Bölüm 2

475 27 10
                                    

Alarm (saat 06.00) 18 Temmuz

Alarmın çalmasıyla birlikte gözlerimi yeni bir güne açtım. Telefonumu elime alıp herhangi bir mesajın gelip gelmediğine baktım ve sonuç beni hayal kırıklığına uğratmadı.Telefonumu komidinime bıraktım ardından 'gerçekten' uyanmak için merdivenlerden inip bahçeye çıktım ve havuza atladım. Daha güneş tam olarak doğmamıştı gerçekten bu manzara için ben bile hep bu saatlerde kalkmaya çalışır sahile doğru koşardım ve bugünde aynı şeyi yapacaktım.

Duş aldıktan sonra spor için kıyafetlerimi giydim ve kulaklığımı takıp dışarıya çıktım.

***

Kan ter içinde eve girdiğimde annemin muhteşem sürpriziyle karşılaştım.

"Anne! Bunları sen mi yaptın?"

"Tabi ki ben yaptım. Hadi otur bakalım anne-oğul güzelce kahvaltı yapalım. Uzun zamandır baş başa adam akıllı konuşamıyorduk."

Annemin ikimiz için hazırlamış olduğu kahvaltı masasında hemen hemen her şey vardı. Pankekten, hot doga kadar! Ve tabi ki de annem kahvaltının yanında benim olmazsa olmazım taze sıkılmış portakal suyunu da eksik bırakmamıştı. Hemen masaya oturdum ve yemeye başladım. Yaptığım spor şuanda hiç mi hiç umurumda değildi. Bu harika kahvaltı masası gözümü döndürmüştü.

"Ellerine sağlık valide hanım." Diyerek dalga geçtim.

"Anlat bakalım dün günün nasıl geçti, programda yeni insanlarla tanıştın mı?"

"Sana söylememiş miydim? Doktor Hanım ile bu akşam yemeğe çıkacağız."

"Öyle mi? Senin adına çok sevindim canım. Ne yapmayı planlıyorsunuz?"

"Balık restaurantında rezervimiz var. Hastalarını yakından tanımak istediğini söyledi."

"Böyle mi söyledi?"

"Evet."

Biraz daha muhabbet ettikten sonra duşa girmek için kahvaltı masasından kalktım. Merdivenlerden çıkıp odama girdikten sonra cep telefonuma bir göz attım.

1 yeni mesajınız var.

Kimden: Birsel

Bu akşam beni ekmeyeceksiniz değil mi atarlı bey?:)

Yüzümde istemsizce egoist gülümsemesi beliriverdi.

Unutmuştum. Hatırlattığın için sağol ;)

Duştan çıktım ve randevu için hazırlanmaya başladım. Normalde bir tişört ve bir kot kapri giyer dışarı çıkardım ama bu sefer içimden bir ses bunun önemli olduğunu ve centilmen bir erkek gibi giyinmem gerektiğini söylüyordu. Dolabımda hiç ciddili kıyafet yoktu. Merdivenlerden uçarak aşağıya indim.

"ANNEEE! Benimle bana bir restaurant kıyafeti almaya gelmeye ne dersin?"

Annem kıkırdadı: "Restaurant kıyafeti mi?"

"Ya tamam her neyse. Takım elbise gibi böyle şık bir şey almaya gitmem lazım dolabımda hiç böyle bir şey yok!"

"Tamam. Hazırsan şimdi çıkalım."

"Evet, hazırım."

Yaklaşık 15 dakika sonra Meggy's AVM'ye geldik. Annemin de yardımlarıyla içeriden kendime uygun beyaz bir takım alıp eve geri döndük. Böylece hazırlanmaya başladım.

Saat 18'i gösteriyordu. Takımımı giydim ve favori parfümüm olan X-EX i boynuma serpiştirdikten sonra saçlarımı yaptım. Ardından ayakkabılarımı giyip arabaya bindim. Artık randevu için hazırdım. Arabadan buluşmaya giderken uzun zamandır bir etkinlik gibi vs. için bir yere çıkmadığımı fark ettim. Sanırım bu randevu benim için önemli olacaktı. Restaurantın otoparkına girdim ve arabayı park etmeleri için görevlilere arabanın anahtarlarını teslim ettim. Restauranta girmeden önce saatime baktım saat altıyı elli beş geçiyordu. Buluşma saatinden 5 dakika önce geldiğimi görünce mutluluktan titredim.

"Hoşgeldiniz. Rezerviniz kimin adına yapıldı?"

Biraz düşündükten sonra, "Ben yaptırmadığıma göre Birsel yaptırmış olmalı. Ama soyadı ne bilmiyorum."

"Anladım. 9 numaralı masaya oturabilirsiniz."

Ağır adımlarla masaya doğru ilerledim. Birsel'in gelmediğini görünce içim rahatladı. Masaya oturdum ve etrafa göz attım. Restaurantın manzarası beni büyülemişti. Hava yeni yeni kararıyordu. Aydınlatmalar daha açık değildi.

Yaklaşık yarım saat geçti ve görünürde kimse yoktu. Birsel'i aramaya karar verdim. 'Aradığınız kişiye ulaşılamıyor. ' Canım iyice sıkılmaya başlamıştı.

Canlı müzik başlamıştı. Simsiyah elbiseli minyon tipli ve renkli gözlü birisiydi solist. Canlı müziği dinlerken aynı zamanda yeniden Birsel'i birkaç kez aradım ama yine başarılı olamamıştım. Masadan kalkıp gitmek istiyordum ama, ya gelirse? Diye düşünmeden edemiyordum.

Salona masmavi elbisesiyle kusursuz görünen Birsel geldi. Yaklaşık 10 saniye boyunca ağzım açık onu izledim. Sarı saçları ve deniz mavisi gözleriyle beni tuhaf hissettiriyordu. Ayağa kalktım.

"Hoş geldin." Dedim kısık bir sesle.

"Kusura bakma, trafik vardı o yüzden geç kaldım."

"Önemli değil. Bende yeni geldim zaten." Diyerek yalan söyledim. "İstersen otur." Oturması için sandalyesini çektim.

"Teşekkürler."

Garsona el işareti yaptım ve siparişimizi almak için yanımıza geldi.

"Siparişinizi alabilir miyim?"

"Ben mantarlı karides alabilir miyim? Ya sen ne istiyorsun Mecnun?"

"Ben tereyağlı karides istiyorum."

Garson siparişlerimizi not aldıktan sonra yanımızdan ayrıldı.

İlk önce lezzeti eşsiz kalamarı servis ettiler. Deniz mutfağını seviyordum belki de uzun yıllar İspanya'da yaşadığım içindir ama gerçekten seviyordum. Yaklaşık 15 dakika sonra da siparişlerimiz geldi.

"Beni kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim." Dedi Birsel.

"Önemli değil zaten sıkılıyordum. Biraz rutin dışına hayır demem." Gülümsedim.

"Sen baya şık geldin ve baya iyi davranıyorsun. İlaç mı aldın?"

"Ah Birselciğim, çok komiksin." Dedim ve göz kırptım. Aslında çok yapmacık durduğumun bende farkındaydım ama ne yaptığımı anlamıyordum.

"Birselciğim mi, sen gerçekten iyi misin?"

"Tabi ki evet. Neden iyi olmayacakmışım ki?"

"Bilmem sadece tuhaf."

Biraz yemek yedikten sonra,

"Ağzının tadını iyi biliyorsun. Yemek gerçekten çok iyi."

Solist Ed Sheeran'ın Give Me Love şarkısını söylüyordu. Çiftler pistte dans ediyordu. Birden motivasyonum düştü ve kendime iyi olmam gerektiğini söylüyordum. Bu şarkı Melissa ile bizim şarkımızdı. Soğuk soğuk terler akıyordu ve başıma ağrı saplandı.

"İyi misin, Mecnun?"

"Buradan hemen gidelim."

"Ne, neden, noluyor?"

"Hemen, hemen gitmek istiyorum dedim."

Benim Hayat HikayemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin