Bağırmaktan kısılan sesim ve birkin düşmüş bedenimle makyaj aynasının karşısında öylece oturuyordum. Aklımda bin tane düşünce varken kapıdan gelen kilit sesiyle irkildim. Ardından içeri uzun boylu, sarışın bir adam girdi.
"Kalk gidiyoruz" dedi.
"Nereye gidiyoruz? Kimsin sen? Burası neresi?" ard arda sorduğum soruların hiç birine cebap vermeden kapıdan çıktı. Hareket etmeye mecalim yoktu ama merakla peşinden gittim. Odadan çıkınca koridorda yürümeye başladık. Yan yana dizilmiş kapılardan anladım ki benim kaldığım oda koridorun sonundaki odaydı. Otele benzeyen bu yerde hala ne işim olduğunu anlayamamıştım ki koridorun en başındaki odanın kapısının önünde durduk.
"İçeri gir. Patron seni bekliyor. Ölmek istemiyorsan dediğini yap" dedi sarışın adam. Patron mu şaka mı bu? Yavaş adınlarla içeri girdim. Kaldığım odanın aksine tüm mobilyalar siyah ve duvarlar kıpkırmızıydı. Siyah perdeler pencereden giren güneş ışıklarına engel oluyordu. Loş bir havası vardı. Arkasını dönük takım elbiseli adamı görünce patronun bu olduğunu düşündüm. Kapı aniden kapanınca irkildim. Tok ve kalın bir ses tonuyla
"Deniz" dedi patron dedikleri adam.
"24, asistan, kimsesiz, yetimhanede geçen bir çocukluk, liseden sonra devam etmeyen eğitim hayatı..." dedi. Hakkımda araştırma yapmıştı.
"Kimsesizim diye mi kaçırdınız beni?!" diye sordum bağırarak. Birden yüzünü bana döndü. Keskin yüz hatlarına sahipti. Yeşil gözlere, buğday bir tene.
"Seni kaçırmadık" dedi.
"Neden buradayım o zaman ? Kimsiniz siz?" dedim.
"Soru sorma ve soyun" dedi.
"Ne?" dedim çatılan kaşlarımla şaşkınlığımı gizleyemeyerek.
"Soyun" diye tekrarladı. Karşı çıktım önce.
"Hayır! Senin altına yatmayacağım!"
"Sesini kes tabi ölmek istemiyorsan!" diye bağırdı. Gözlerinden ateş çıkıyordu sanki. Yavaşça soyunmaya başladım. Silahını çıkarıp komidinin üzerine bıraktı. Ardından yaklaşıp çenemden tutup yüzüne bakmamı sağladı. Tam olarak gözlerimin içine bakıyordu. Bişey mi arıyordu yoksa beni etkilemeye mi çalışıyordu bilmiyorum. korkudan titreyen ellerimi tutup sıktı. Bu sakin ol demekti sanırım. Pantolonumu sıyırıp tamamen kurtulmamı sağladı. İç çamaşırlarımla kaldığımda gözlerini vücudumda gezdirdi. Mükemmel vücudum yoktu. 75 kiloydum ama sanki gözlerindeki isteğe bakınca beğenmiş gibiydi. Elimi pantolonunun üzerine götürüp penisini okşamamı sağladı. O elini çektiğinde ben hala yavaş yavaş onu okşuyordum. Kemerini çözüp pantolonunun düğmesini ve fermuarını açtım. Ellerimi gömleğinin düğmelerine götürüp teker teker çözdüm. O da benim sütyenimi ve külotumu çıkarmıştı. Ben tamamen çırılçıplaktım ve onu da soymuştum. Ani bir hareketle beni yatağa fırlattı. Bacaklarımı açıp dudaklarını vajinamla buluşturmuştu. Sanki vücudumdan aşağı sıcak sular akıyordu da yavaş yavaş eriyordum. Bunun böyle olmaması gerektiğini biliyorum asla zevk almamalıydım ama dilini o kadar iyi kullanıyordu ki zevk almamam imkansızdı. Ayağa kalktı.
"Önümde diz çök" komutuyla yataktan kalkıp önünde diz çöktüm. Elime penisini alıp okşamaya başladım ardından ağzıma alıp yaladım. Arada ona bakıyordum. Gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Zevk almaktan öte sadece ne yaptığımı izliyor gibiydi. Beni tekrar yatağa atıp üzerime çıktı. Göğüslerimi okşarken dudaklarını dudaklarımla buluşturmuştu. Anın etkisiyle gözlerimi kapatıp sadece verdiği zevki hissetmeye odaklanmıştım. Penisini vajinama sürtüp yavaşça içime girdi. Keskin bir acıyla inledim.
"Siktir!" dediğini duydum.
"Bakire miydin?" Hakkımda her şeyi biliyordu ama bakire olduğumu bilmiyor muydu?
"Evet" dedim kısık bir sesle.
"Neden bana söylemedin!" onun sesi benim aksime çok gür çıkıyordu.
"Orospu çocuğu onu elime geçirince geberticem!" dedi. Gözlerinden öfkesi okunuyordu. Neden konuşamıyorum, neden hiç bir şey söyleyemiyorum? Dilim tutulmuştu.
"Devam edeceğim" dedi üzerimden kalkmadan be yavaş yavaş git gel yapmaya başladı. Keskin bir sızı hissediyordum ve inlememek için yataktaki çarşafı tüm gücümle sıkıyordum. Üzerime eğilip boynuma öpücükler kondurmaya başladı. Gözlerimi kapattım. İçimde bir sıcaklık hissettiğimde gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. Yeşil gözleri koyulaşmış ve nefes nefese o da bana bakıyordu. İçime boşalmıştı. Neden böyle bişey yaptığına anlam veremedim ve sesim o zaman çıkmıştı.
"Neden içime boşaldın?" dedim. Kendini üzerimden yanıma attı.
"Sus" dedi. Böyle tek bir kelimeydi işte sus!
Sessizce yataktan kalktım ve kıyafetlerime uzandım. Giyinecekken kolumdan tutup yatağa çekiştirdi.
"Ben sana kalk demedim" dedi.
"Tiksindiğim birinin yanında saatlerce yatamam" dedim. Nasıl böyle bir cümle kurdum bilmiyorum. Ağlamamak için sıktığım dişlerim kırılacakmış gibi hissediyordum. Bunu da atlatacağım. Nelere katlandım neler atlattım bunu da atlatacağım.
"Bana sakın karşı gelme! Karşında o sünepe sevgilin yok senin!" dedi. Sesi o kadar ürkütücüydü ki.
"Kimden bahsediyorsun sen?" dedim
"Seni bana getirenden" dedi beni süzerek.
"O benim sevgilim falan değil!" dedim bu sefer ben bağırmıştım.
"Ne yapıyorum ben burada? Niye burdayım? Niye bu yataktayım? Nerdeyim? Anlat artık!" diye devam ettim.
Kalkıp üzerini giyindi. Sanki hiç soru sormamışım gibi hiç bir cevap vermeden sadece üzerini giyindi ve odadan çıktı. Yataktaki kırmızı lekeye baktım. Hayatım bitmedi belki ama artık hiç bişey eskisi gibi olmayacaktı. Düşüncelerimle boğuşurken o tekrar odaya gelmişti.
"Üzerini giy toplan" dedi. Kasıklarımdaki sızıyla yavaşça üzerimi giymeye başladım. Gözlerini benden ayırmıyordu. Taşkınlık çıkaracağımı mı sanıyordu? Ben öyle biri değilim. Korkuyorum. Lütfen bu kabus bitsin.
"İyi misin?" diye sordu. Biraz önce yaşattıkları normalmiş gibi iyi misin diye sorabiliyordu. Hiç bişey demedim.
"Hazırım" diyebildim sadece.
"Gidelim" dedi. Odadan dışarı çıktığımızda o sarışın adamı görmüştüm tekrar. Bana acıyan gözlerle bakıyordu sanki. Acıyor muydu? Bakire olduğumu biliyordu. O söylemiş olabilir miydi? Söyler miydi ki?
"Arabaya bin" dedi. Dediğini yapıp arabaya bindim. Niye karşı çıkmıyordum ki neden binmem demiyordum? Desem ne olacaktı?
Issız orman yollarından geçerken arabanın camından aşağı süzülen yağmur damlalarına takılıyordu gözüm. Onlar gibi kayıp gitmek isterdim dünyadan. Kafamı önüme çevirince ön çaprazımda oturan adama baktım. Kasıklarım hala sızlarken o anı aklımdan silmem mümkün değildi. O yeşil gözlerdeki öfkeyi unutamayacaktım. Tekrar cama çevirdim kafamı. Gittikçe dağın tepesine gidiyorduk. Şindi daha çok korkmaya başlamıştım. Keşke aklından geçenleri okuyabilseydim. Kıvrımlı patikalardan geçip karşımıza koca bir ev çıkınca durduk. Allah'ın dağına ev yaptırmak da böyle manyakların aklına gelir zaten. Hızla arabadan indi. Bende hemen arkasından indim. Yapmur şiddetini arttırmıştı.
"Eve!" diye ikinci komutu almıştım ve koşar adımlarla eve girdim arkamdan o da girip kapıyı kapattı ama beklemediğim bir manzara vardı karşımda. Bu olamaz!
![](https://img.wattpad.com/cover/288839632-288-k146313.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI ( Ruhsuz Adamlar) +18
Literatura FemininaRuhsuz Adamlar kalpleriyle savaşmaz, akıl oyunları oynarlar. Kötü bir oyuncuysan kaybedersin. Deniz, kendi halinde yaşayan bir kızken karşısına çıkan eski sevgilisi birden hayatını değiştirir. Kötü bir oyuna çekildiğini anlaması uzun sürme...