Bir saatin çığlığını, denizin kükremesini ve yıldızların sonsuzluğa gömüldüğünü görebilir miydiniz? Hırçın dalgalar tüm sahili kapladığında, çoğu insan için saat kavramı yok olur ve gündüzleri bir anda geceye mahkum düşer... Esir tutulan tüm kainat, tüm insanlara diz çöktürerek, asıl geldikleri yerin neresi olduğunu bir kere daha hatırlatır.Dudaklarımı ıslattığımda, aklıma gelen dizeleri önümdeki boş kağıda aktarmayı planlıyordum. Gökyüzünde ise koca bir karamsarlık, kimse üzerine alınmıyor. Bu gökyüzünü neden kara bulutlar kapladı? Ciğerlerimize çektiğimiz tüm hava, bizi yavaşça öldürmeye yemin etmiş gibi gittikçe koyulaşıyordu. Dudaklarımda karmaşa silsilesi, boğazımda yutamadığım bir yumru ile önüme döndüm.
Belki çok şey kaybettim, belki fazla kumar masalarında ömrüm geçti veya kendimi çok zehirledim. Bilmiyordum fakat kendimi ve yolumu kaybettiğim kesindi.
Mümkünmüş gibi daha da sıkı tutarken kalemi, hızla işlemeye başladım aklıma düşen her satırı.
'Ölebilirim bu genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşam-üstü düşündürebilirim.'Önümdeki duman gözüme çarptığında, parmaklarımı hızla dala götürmüştüm. Duman ciğerlerime karışırken, kağıdıma düşen birkaç parça külü de elimin tersiyle ittirmiştim. Ahşap bir masam ve parmaklarımın arasında ne kadar nefesimi kesecek bir sigara olsa da, bana o lazımdı. Tüm güzelliğiyle önümde dursa sanki hayatımı kökünden iyileştirebilecek bir güç.
Islak saçlarını kurulayarak içeri giren bedenin, odağını hemen kaparak yanıma ilerlemesini sağlamıştım. Ne zaman buraya otursam, merakına yenik düşüp neler düşündüğümü görmek amacıyla bana geliyordu.
"Bu dizelerin sana ait olup olmadığını bilmiyorum. Fakat senin içinden geçenler olduğunu biliyorum. Özellikle de öylesine umarsız, yarının yokmuşcasına içine çekiyorsun ki sigarayı, Tanrı biliyor ya sana olan sevgim daha da artıyor."
Dalı yavaşça bırakırken belinde sadece havlu olan bedenin yan boşluğuna götürdüm parmaklarımı. Dikiş izleri belliydi fakat bir şey eksikti. Yavaşça dudaklarımı uzatarak yara olan yere bastırmıştım. Dudaklarımı geri çekerken, afallayan bedene karşı gülümsedim.
Yutkunmamla birlikte dala uzanacaktım ki dudaklarıma kapanan dudaklar, buna engel olmuştu. Saatin gece beş olması dışında ikimizinde uykusu dirhem yoktu. Müptelasıydım bu dudakların ve kokunun. Dilimizi sürttüğümüzde ise sırıtmadan edememiştim. Salyalarımız birbirine bulanırken içimde en ufak bir mide bulantısı bile yoktu. Dilimi emmeye başlayan dudakları yüzünden, odaya boğuk bir ses yayılmıştı. Geri çekildiğim vakitte, iki dakikada dağılan ifadelerini izlemeye koyuldum.
Kemikli parmaklarım alnına düşen ıslak saçları geri atarken, karşı taraftan hırıltılı ve çatallaşmış bir ses yükselmişti.
"Nie chcę Cię stracić."
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gidemeyeceğimiz bir yer seç, başka türlüsü güç.
De Tododudaklarım mühürlü, parmaklarım sana bir mektup yazmamak için adeta ortadan ikiye kırılmış ve saatin üç olmasına on yedi dakika var.