Burak'ın okula gelmesinin üstünden birkaç hafta geçmişti. Tabiki de benim farkıma bile varmamıştı. Zaten etrafında o kadar fazla kız oluyorduki bazı anlar okulda gerçekten bu kadar fazla kız var mıydı yoksa dışardan Burak'ı görüptemi geliyorlar diye düşünüyordum. Tabi ben bu salak düşüncelerle uğraşırken onun yanına başka bir kız geliyo ve onunla konuşmaya başlıyordu. Benim kafam ise Burak'ın bu kızlarla ne konuştuğuydu. Kızların ne konuştuğunu merak etmiyordum çünkü bu çok basitti. Ona ne kadar yakışıklı olduğunu falan söylüyorlardı ve ağızlarından akan suyu farketmeyerek ona yavşıyorlardı. Burak'ın yanı sonunda boşalmıştı. Boşaldı dediysemde yanında adının Can olduğunu bildiğim bir çocuk vardı. En azından kız yoktu. Daha sonra ben yine onu gizlice izlemeye devam ettim yada gizlice izlediğimi zannederek. Her neyse birkaç saniye sonra Can'ın bakışları beni bulunca hemen kendimi toparladım ve önümdeki kahve fincanıyla oynamaya başladım. Can Burak'a bir şeyler söyledi ve sonra Burak'ın yüzünde bir gülümseme belirdi ve gözleri beni buldu. Bu durum beni huzursuz etti ve ayağa kalkarak sınıfa doğru yürümeye başladım. Ben sınıfa geldikten birkaç dakika sonrada zil çaldı ve sınıf yavaş yavaş dolmaya başladı. Daha sonra dikkatimi bir çift mavi göz çekti. O kadar güzeldi ki sanki bir okyanus gibi ama ne derler okyanusta boğulma tehlikesi vardır o yüzden çok derinlere gitmemek gerekir. Tam bakışlarımı çekecektim ki onunda bana baktığını farkettim hemde büyük bir dikkatle. Bu bende kısa çaplı bir şok yaratsada hemen kendimi toparladım ve gözlerimi çevirdim. Ama hala o masmavi gözlerini hissedebiliyordum. Sonra bana bakmayı kesti ve sırasına oturdu. Kendimi yapmaması gereken bir şeyi yapmış küçük bir çocuk gibi hissettim. Ama neden böyle hissediyordum ki? Sadece ona bakmıştım. Sonra sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledim. Zaten hemen ardından kapıda öğretmeni görünce toparlandım. Burak'ın gözleri bana değip geçmişti. Ben sanki dersi çok dinliyormuş gibi bütün ders gözümü hocadan ayırmamıştım