Her sabah aynı. Her sabah aynı ben o koca odamın kocaman yatağından aynı terkedilmişlikle kalkıyorum. Çoğu zaman bir kabusla uyanıyorum ama son günlerde kabuslar yerini bana yabancı gelecek kadar güzel rüyalara bırakmıştı. Bu yüzden artık aniden uyanamıyordum. Hatta hiç uyanamıyordum. Dün geceki rüyada olduğu gibi.
Karanlık ıssız bir odada çevrem neredeyse zifiri karanlıktı. Sadece dışarıdan gelen hafif bir lamba ışığı odanın içini aydınlatıyordu. Büyük odada biraz kafamı çevirdim ve gözlerim başka bir bedenin varlığını gördü ve irkildi. Bu bir erkekti. Bana çokta uzak olmayan kapının orada sırtı duvara yaslanmış bir biçimde süzen hareketlerle bakıyordu. Gözlerimiz birleştiğinde yüzünü ayırt edemiyordum ama bana bir kaç adım atınca daha iyi seçebildim. Bana yaklaşıyordu ama ben hiç bir şey yapmadım. Sanki bedenim yatağa bağlı gibiydi. Yirmili yaşlarındaki bu çocuk bana doğru yaklaşırken sadece mor gözlerine odaklandım. O anda gözleri neden mor düşünmedim bile. Bana iyice yaklaşan çocuk kafasını eğdi ve benimle aynı hizaya geldi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve hiç beklemediğim bir anda küçük masum bir öpücük verdi. Öpücük sırasında kapanan gözlerim hafif bir rüzgarla aralanırken çevreme bakındım ve artık odada olmadığımı farkettim. Çölün ortasında ki bir kum tepesinden çevreme bakıyordum. Tamamen kumun içinde sadece biraz ilerideki kaktüsün yeşilini ayırt edebiliyordum. Her yer bir anda ıssızlaşmıştı kulağıma rüzgarın sesi vururken bedenimde rüzgarın varlığını hisseden tepkiler veriyordu. Bir kaç kere gözlerimi kırpıştırdım ve hemen ardından kaktüsün yanında bir ağaç ve altında da yüzünü seçemediğim ama erkeğe benzeyen birini gördüm. Tamamen siyahlar içindeydi ve arkasında da rüzgarda savrulan bir pelerin vardı. Kafası öne eğikti. Bir anda o kişi kafasını kaldırdı ve aynı mor gözler beni delip geçti. Bir anda sert bakışının altında mor bir ışık belirdi ve bana ulaştı ve bütün bedenimi kavurmaya başladı. Üzerimdeki pijamalarım parça parça üzerimden koparken son kez o adama baktım. Gitmişti. Mor ışık üzerimdeki son kalan kumaş parçalarını da alırken arkamda bir nefes hissetim. Ve ardından o sesi duydum, "Benimsin, sıfır"
Ardından nefes nefese uyandığımda afallamış halde çevreme baktım. Odamdaydım. Hava henüz karanlıktı ama güneş doğacağının haberini veriyordu. Hızlıca doğruldum ve ayağa kalktım terimi elimle sildim ve düzensiz nefesimi düzene sokmak için odamda yatağın yanındaki cama gittim ve ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Rüyanın tamamını hatırlamasamda kesik kesik aklımdaydı.
Mor gözler, çöl, oda ve öpücük.
Bilinçaltımdan korkmaya başlamıştım. Buda neyin nesiydi. "Benimsin, sıfır" sesi kulağımda çınlıyordu. Ama sonuça sadece bir rüyadan ibaretti. Bunu kendime yedirmeye çalışarak tekrar uykuya dalmak için büyük bir çaba harcadım.
Başardığımı anlamam bana bir saniye gibi gelen süre sonunda kalktığımda anladım. Bu gün günlerden pazardı. Bunun anlamı kahvaltıdan sonra süt annemle birlikte köşke çokta uzak olmayan bir özel sahnede klasik müzik konserine gideceğimiz ardından evde alacağım keman dersinin ardından aşırı pahalıya patlayan akşam yemeğiydi. Her pazar aynıydı.
Nilüfer Anne beni tam bir leydi gibi yetiştirdiğini söylerdi hep. Çocukluğumda bile yemek servisinde önüme üç çatal üç bıçak ve üç kaşık konurdu ve ben hepsinin ne işe yaradığını bilmek zorundaydım. Nilüfer Anne katı biri sayılmazdı ama iş terbiyeye gelince tam bir Alman disiplini sergilerdi. Ona asla karşı çıkmazdım. Benim yaptıklarımdan mutlu olan tek insandı ve bende onu mutlu etmek için herşeyi yapardım. Kendi canımı bile vermeye hazırdım. Zaten bir işe yaradığı yoktu.
Kahvaltıya indiğim zaman Nilüfer Anne beni sofrada bekliyordu. Kısaca selamlaştıktan sonra tam karşısında ama en az iki metre uzağımdaki yerime kuruldum ama sofradaki tonlarca şeyden hiçbiri bana cazip görünmüyordu. Bende bir kaç yudum portakal suyu içmekle yetindim. Nilüfer Anne gözlerini üzerime dikmişti. Bir diyeceği varmış gibiydi. Öyle olduğunu anlamıştım. "İyimisin?" Diye sordu sıcak sesiyle.
"Evet" dedim. Aslında kafamda gece gördüğüm rüyanın izleri vardı bu yüzden afallamıştım. Sanırım bunu oda farketti ve devam etti "Bir sıkıntın varsa benden saklamamalısın canım. İyi olmadığın aşikar. Baksana jambonuna dokunmamışsın. Oysa sen çok seversin." dedi. En ufak bir açığımı bile yakalamaktaydı. Yalan söylersem anlayacağını biliyordum. Bu yüzden bende gerçeği söylemeye karar verdim. Hayatta en ve tek güvendiğim insandı "Aslında dün gece bir rüya gördüm. Aklımda onun kalıntıları var. Gerçekten ilginçti. Daha önce bilinçaltımın bu kadar yaratıcı olduğunu bilmezdim." Diye geveledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIFIR
FantasyBu benim elimdeki tek kozdu. Ona ulaşmamı sağlayacak pek fazla seçeneğim yoktu. O benim içimde yaşadığım sessiz acıların tek çözümüydü. Ama bundan bihaber yaşamına devam ediyordu. Benim onu her saniye düşüncelerinin arkasından izlediğimi bilmiyordu...