Ormanın yeşillikleri mi daha çok huzur verirdi yoksa denizin maviliği mi bilmiyorum ama annemin her zaman yanımda oluşu bana en büyük huzurdu her zaman.
Şu an denizi seyrettiğim şezlongda öyle tuhaf uzanıyordum ki, ayaklarım sıcak kuma değiyor ama yüzüm de hem gökyüzüne hem de denize bakıyordu.
Rahatımı kimse bozamazdı.
"Hayırdır aslanım, keyif yapıp uzanıyorsun öyle?" diyen Bora'nın sesinin geldiği yöne baktım.
Hiçbir şey demeden yanımdaki şezlonga uzandı. Bir dakika ya... Az önce yanımda bir şezlong yoktu ki? Bu da nereden çıkmıştı?!
"Bakma öyle. Ben neden senin rüyanın içindeyim bilmiyorum." dedi ve güneş gözlüğünü çıkarttı.
Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Yüzü de somurtkan ve solgun gözüküyordu. Her zaman kestiği sakalları da uzamıştı. Nasıl bir anda böyle değişmişti ki?
"Ne rüyası Bora? Ben, sen gerçeğiz. Yani, şu an bak ayağım kuma değiyor ve sıcaklığını hissediyorum." dedim ve onun da anlaması için koluna hafifçe vurdum.
"Yapma boşuna böyle. Bir bok olduğu yok. Bak, gerçekten uzadı bu durum. Hadi kalk da gidelim." diyip, kolumdan tutup kaldırdı beni.
Onunla yürürken annemin sesini duydum ve arkama baktım. Orada öylece duruyor ve bana bakıyordu.
"Bora, bak... Bak, ben gelemem. Bilmediğin şeyler var. Anla beni." dediğimde kolumu çeksemde bırakmadı.
"Ben hiç babamı görmedim. Nasıl biridir ya da çay sever mi severse de kaç şekerli içer onu bile bilmem. Ben doğduktan bir ay sonra vefat etmiş. Bana ve abime de annem baktı. Hem de kimseden destek almadan. O şimdi beni yanında isterken, ben nasıl senin yanına gelebilirim ki?" dediğimde gövdesi ileriye doğru dönükken, tamamen bana döndü.
Önce iki eliyle yüzümü avuçları arasına alıp yüzümü kavradı. Sonra ise bir süre yüzümü sevdi. Neden bana böyle tuhaf bakışlar atıyordu ki?
"Kızım..." diyen annemin sesi ile bir anda annemin yanına geldik.
Annem, hiç değişmemişti. Onu en son üç yıl önce görmüştüm. Ölü bedenini yıkarken gördüğümde bile hala güzeldi. O gün içim kan ağlarken cenaze boyu gülümsemiştim. Kahkaha atmasamda gülüyordum ve bu durum hem beni hem de çevremdeki herkesi rahatsız etmeye başlamıştı.
"Anna, benden sana izin var kızım. Bora oğlumla birlikte gidin. Hem buranın şu an güzel olduğuna bakma. Geride bıraktıkların oldukça burası çok kötü bir yer oluyor kızım."
"Ama anne sen her şeye öyle çok kolay izin vermezsin ki? Ne değişti? Hem ben gitmek istemiyorum." dedim omuz silkerken.
Bir anda her şey değişti. Annemin odasının önünde boy aynasının önündeydik. Lise mezuniyet kıyafetim vardı üzerimde. Saçlarım ise o zamanlar yeni boyattığım masmavi rengindeydi.
"Bak, herkesin bu dünyada bir zamanı var Anna. Yeri geldiği zaman geride bıraktığın kimse olmayacak öldüğünde. Çünkü kızım, o zaman Tanrı tarafından sana verilen görevi tamamlamış olacaksın. Bu yüzden artık ait olduğun yere gitme vakti geldi."
Tekrardan mekan değiştirdim ve bu sefer de Bora ile sisli bir ormanın içindeydim.
"Ben hep yanında olacağım. İstesende istemesende..."
•••
Hikayeyi askıdan çıkardım. En son Mart ya da Şubat gibi son bölümü atmıştım. Evet, nasıl buldunuz bölümü? Yakında yeni bölümler de gelecek.
Bu arada bu minik bir hikaye olacağından bir sonraki bölümün final olacağını da buraya ekleyeyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORAN
القصة القصيرةDelilerin içinde bir lojmanda kalan iki psikolojisi bozuk genç. Aşka aşık olan tutkulu bir psikiyatrist. Geçmişte yaşanan kötü olaylar. Ve bir de biz. Bora ve Anna.