Barış

12 4 1
                                    

Duyduklarım beni mahvetmişti. Kurşun yemiş gibiydim. Dinlenmek istiyordum ama dinlenemiyordum. Bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum. Çaresiz bir durumdaydım. Televizyonun karşısına oturup televizyonu açtım. Bu olanlar televizyona yansımamış olamazdı. Belki annemlerle ilgili birşey bulurum diye hemen haber kanalına girdim ve gördüklerim karşısında donakaldım. Kalp krizi geçirmeye yakın bir durumdayken dikkatlice ekrana baktım. Okulu gösteriyordu. Okuldaki baskını, hala etrafta korkudan deliler gibi koşan öğrenciler, öğretmenler ve ortada durmuş her şeyin ne kadar kötüye gittiğini düşünen ama korku içinde bir çocuk vardı.

Çıldırmak üzereydim. Orada duran çocuk Can ile benim çocukluk arkadaşım Barış'tı!
Buna inanamıyordum. Uzun yıllar önce şehirlerimizin ayrılmasıyla arkadaşlığımız bitmişti ve onu bugün burda görmüştüm! Yaklaşık 5-6 yıl önce Can, ben ve Barış vardı. Ama o İzmir'e gidince yollarımız ayrılmıştı. Onu bu halde böyle görebileceğimi zannetmiyordum.

Hemen telefonumu çıkardım ve ekrandaki bildirimleri umursamadan WhatsApp'ı açıp Can ile olan mesajlaşmamıza girdim. Anında yazmaya başladım.

Ege: Can çok acil benim eve gelmen lazım.

Can: Yine noldu abi dakika başı olay mı çıkıyor?

Ege: Evet çıkıyor. Sorgulayacağına gelsene.

Can: Tamam 5 dakikaya oradayım.

Can 30 dakikada geldi. Bu benim sinirimi ve endişemi iki katına çıkartmıştı.

Ege: İyi ki acil dedik ya.

Can: İşim vardı ne yapayım.

Ege: E neden o zaman 5 dakikaya oradayım dedin?

Can: Ya boşver sen konuyu anlat.

İçimdeki Can'a karşı yükselen öfkeyle birlikte konuyu anlatmaya başladım.

Ege: Öncelikle,Annem ve Babam kaçırıldı.

Can'ın yüzünde oluşan endişe oturduğumuz odayı sarmıştı. Can'ın yüzünün bembeyaz olmasının ardından az sonra anlatacaklarımla nasıl olacağı hakkında aklımda bir fikir yoktu.

Konuşmaya devam ettim:

Sonra haberleri açtım.

Ege: Bu arada Barış'ı hatırlıyor musun?

Can: Şu bizim ilkokuldaki Barış mı?

Ege: Evet.

Can: Evet?

Ege: Evet.

Can: Söylesene abi ya nolmuş?

Ege: O şuan bizim okulda.

Can'ın her yeri titriyordu. Bunu dışarıdan bakınca bile görebiliyordum. Özellikle Can ile Barış çok samimi arkadaşlardı. Bu Can'ı daha da mahvetmişti.

Birkaç saniye oluşan sessizlikten sonra konuşmaya devam ettim.

Ege: Ve biz de onu kurtaracağız.

Can bir anda yüzüme korkuyla baktı.

Can: Düşündüğüm şekilde kurtarmayacağız değil mi? Dışarıdan yardım edeceğiz değil mi?

Ege: Hayır. Tam da onun yanına gideceğiz.

Can'ın gözleri kocaman olmuştu. Ne hissettiğini anlayabiliyordum. Korkuyordu, Barış'ı kurtarmak istiyordu, endişeliydi, üzgündü. Ne hissettiğini anlayabiliyordum çünkü ben de aynı şeyleri hissediyordum.

Ertesi Gün

Bir gün geçmişti. Ağzımızdan binlerce kelime dökülmüş, binlerce fikir ortaya atılmıştı. Hani bazen olur ya. Okula gidersin ama aslında gitmek istemezsin, oyun oynarsın ama aslında oynamak istemezsin, yürürsün ama aslında yürümek istemezsin, bir şey yaparsın ama o anda hiçbir şey yapasın yoktur. İşte o an o hissi hissediyorduk.

Sanırım bir planımız vardı. Okula çıktığımız yerden yani arka bahçeden girecektik, bizim sınıfın etrafındaki bütün sınıflara tek tek bakacaktık, ve Barış'ı bir şekilde bulup okuldan kaçacaktık. Bu belki pek akıllıca ve pratik bir plan değildi ama bunu yapacaktık.

Can: Oğlum cidden şuan içerde saldırı olan bi okula kendimiz giricez farkında mısın?

Ege: O okuldan çıkmasını bildiysek girmesini de biliriz, Barış'ı yarı yolda bırakamayız.

Can: Haklısın Ege.

Can'la isteksiz bi şekilde evden çıktık,bir taksiye binip okulun yakınlarında bir yerde indik, etraftaki silah ve patlama seslerinin ardından okulun önüne bile bakmadan arka bahçenin tellerinden atladık. Etraftaki şiddetli ve korkutucu sesleri umursamayıp bulduğumuz bir pencereden okul binasının içine girdik.

Can:Biz deliyiz he!

Ege:İlk kez sana katılıyorum kardeşim.

Bahçeden bağırma çağırma sesleri yükseliyordu,demek ki duyduğumuz seslerin bir çoğu o taraftan geliyordu, yani tehlikeye uzaktık.

Merdivenlerden sınıflarımızın olduğu kata doğru sessizce ilerlerken merdivenlerden koşarak inen bi kız gördük, oldukça telaşlı ve korkmuş görünüyordu,onu durdurdum ve olan biteni sormaya karar verdim.

Ege: Bi saniye bekler misin!

Kız telaşla durdu,arkasını dönmeden olduğu yerde duruyordu, Uzun kızıl saçlarını savurup arkasını yavaşça döndü ve bembeyaz olmuş suratıyla anlam veremeyerek baktı.

''Ne var?''

Ege: Burda neler oluyor? Bir arkadaşımızı kurtarmaya geldik, birlikte kaçacağız ama şuan bize durumla ilgili biraz bilgi lazım.

Kız utangaç görünüyordu, onunla konuşmaya başladıktan sonra biraz olsun rahatladı ve konuşmaya başladı:

"Öğrencileri ön taraftaki bahçeye alıp teker teker özel bilgilerini alıyorlar, paralarını, kimliklerini çalıp öldürüyorlar ve bizde kaçmaya çalışıyoruz yada sıramızın gelmesini bekliyoruz, herkez beden eğitimi salonunda rehin olarak tutuluyor, bende az önce zar zor kaçtım.Benim de burdan gitmem lazım! Lütfen yardım edin!"

Kız gözleri dolu bi şekilde telaşlı telaşlı konuşurken görünüşünden etkilendiğimi fark ettim, Onun da beni süzdüğünü fark ettikten sonra Can'la göz göze geldik ve aynı şeyi düşündüğümüze emindim.

Aynı anda olur dedik.

Ardından Can'da lafa girdi:

Can: Tamamdır, ama önce bizimle o salona geri dönmen gerekiyor, kaçış yolunu bi şekilde tekrar buluruz, arkadaşımızı kurtarmamız lazım. He bu arada adın neydi?

''Esra''

Can: Anlaştık o zaman, gidiyor muyuz?

Esra: Sanırım evet.

Okulun içinde sessizce beden eğitimi salonuna doğru yürüyorduk. Arada bir etrafta biri varmı diye kontrol ediyorduk.
Ardından yaklaşık 25-30 saniye geçti ve önümüzde büyük bir kapı vardı.

''Beden Eğitimi Salonu''

Kapının önünde birkaç tane adam ellerinde silahlarla bekliyordu.

Hayatımda ilk defa bir yazıdan korkmuştum sanırım. Peki ya adamlara fark ettirmeden nasıl içeriye sızacaktık?

Bu soruyu Esra'ya sormamın ardından Can cevabı bulmuştu bile.

''Beni takip edin''

Salonun arkasında topların olduğu bir depo vardı. Depodan içeriye girdik ve karanlığa rağmen beden eğitimi salonuna çıkan kapıyı bulduk. Sanırım üçümüz de hayatımızdaki bütün şansları bu okulda kullanmıştık!

Deponun olduğu kapıdan rehinelerin olduğu sıraya yerleştik. Yine şanslı olmalıydık ki hiçbir adam bizi fark etmedi. Rehinelerin bir çoğu gözünü bize dikmiş olsa da bunu normal karşılıyorduk.

Yanda duran bir kız Esra'ya fısıldamaya başladı;

'İyi misiniz?'

Esra başını yukarı aşağıya hareket ettirerek onayladı.

O sırada Can'la benim gözlerimiz Barış'ı arıyordu. Herkes salonda yerde otururken gözlerini bize dikmiş kim olduğumuzu doğrulamaya çalışan Barış'la göz göze geldik.

Ölüm KaçışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin