9.Bölüm

273 17 17
                                    

Aklımdan çıkmıyor... Aklım çıkıyor ama o çıkmıyor.
Oğuz Atay

Oğuz Atay

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


9.BÖLÜM
​Tilya İskender'in yanından çıktığından beri ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Her görüşmeleri sancılı, sıkıntılı, kavganın eşiğinde bitiyordu. Binadan çıkınca köşede kendisini bekleyen korumaları görünce iyice sinirlendi. Öfkeli hareketlerle çantasından telefonunu çıkarıp Pars'ın numarasını tuşladı. Tolunay ile birlikte seyir halinde olan Pars kızın ismini görünce ekranda gülerek cevapladı ama Tilya adamın konuşmasına bile fırsat vermeden "Bu itleri peşimden hemen çekmezsen polisi arayacağım. Beş dakikan var." Deyip kapadı telefonu. Tolunay imalı bir şekilde gülerek "Sevgili kız kardeşimiz yine neye sinirlenmiş? Maşallah sesi buradan duyuluyor." Deyince "Babamızın yanındaydı ondandır. Malum çoğu zaman evladı olduğumuzu unutuyor ya." Diye karşılık verdi Pars. 
🌧
​Bahçe de oturmuş babası ile olan konuşmasını düşünürken Bulut, Genco sert bir frenle durdurunca arabayı panikle kalkıp kapıya koştu. Mahcup bir şekilde arabadan inen Genco "Abi özür dilerim kedi vardı ona şey yapmamak için." Diye açıklayınca rahat bir nefes bıraktı. "Hayrola niye geldin sen? Bir durum mu var?" diye sorarken Bulut, Yavuz ve Adem mutfak kapısından çıkıyorlardı. "Abileri almaya geldim." Deyince Genco delikanlı abisi ve eniştesine döndü "Nereye?" diyerek. "Oğlum teslimat var bu gece. Onu halledip geleceğiz işte." Derken ceketini giyiyordu Adem. "Tamam bende geleyim." Deyince Bulut iki adam birbirlerine baktılar. "Oğlum her zaman ki meseleler zaten. Gidip geleceğiz işte bizde laf olsun diye. Geç sen eve. Evde boş kalmasın." Dedi Yavuz. Bulut eniştesinin niyetini anlamıştı. "Bulut bu mevzulara girmesin. İmza Eşref Koçoğlu diyorsunuz yani." Derken gülüyordu. "Aynen biraderim. Bizi babamla uğraştırma gözünü seveyim. Hem valla sıradan bir iş ya." Derken yürümeye başlamıştı bile Adem. Adamlar toplanıp giderken ellerini beline koyan Bulut arkalarından bakıyordu. Araç köşeyi dönüp gözden kaybolunca bir eve bir sokağa baktı. Ardından hızla koşup girişteki dolaptan ceketini ve araba anahtarlarını alıp peşlerine düştü.
​Üç parti olarak anlaşılan silah teslimatının sonuncusu yapılacaktı bu gece. İlk iki parti malı Fahri ustadan almışlar yaşanan  olaylardan sonra teslimat süresi uzasa da araya koydukları eş dost sayesinde son partiyi de hazırlamışlardı. Malları taşıyan tır çevirmeye yakalanmamak için köy yoluna sapmış ıssız yolda ağır ağır ilerlerken iki siyah minibüs önlü arkalı kesti yolunu. Adamlar oldukça profesyoneldi. Hemen şoförü indirip hızla işlerine koyuldular. Yanlarına yaklaşan cip az ilerlerinde durunca Hazar indi içinden. Tırın kasasına şöyle bir bakıp "Hata istemiyorum. Tüm malı bizim araçlara taşıyın. Şoförün yerine geçende dikkat çekmesin sakın aranırsa cevaplasın konuşsun o ibneler Hayri'nin karşısına çıkana kadar bir şeyden haberi olmayacak." Deyip geri aracına döndü.
​Buluşmanın yapılacağı yer İstanbul'un neredeyse çıkışında bir tır parkıydı. Koçoğlu ailesinin fertleri Çıkmaz'dan elemanlarla birlikte gelip yan yana park ettiler araçlarını. Malları teslim edecekleri İnce Hayri lakaplı adam onları görünce cipinden indi. Ama adamın yüzünde garip bir ifade vardı. Yavuz adamı iyi tanırdı sıkıntılı halini hemen anlamıştı. Adam omzuna attığı ceketi, elindeki kalın tespihi ve gür bıyıkları ile fazlasıyla heybetliydi. Görüntüsüne ima ile İnce Hayri derlerdi. "Siz benimle taşak mı geçiyorsunuz lan?" dedi Yavuz ve Adem'e bakarak. Adamlar şaşırmıştı. "Ne diyorsun birader?" dedi Yavuz bakışları hızla etrafı taramıştı. Hayri'nin adamları hazırda bekliyordu ve sayıca çok üstündüler. "Al amına koyayım bunu diyorum." Diye bağıran Hayri cebinden çıkardığı biberonu Yavuz'un ayağının dibine attı. Hiçbir şey anlamamıştı Koçoğulları. "Açın lan kasaları." Diye bağırınca Hayri adamlar Koçoğullarının gönderdiği içinde silah olması gereken sandıkları açtılar senkronize bir şekilde. Hepsinin içi biberon doluydu. "Ne oluyor lan?" dedi Adem dişlerinin arasından. "Bunu bana yapmayacaktınız." Diyen Hayri'nin gözlerinden alevler çıkıyordu. İlk şoku atlatan Yavuz "He amına koyayım sana böyle bir şey yaptık sonra kalktık karşına geldik. Neden çünkü biz malız görmüyor musun iş var bu işin içinde." Diye bağırdı.
​Aynı dakikalarda Hazar Koçoğullarından çaldığı malları Bozbey'lere satıyordu. Elindeki lastiği evirip çeviren Pars Hazar'a pis pis bakarken onun aksine Tolunay adamla gayet iyi anlaşmıştı. Teslimat yapılıp tokalaşılırken "Yeni işlerde görüşmek üzere diyelim o zaman Hazar bey." Dedi. Hazar'da İskender Bozbey ile iş yapmaktan gayet memnundu. "Memnuniyetle." Diyerek yanıtladı adamı. Hem Koçoğullarına darbe vurmuş hem de Bozbey'ler ile iyi dostluk kurmuştu. Ondan keyiflisi yoktu o akşam.

​Bulut tır parkanın yakınlarına park etmiş mekana doğru ilerlerken cebinde titreyen telefonu çıkarıp baktı arayan üçüncü kez Tilya idi. Kısacık bir an duraksayıp aramayı sessize aldıktan sonra yoluna devam etti. Telefon elinde öylece kalmıştı kız. Şarap kadehini kafasına dikip tek seferde içti. Ağlamaktan makyajı dağılmış yüzü gözü karışmıştı. "Peki." Dedi telefona bakarak. Sesi kırgındı.
🌧
​"Benim adım İnce Hayri. Ben yemem. Fahri'yi de kazaydı ayağına indirdiniz. Oğullarına da pusu kurmuşsunuz. Beni de böyle mi paketleyecektiniz." Diye bağırınca Hayri "Fahri Usta'nın durumu kazaydı!" diye bağırdı Adem. "Ehh o zaman bende bu duruma kazaydı der geçerim. Benimle alay edemezsiniz." Derken elini kaldırmış adamlarına işaret vermişti ki kırmızı bir nokta üzerinde dolaşmaya başladı. Adamları harekete geçmeyince "Ne duruyorsunuz sıksanıza lan!" diye bağırdı ama yanındaki adamı ışığı gösterince dehşet dolu gözlerle Koçoğullarına döndürdü yüzünü. Yavuz bunu yapanın kim olduğunu anlayınca "Biz de boş değiliz İnce Hayri. Adam gibi söylüyoruz bizlik bir şey değil. Birileri bizimle oynuyor. Şimdi bin arabana git. Kan dökülmesin. Eğer o malları yarın akşam sana getirmezsem paranın iki katını iade ederim. Ha yok getirirsem bir özrünü hatta bunu yapanlara karşı dostluğunu alırım." Deyince Hayri bir süre düşündü. Işık hala üzerinde dolanıyordu. "Sana yirmi dört saat mühlet damat. Fazlası yok." Deyip hızla dönüp arabasına bindi Hayri. Beş araç hızla uzaklaşırken mekandan Adem kaşlarını çatmış Yavuz'a bakıyordu. "Bu neydi şimdi? Nişancı mı koydun mekana?" diye sordu. Sinirleri bozulan Yavuz gülmeye başlamıştı. "Ne nişancısı lan. Avukat avukat." Diyerek. O sırada Bulut elindeki lazeri Adem'e doğrultmuştu. Adem bir iki adım gerileyince kardeşini görüp durdu. "Sen ne yapıyorsun oğlum burada." Diyerek. "Sen ne yapıyorsun oğlum burada mı? Dikkatinizi çekerim sayın Adem Koçoğlu az önce kelimenin tam anlamıyla götünüzü kurtardım. Birde basit bir iş diyordunuz." Diyerek yanlarına gelmişti Bulut. Arabaya yaslanan Yavuz "Offf" diye bağırdı. Adem'de gergindi "Nasıl bulacağız? Birde adama söz verdin." Dedi Yavuz'a dönüp. "Kim yaptı? Bugün Bozbey falan bir şeyler demiştin sen?" diye sordu Bulut. "Yani şuan için tek akla gelen o her işe burnunu sokuyor malum. En büyük bombası bu oldu. Gidip mallarımızı alacağız." Dedi Yavuz. "Emin olmadan o adama saldırmak olmaz." Diye araya girdi Adem. "Var mı başkası?" diye sordu Bulut kimseden ses çıkmayınca "O zaman adres belli." Deyip arabaya doğru yürürken "Haydi haydi acele edin." Diye seslendi diğerlerine.
🌧
​"Babamla konuşsaydık bir." Dedi Adem. Yavuz Bulut'a çevirmişti bakışlarını. "İşin içinde İskender Bozbey olduğu için mi genel olarak mı?" diye sordu Bulut arabayı o kullanıyordu. "İkisi de." Demişti yolcu tarafında oturan Adem. "Yapma abi tamam aktif aranızda değildim belki ama biliyorum ne işler yaptığınızı. Bozbey diye dertleniyorsun anlıyorum da ama başka çare yok iki katı dedik dört milyon doları nasıl vermeyi düşünüyorsun Hayri'ye? Ondan da geçtim bu ilk değil sonda olmayacak. Bu adam burnumuzun dibinde belli her işe çökecek." Diye konuşurken Bulut Adem kardeşine baktı "Yapma Bulut bu adam olma." Diyerek.  Bulut duraksadı "Tutturmuşsunuz hepiniz girme işin içine karışma car curt bayılıyor muyum ben ha? Delirdim mi mis gibi sicilimi eli silahlı harcamak hoşuma mı gidiyor? Gelmeseydim peşinizden delik deşik edecekti adamlar sizi. Annem kaldırabilir mi bir acı daha? Ablam? Yengem? Babam?" diye bağırdı. Adamlar sessizdi. "Şimdi bunlar bir yana çözüme bakalım." Derken düzeltmişti sesini. "Enişte bu İskender'in bildiğimiz bütün mekanlarına adam salalım. Bir hareket var mı baksınlar. Piyasaya da kulak kabartalım kim ne almış ne alacakmış?" derken telefonu çalıyordu yine. Kızın bu kadar aramasından işkillenmişti Bulut ani bir kararla arabayı kenara çekip durdurdu ama tam o anda şarjı bitip kapandı ekran. Araçtan inip hemen arkasında güçlükle duran duran Sait'in kapısını açıp sen geç öndekine benim bir yere uğramam lazım geleceğim mekana deyip bindiği gibi gazlayıp uzaklaştı.
🌧
​Tilya gözünü kırpmadan telefona bakıyordu ama nafileydi.   "Anlatacaktım sana ben..." dedi kısık bir sesle "Dökecektim zehrimi." Şarap şişesine uzandığında onun da bittiğini fark etmişti. Şişenin boş oluşuna da gözleri dolarak kalkıp yeni bir tane açmak üzere mutfağa yürümüştü ki kapısı hafifçe tıklatılınca heyecandan elindeki bardağı yere düşürüp kırdı. Cam parçalarının üzerinden atlayıp telaşla açmıştı kapıyı ama gelen Pars'tı. Adam kızın halini görünce "Ne oldu sana?" diyerek içeri girmişti. "Git buradan Pars gerçekten konuşmak istemiyorum." Dedi Tilya sakince ama abisinin gitmeye niyeti yoktu. "Bulut yüzünden mi?" diye sordu Tilya sinirleniyordu "Hayır git buradan." Dedi yeniden. "Tilya bak o adam olmaz." Deyince Pars kızın sabrı taşmıştı. "Git dedim sana." Diyerek kapıyı açıp dışarı itekledi abisini. Pars son anda kapıyı tutup "Her ne olursa olsun yanındayım bunu sakın unutma. Bir keresinde bana hayatta sadece bana güvendiğini söylemiştin. Eğer hala geçerliyse güven bana Tilya o adam olmaz. Yol yakınken üzül. İç bağır sarhoş ol at içinden." Dedi kız sertçe kapıyı kapatınca öylece kala kalmıştı. Alnını kapıya yaslayıp derin nefesler alırken çalan telefonun sesiyle toparlandı. "Ne var?" diyerek. Karşıdaki adam mallar ile ilgili bir şeyler sorunca "İskender beyiniz nasıl diyorsa öyle yapın madem öyle dedi beni niye arıyorsunuz?" diye bağırdı. Tam o esnada binaya giren Bulut İskender ismini duyunca merdiven boşluğuna gizlenip dinlemeye koyuldu. Pars konuşarak yavaşça iniyordu merdivenlerden. "Hazar'dan aldıklarımız işte o da Koçoğullarından hacılamış. Ya neyse ne yarın sabah gitmeyecek mi bu tırlar? Tamam geliyorum ben depoya." Derken binadan çıkmıştı Pars. Bulut adamın peşinden gitmekle Tilya'nın yanına çıkmak arasında kalmıştı ama işin acili yeti daha ağır basınca geldiği gibi sessizce çıktı binadan.
🌧
​Belli etmeden Pars'ın peşinde ilerlerken torpidoda telefonu şarj edebileceği bir kablo aranıyordu. En sonunda kopmak üzere olan bir tane bulunca aparata bağlayıp taktı. Bir gözü Pars'ın üzerindeydi. "Alo diyecek kadar açıl lütfen." Diye yalvarıyordu telefona bakıp. Birkaç dakika sonra ekran aydınlanınca Pars'ta bir binanın önünde duraklamış ardından açılan garaj kapısından içeri girmişti. Bulut hemen abilerine haber verip izlemeye koyuldu. Koçoğlu ekibi çok geçmeden soluğu delikanlının yanında almıştı. Gece saat üçü geçiyordu. "Şimdi Hazar ölmemiş diyon yani?" dedi Yavuz arabada oturuyorlardı. "Cık ölmemiş. İskender'in oğlunu konuşurken duydum." Dedi Bulut gözünü depodan ayırmadan. Kısa bir sessizliğin ardından "Sen İskender'in oğlunu nerede buldun ya?" diye sordu bu sefer Yavuz. Bulut kırdığı potun farkındaydı. Ne diyeceğini düşünürken depo kapısı kalkmaya başlayınca "Çıkıyorlar." Deyip dikkati dağıttı üzerinden. Silahını kontrol eden Adem "Nasıl yapıyoruz?" diye sormuştu. Herkes Bulut'a kanalize olmuştu. "Bize nasıl yaptılarsa öyle." Diyerek doğrulup arabayı çalıştırmaya hazırlanınca Bulut diğerleri de planı anlamıştı.
🌧
​İki tır Bozbey'lerin deposundan çıkıp gecenin karanlığında ilerlemeye başlamışlardı. Pars spor arabası ile arkalarından ilerliyordu. "Öf kağnı gibi bu ne ya." Diye söylendi kendi kendine. Tırlar caddede ağır ağır ilerliyordu. Onların ardında Pars onunda ardında Bulut ve diğerleri vardı. Bir süre daha sakince ilerledikten sonra öndeki tır önce yavaşlayıp ardından durdu.  On, on beş kişilik bir grup araçlarını yolun ortasında bırakmış kavgaya tutuşmuşlardı. Taşlar sopalar havada uçuyor kim kime dalıyor anlaşılmıyordu. Kalabalığın arasındaki Sait silahını çekip tırın şoförünü indirdi önce. Pars bir şeylerin döndüğünü hemen anlamıştı. Silahını çıkarıp indi arabasından. İkinci şoförün yeltenmesine fırsat bırakmadan onu da paket etmişlerdi. "Kimsiniz lan siz?" diyerek aracın yanına yaklaşan Pars'ı kafasına dayadığı silahla Adem durdurmuştu "Şşşş Koç sakin can yakmaz istemiyoruz. Bizim olanı alıp gideceğiz fazlasında gözümüz yok." Diyerek. Adamlar organize bir şekilde kaybettikleri mallar kadarını araçlarına yüklemişlerdi. Bulut olup biteni aracına yaslanmış izliyordu sadece. Birkaç otomobil ötede Adem'in zapt ettiği Pars gözlerini ona dikmişti. "Şimdi siz koskoca sevkiyatı başı boş korumasız bıraktık mı sanıyorsunuz?" diye sordu Adem'e dönüp. Adam cevap vermemişti. Tam o anda bir kurşun Adem'i teğet geçip yanı başındaki ağaca saplanınca ortalık yeniden karıştı. Pars aracından inmeden yardım çağırmayı akıl etmişti. ormanın içinden sessizce yaklaşan adamlar bir anda abluka alınca Çıkmaz ekibini herkes tüm gücü ile savunmaya geçmişti. Yavuz ve Bulut siper aldıkları araçların arkasından bakıştılar. Sözsüz bir anlaşma idi bu. "Adem birkaç adam al malları çıkar buradan." Diye bağırdı Bulut. "Siz?" diye sorunca Adem iki kafadar oldukları yerden fırlayıp ikişer adam daha indirip yan yana siper aldılar. "Biz durumlar beyleee." Dedi Bulut ellerini iki yana açıp. Adem Sait'i de yanına alıp araçlara ulaşmayı başarmıştı. Son sürat basıp giderlerken Pars öfkeyle bağırdı. Ama yapacak bir şeyi de yoktu. çıkmaz ekibi beklediğinden sağlamdı. Adamlarının çoğu iptaldi.
🌧
​Bulut ve Yavuz tekrar bakışıp aksi istikametlere doğru koşmaya başladılar karanlık ormana doğru. Pars Bulut'un peşine doğru koşarken üç adamda Yavuz'un ardından gitmişti. Ekip bölününce tırın kasasına tırmanan Genco Bozbeylerin kalan silahlarından otomatik bir tüfeği çıkarıp gelişi güzel tarayınca ortalığı Bozbeylerin alanda kalan son adamlarını da öldürmüştü.
​Yavuz gizlendiği ağacın ardında ses çıkarmadan bekliyordu. Birinci adam dikkat ettiğini düşünerek yaklaşınca hızlı bir hareketle kolunu büküp kendi kendini öldürttü adama. İkinci adam silah sesiyle o tarafa doğru dönünce Yavuz'u görüp sıkmaya başlamıştı ki az önceki adamı kendine siper edip kurtuldu Yavuz. Ardından bulduğu ilk boşluğu değerlendirip indirmişti adamı. Şimdi sıra üçüncü adamdaydı.
🌧
​Pars silahı havada dikkatle kolluyordu etrafını "Çık lan dışarı!" diye seslendi ormana doğru. Bulut gizlendiği yerden nişan almış hazır bekliyordu ki bastığı bir kuru dalın çıtırtısı yerini ele vermişti. Pars hızla o tarafa dönmüş gelişine sıkmıştı. Kurşunlar etrafından geçerken çalıların arasından yuvarlanıp kendini öbür tarafa attı Bulut. Ama Pars dikkatliydi. Hemen ardından bir tilki gibi sessizce yaklaşıp silahını doğrulttu adama "Sobe!" diyerek. Bulut okkalı bir küfür savurup olduğu yerde durdu. "Dön bana Bulut'cuğum." Derken gülüyordu Pars. Şimdi iki adam yüz yüzeydi. "Seni öldürmeye bugün karar vermiştim biliyor musun? Daha hiç tanışmamışken bu kovboyculuk oyunlarını oynamamışken." Dedi Pars, Bulut nedenini anlayacak kadar zeki bir adamdı. "O yüzden bende kendimi öldürmek isterdim yalan yok. Hadi bitir o zaman." Dedi. Pars hiç tereddüt etmeden tetiği çekmişti ama hesaba katmadığı bir şey vardı. Kurşunu bitmişti. Bulut şen bir kahkaha attı kendi silahını doğrultup "Demek bugün ölmesi gereken ben değilmişim." Dedi. Pars öfkeliydi ama belli etmedi "E hadi o zaman bitir işi." Dedi tabancasını kenara atarken. Bulut karanlıkta seçebildiği kadarıyla baktı adamın gözlerine "Cık ben ona bunu yapmam. Zaten imkansız olan hayalime bir engel daha koyamam. Şimdi sadece ayağına sıkacağım ki peşimden gelme. Ama bir daha ki sefer olursa bir çift yeşil göze de kanar mıyım bilmiyorum." Deyip tetiği çekti ama boşunaydı. Onun da mermisi bitmişti. Şimdi gülme sırası adama geçmişti. "Ulan ulan şansa bak." Derken gerçekten katıla katıla gülüyordu Pars. Bulut'ta gülmeye başlamıştı. Silahı parmağında döndürüp kenara attıktan sonra elleri iki yana açtı "Hadi o zaman." Diyerek. Pars gülmeyi bir anda bırakıp var gücüyle adama doğru bir yumruk savurdu. Bulut'un beklediği yönden bir darbeydi çabucak savuşturup tersi yönden yumruğunu geçirdi Pars'ın suratına. Aldığı darbe ile sersemleyen Pars ikinci hamlesini hiç bekletmeden yapmıştı. İki adam yumruk yumruğa kapışıyordu.
🌧
Sonbahar yağmuru yeniden yeryüzü ile buluşurken kıran kırana mücadele içindeydi Pars ve Bulut. Yavuz üçüncü adamı da alt etmiş araçların yanına çıkmıştı. "Neredesin lan Bulut?" derken sesinde korku vardı. Bulut'u yere serip üzerine oturan Pars "İşimden de kardeşimden de uzak duracaksın duydun mu beni." Dedi bir yumruk daha geçirirken. Bulut çabuk toparlanmış adamı sertçe üzerinden savurmuş kendisi zapt etmişti şimdi. "İşin zerre umurumda değil. Benim işime dokunmadığın sürece. Kardeşine gelince o ne isterse o olur. Benim kim olduğumu öğrendiğinde istemezse eyvallah ha yok ister varım derse o zaman sana hatta size eyvallah." Deyip sol yanağına indirdi adamın darbeyi. Kıyasıya dövüşüyorlardı ama sonuç yok gibiydi. İkisi de yorulmuştu ama Bulut'un derdi daha başkaydı. "Ehhh yeter lan!" deyip kendisine doğru hareketlenen adamı yere düşürüp üzerine çıktı yeniden. Var gücüyle sağlı sollu yumrukluyordu. Pars en sonunda kendinden geçince durdu. Yavuz düşe kalka gelmişti yanına "Lan!" diyerek gelip tuttu adamı. Bulut adamın üzerinden kalkıp ellerine baktı. Yumrukları parçalanmış elleri Pars'ın kanıyla bulanmıştı. Savsak birkaç adım atıp yürümeye başladı.
🌧
Tilya bacaklarını karnına çekmiş kanepede oturuyor yağan yağmuru izliyordu. Birkaç saat öncesine oranla çok daha sakindi. Bulut krizini atlatmış gibiydi. "Anlatmamam gerekiyormuş demek ki..." dedi kendi kendine ardından Bunaldığını hissedince kalkıp pencereyi açtı. Kafasını çıkarıp gecenin sessizliğinde nadide bir melodi gibi tınlayan yağmurun sesini dinledi bir an. Ellerini uzatıp damlaları tutmaya çalışıyordu ki evin karşısındaki kaldırımda birini fark edince donup kaldı. Bulut eli yüzü kan içinde yine yağmurdan sırılsıklam olmuş bir halde kaldırımın kenarında durmuş öylece kızı izliyordu.
🌸
Herkese yeniden merhaba🙋🏻‍♀️ Yorumlarınızı bekliyorum. Kafanıza takılan bir şey olursa lütfen sorun❤️

Çıkmaz (Bulut ve Tilya)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin