Kapana kısılmış gibi hissediyorum.
Bir fare kapanına bir parça peynir bıraktılar ve ben o peynir için sonunu düşünmeden kapana atladım.Oysa her şey hazırdı. Peynir kapan ve kapanı kuran o kişi. Hepsi planlıydı. Sadece o plana bir fare gerekiyordu ve o fare ben oluvermiştim.
Kadere pek inandığım söylenemezdi ancak sanırım bu sefer başıma gelen bu işte biraz da olsa kaderin payı vardı. Babam gelmiş geçmiş en iyi dolandırıcılardan biriydi. Bu sektörde ne öğrendiysem ondan öğrenmiştim. Bana tüm hünerlerini göstermişti. Bunun için minnettar olup olmadığım ise son derece tartışılır bir konuydu.
Bana kalsaydı daha sade bir hayatı tercih ederdim. Devamlı birilerini dolandırmaktansa notları peşinde koşan bir üniversiteli olabilirdim. Bir sevgilim olabilirdi. Bir kadın veya erkek önemli değil. Bir bedenin sıcak ve sevgi dolu kollarına kendimi bırakabilirdim.
Güvenebilirdim. Sevebilirdim ve sevilebilirdim. Oysa ben şuan güven duygusunun ne olduğundan bile bir haber yaşıyor, beni saracak o sıcak kolların hayalini bile göremiyordum artık.
Belime sıkı sıkıya sarılan bu kollar, görünüşünün aksine oldukça güçlü ve sıcaktı. Ancak istediğim güven ve sevgiyi taşımıyorlardı.
Kulağımın dibinde öfkeli hırıltılarını duyduğum adam fısıldadı"başka, başka kim vardı"
Cevap verecek gücü kendimde bulamadığımdan sadece kafamı iki yana sallamakla yetindim.
Dün geceden beri hiç uyumamışım. Gözlerimden uyku akıyordu. Yüzüme yediğim bir iki yumruk belki beni öldürmezdi ancak sanıyorum ki uykusuzluk sonum olabilirdi.Gözlerim kapanırken bedenimi yavaşça saldım. Belimdeki kollar beni daha sıkı sararken diz altlarımdan da kavrandığımı hissettim. Yer ayaklarımın altından alındığında başımın gögsünde değdiği adam sürekli konuşuyor, telaşla etrafa bağırıyordu.
Muhtemelen bu kadar yatırım yaptığı tarla faresini ayakta duramaz halde görmek onu hayli öfkelendirmişti. Gevşeyen bedenimle uykuya dalmadan hemen önce kollarında olduğum adama seslendim.
"kes sesini, sadece uykum var. Uyumalıyım. Hiç uyumadım"
Kafamı koyduğum sert gögsün hızlı nefes alışverişleri yavaşlarken tüm sesler bir anda kesildi. Beni sarsan hızlı adımlar yavaşladı. Ve beynim uykusuzluğun etkisiyle kendini tamamen saldı.
Gözlerimi araladığımda tertemiz saten çarşafların arasında üzerimde bir tişörtle uyandım. Uyandığım, koğuşu anımsatan ama asla koğuş gibi görünmeyen odayı inceledim.
Oda kasvetli ve karanlıktı ancak avluyu gören minik bir penceresi vardı. Dört mahkumun rahatça sığabileceği genişlikteki bir odanın ortasında, çift kişilik bir yatak tekli koltuk ve bir çalışma masası vardı. Yatağın sağında kalan tekli koltukta yayılan kim taehyung ile göz göze geldim.
İkiye ayırdığı bacaklarıyla koltuğa tamamen yayılmış, işaret ve orta parmaklarını koltuğun kenarlarından destek alarak şakağına yaslamış, düşünür bir vaziyette yatağında yayılan bana bakıyordu
İğneleyici bir tınıda
" sen hep böyle iki yumrukla bayılır mısın? Prenses" Dediğinde normalde
buna sinirlenmem gerekse de kıkırdadım."genelde tek yumrukla güzellik uykuma yatıyorum ama bu sefer iki olmuş"
Alaycı tavrıma gözlerini devirirken devam etti
"doktor, beyninin uykusuz olduğunu ve tetikte olduğunu söyledi. beynin tehlikenin geçtiğine ikna olduktan sonra seni uyuman için zorlamış" ilgilenmez gibi omuz silktiğinde alnındaki ellerini gereksiz dermiş gibi havada salladı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prisoner
FanfictionGüney korenin en büyük kumar baronu olan Kim Taehyung, evini soymaya gelen jeon jeongguk'la bir anlaşmaya oturur. Switch! Cinsellik!