Bölüm 6

92 9 0
                                    



Şaşkınlık, hayranlık, heyecan, korku ve gerginlik.. asasörün   yavaşça aşağı indiği her katta hissettiğim duygular artıyor ve beni paniğe sürüklüyordu.

5 kat, asansör ana mahkum katından tamı tamına 5 kat aşağıda durdu, yanımdaki adamlardan biri bana artık güvenli gelen asansörden çıkmadığımı fark ettiğinde yavaşça kapıyı açtı

Bordo denebilecek koyulukta kırmızı halı geniş koridoru kaplıyor, gitmem gereken yönü adeta bir ok gibi gösteriyordu.
Siyah yüksek tavan, hapishane koridorundan bozma geniş koridor, Duvarın zeminle bittiği yerde sadece önünüzü görecek kadar aydınlatan küçük yuvarlak ışıklandırmalar vardı.

Attığım her adımda hareket sensörlü sarı aydınlatma ışıklar çapraz bir şekile koca koridorun ortasına vuruyor, her yanan aydınlatma koridor boyunca dizilmiş bir heykeli ve siyah duvarlardaki bir tuvali gözler önüne seriyordu.

Şaşkındım, hayran kalmıştım. Devasa koridorun sonunda çelik olduğu her halinden belli olan tavana doğru uzanan siyah koca kapının önünde takım elbiseli iki adam dikilirken bir tanesi beni görür görür görmez kulaklığına doğru konuştu. Muhtemelen hakkımda bilgi vermişti.

Ardımda hissettiğim koruma ordusuyla geniş koridoru arşınlayıp çelik kapıya vardığımda iki adam eğilerek selam vermiş, ve kapının şifresini girip sanki hafif bir tahta kapı itiyormuş gibi kapıyı hafifçe itmiş ve bana yeryüzündeki cennetin kapılarını aralamışlardı.

hapishanenin avlusu kadar büyük ve geniş bir salon, yüksek tavan, tavandan masalara doğru sarkan uzunlu kısalı devasa kristal avizeler, geniş yuvarlak masalar, salonun en köşesinde kocaman ışıltılı vintage bir bar tezgahı, kan kırmızı halıyla kaplanmış zemindeki ışıklandırmalar, duvarların kenarlarındaki irili ufaklı heykeller, koca ama gri duvarlardaki devasa gotik tablolar, takım elbiseli garsonlar, mankeni anımsatan kadınlar,  hemen barın çaprazındaki köşede canlı çalınan klasik müzik ve salonun ortasında yanındaki adamlarla konuşan Kim Taehyung,

etrafı süzmem bittikten sonra gözlerim beni inceleyen gözleriyle kesişiverdi, bu adam sahiden alev gibiydi, ateş gibiydi. kırmızı gold ve gotik sanatın harmanlandığı bu salonun tam ortasında kim taehyung zümrüt yeşili takım elbisesiyle buranın sahibi olduğunu belli eden bir tutumla dikiliyordu, sağ elinde beyaz şarap olduğunu tahmin ettiğim kadehi tutarken sol eli cebindeydi,

gözleri tıpkı onu süzdüğüm gibi beni süzerken, dudaklarında kendini beğenmiş bir büzülme ortaya çıkıverdi, omuzlarını sanki bir dansçı gibi hafifçe silkerken eserinden gurur duyan bir sanatçı edasıyla bana devasa salonu göstermek istercesine kollarını iki yana açmıştı,

ah taehyung, sol elinin parmaklarındaki zümrüt takılar gözüme çarparken nasıl bu kadınsı takıları bu kadar erkeksi taşıdığını sorgulamadan edemedim, taehyungun bakışlarının bende olduğunu farkeden yanındaki adamlarında gözleri bana dönmüştü, salonda garip bir sessizlik baş gösterirken kim taehyung sanki bir dostunu ağırlar gibi seslendi

"ah! jeongguk, seni burada görmek ne hoş!"

şaşkınlıkla ona bakarken, kollarını açarak bana adım adım yaklaştı, ellerinden biri belimi sararken yavaşça bana sarıldı, ancak ıslak dudaklarını kulağıma sürterek fısıldamayı da ihmal etmedi,

"zengin bir misafirsin jeongguk, beni bozma güzelim"

sanki sarılmaya doyamıyormuş gibi kollarının arasındaki bana bakıp yavaşça tekrar sarıldı ve diğer kulağıma doğru fısıldadı,

"ve sakın yanımdan ayrılma bugün"

ona verebilecek en oyuncu gülümsemelerimden birini verdim, elim onun belinden tutup arkadaşlarının yanına doğru adımlar atarken yüzümdeki gülümseme ile hafifçe üzerine eğilip konuştum, 

The PrisonerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin