"İşte, bol sütlü ve çift şekerli kahveniz. Afiyet olsun!" Siyah maskesinin ardında kaybolan yüz (onun yuvarlak mı, kare mi yoksa uzun, üçgen bir şeklinin olup olmadığını her zaman hayalimde yarattığım şekliyle tahmin etmeye çalışırdım), saçlarının da duruşu neticesinde önüne düşmüş, görünen belli bir kısmını örtmesi sebebiyle de gölgelenmiş duruyordu. Çift göz kapağının kısıklığını ucundan da olsa görebildiğim kadarıyla, sesinin tınısını da işin içine dahil edersem keyifli bir tebessümle bana kahvemi uzattığını söyleyebilirdim. Her zaman böyleydi. Başında taba rengine yakın canlı kahverengi bir şapka takar, saçlarını belli bir ölçüde toplar ve yaz kış demeden beden hatlarını gizleyen bol kıyafetler tercih ederdi. Genellikle dirseğinin üstüne çıkmazdı giydiği kıyafetlerin kısalığı, hep onun üç beden büyüğü, bol kıyafetler tercih ederdi.
Ben buraya ne zaman gelsem, spesiyalimi bildiğinden yahut bir şekilde o günkü modumdan dolayı tercihi ona bırakacağımı önceden kestirdiğinden sanırım, benim kapıdan geçtiğimi görür görmez işe koyulurdu. Genelde işlek bir caddede kafelere girmekten kaçınsam da - artık ara sokakların bile dilinde namım dolaştığı için pek fark edilmediğim sürece her yerde belli bir kontrole tabiyken dolaşmam mümkündü- bina, geleneksel mimarimize uygun şekilde dizayn edilmiş ön cephesiyle ilgimi çekmiş ve beni davet etmişti sanki içeriye; sonrasında içeceklerinin lezzetiyle de beni kendine bağımlı kılmıştı bahsettiğim mekan . Burası için en sevdiğim özelliklerden birisi, ilgimi çektiği çokça belli olan baristaydı öncelikle, kendisi oldukça cana yakın ve dışa dönük görünümüyle beni her seferinde sarsıyordu. Diğer öncelikli özelliği hep tıka basa kalabalık olmamasıydı. İşlek bir yerdi, evet ama hiç bana denk gelmeyen türde bir işlekliği vardı. En azından bu saatlerde ve benim geldiğim o hususi günlerde özellikle boşaltılmış hissi veriyordu bana. Bazen, cidden benden önce biri uyarı yapıp insanları kovuyormuş da ben sonradan tesadüfen kafeye teşrif ediyormuşum gibi hissediyordum. Aslında bunu yaptırabilir, tümüyle o anlığına insanları isteğim gereği dışarı kışkışlayabilirim. Ya da iki fotoğraf çekilip hatırlarını alır, gülümseyerek gözlerini boyar ve onlar ünlülüğümün getirdiği karizma ve benim doğuştan cazibemle mest olurken kendimi buranın kralı ilan ederim. Ben, bunları yapabilirim. Asıl gerçek şu ki bunu yapabilecekken, yapmama gerek kalmadan işin hallolmasıydı.
Ancak, niyeyse yapmamak tercihimden çok seçimimin sonucu gibi. Buranın olduğu gibi kalmasını canı gönülden istiyordum ve eğer bir kez birisi tarafından burada görülürsem bir daha hiçbir özel anımın burada gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını, sırf buraya bir kez geldim diye "Yine gelebilir" ihtimaliyle hayranların burayı talan edeceğini biliyordum. Özellikle, iyi niyetli olduğuna inandığım kişiyi bozguna uğratmak ve ona daha çok iş yükü bindirmek istemiyordum. Ya da, benim dışımda birilerinin ilgisini çekebilmesi gerçeğiyle yüz yüze kalmak da bana fikir olarak zarar veriyordu. Oysa, tam olarak kimin nesiydi, ilişkisi var mıydı, yaşı kaçtı türünden bilgi sorularını yanıtlayacak kadar tanımışlığım yoktu bu kişiyi. Sadece, istemiyordum.
Onu tam olarak tanımak da istemiyordum. Böyle, gizemli kalsın istiyordum.
Beni bilen tek kişi olarak kalsın.
Eğer burası biraz kalabalıksa, normalde ünlü olduğumu fark etmediğini düşündüğüm kasanın yanındaki beden bana "Eğer rahat edemezseniz arka tarafta biraz karanlıkta kalan, dışarıyı görmeyen ve bu havalarda müşterilerin uğramadığı bir yer var. Oraya oturabilirsiniz." diyerek talimat veriyor. İşe gideceksem bile, o öyle diyince masaya gidip bir süre oyalanmadan çıkamıyorum. Geç kalmaya takılmıyorum. Yüzünü göremiyorum, nadiren göz göze geldiğimizde hep taktığı o ela rengi lensin ardında muhtemel koyu kahverengi pırıltı saçan gözler olduğunu tahmin edebiliyorum ama. Ses tonunu hiçbir zaman kestiremiyorum, ilk buraya geldiğim günden beri belli hareketleri yüzünden ona kadın, belli tavırları ve duruşları yüzünden de erkek yaftasında bulunup durdum. Ancak emin olamadım. Hiç, bana siparişimi vermek dışında sınırı aşan davranışı da olmadı üstelik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cyparissus
Fanfiction"Sana yemin ederim Kim Taehyung. Sana yemin ederim ki, ben, bu son seferim dahi olsa seninle kapışmak için şu hayatta, seni alt edeceğim."