namjoon hyung and confusion

6.2K 565 133
                                    

JUNGKOOK

Ne hissedeceğimi bilemediğim çok an olmuştu ama şimdi bu anlardan birinde olmak benim için garipti. Uzun zamandır göremediğim abim karşımda duruyor ve yüzündeki kocaman gülümsemeyle bakıyordu bana. Ona gülümsemek istiyordum ama şok içinde açılmış gözlerim bir türlü kısılmıyor, dudaklarım yukarı kıvrılamıyordu.

Çünkü ben o an öyle bir psikolojideydim ki, abimin gelmesine sevinmek yerine annemin yanımda ona göstereceği sevgi gösterisine maruz kalarak üzüleceğimi düşünüyordum.

"Jungkook, hyunguna hoşgeldin demek yok mu?"

Namjoon hyung beklemekten sıkılmış olmalı ki gülümsemesini silmeden konuştuğunda gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalışmış ve açtığı kollarının arasına atmıştım bedenimi. Kalbim çok hızlı atıyordu ve şaşkınlık hala bedenimi terk edememişti.

Gözlerimin dolduğunu hissederken kafamı omzuna yatırarak gözlerimi bahçede gezdirdim. Hala kapıdaydık. Yavaşça geri çekildiğimde Namjoon hyung dolu gözlerimi görmüş ve bu sefer o şaşırmıştı.

"Tanrım, Jungkook! Tamam görüşmeyeli çok uzun zaman oldu ama bu kadar da değil." Bozuntuya vermemeye çalışarak gülümsemiş ve içeri geçmesi için kenara çekilirken konuşmuştum.

"Hoşgeldin hyung, gerçekten uzun zaman oldu."

Namjoon hyung valizini çekiştirerek içeriye girdiğinde derin bir nefes alarak kafamı kaldırmış ve o sırada hala balkonda olduğum tarafa bakan sevgilimle göz göze gelmiştim. O an tüm yüklerim sırtımdan kalkmış gibi hissederken bana el sallaması ve ardından ellerini dudaklarına götürerek öpücükler atması ile yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamamıştım. Elimi kaldırarak ona kalp yapmış ardından onun gülümsemesi eşliğinde içeriye girmiştim.

Ve o anda sanki tüm kasvet bir anda içime dolmuş gibi omuzlarım çökmüş ve gülümsemem yüzümden silinmişti. Yavaş adımlarla salona doğru geçmiş ve koltuğa uzanmış Namjoon hyunga bakmıştım.

"Yorgun görünüyorsun hyung."

Derin bir nefes almıştı. "Ah, biraz yorgunum Jungkook. Uçak yolculuğu yapmayalı uzun zaman olmuştu, yordu beni biraz."

Anlayışla kafamı sallamış ve gözlerimi ondan kaçırarak etrafta gezdirmiştim. Normalde aramız çok iyiydi fakat babam vefat ettiğinden ve o da okumak için yurt dışına gittiğinden beri bu evde işler çok değişmişti.

Ben intihara kalkışmıştım.

Önceden sürekli konuşsak bile zamanla bu konuşmalar azalarak bir süre sonra sıfıra inmişti. Namjoon hyung ile en son ne zaman konuştuk bilmiyordum bile.

"Annem nerede?" diye sorduğunda oturduğum koltukta arkaya yaslanırken "Odasında." diye mırıldanmıştım. Umursamaz tavrım karşısında şaşırsa bile bozuntuya vermeden doğrulmuştu yattığı yerden.

"Ev fazla boş hissettiriyor." Yüzünde buruk bir gülümsemeyle konuştuğunda bende gülümsemiştim. Babamı kaybettikten sonra hepimiz anlamıştık onun bu evin neşesi olduğunu. Bir bakıma Namjoon hyungun gitme sebeplerinden biri de buydu. Babamın olmadığı ama hatıralarının her yerde olduğu bu evde duramamıştı.

"Kim gelmiş Jungkook?"

Dakikalar sonra merdivenlerden gelen ayak sesleri ve annemin sesiyle vücudum gerilirken oturduğum yerde istemsizce dikleşmiştim. Ona cevap vermedim, onunla konuşmak bile istemiyordum. Bir insan evladını kendinden bu kadar soğutmayı nasıl başarabilirdi bilmiyordum ama o başarmıştı işte.

Saniyeler sonra "Jungkook?" diye tekrar seslendiğinde derin bir nefes almıştım. Annem çatılı kaşlarıyla salona girdiğinde "Sana sesleniy-" Namjoon hyunga değen bakışlarıyla cümlesi kesilirken gözleri kocaman açılmıştı.

want to live | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin