kafamı telefondan kaldırdığımda minho'nun garip bakışı ve changbin'in sorgulayıcu bakışı üstümdeydi..
oturduğum sıradan yavaşça kendimi düzeltip ayaklanmaya başladım. jisung'a yapması gerekenleri yarım yamalak söylediğimi bildiğim için ve kapıdan çıkacağım andan itibaren en az 2 saatimi de onları anlatarak geçireceğimi bildiğim için içimde hissettiğim o iğrenç baskı ve boşluk hissi giderek artmıştı.
ayakta durduğumu farketmem, düşüncelerimin son bulmasıyla bir hayli zaman almıştı. son kez derin nefes alıp gerginliğimi sınıfın içinde bırakmaya karar vermiştim.
changbin ve minho'nun sırasının yanından geçtiğim saniyeler, belki yıl belki asır gibi gelmişti. kafamı yere dikmiş ve onlarla da göz göze gelmemek için elimden geleni yapmıştım...ama şunu biliyordum ki; ikisi de beni bakışlarıyla öldürebilecek derece süzüyordu..
felsefe öğretmenin masasının yanına yaklaştığımda, iğrenç kokusu burnuma ulaşmayı becermişti.. yüzümü hızlı bir şekilde toparlayıp tüm çabamla tepkisiz ve düz bir yüz ifadesine bürünmüştüm.
'hocam. izniniz ile lavaboya uğramam gerekiyor.'
iğrenir gibi suratını ekşitip aynı iğrenir şekilde de bakış atmıştı. NE YA GAYET NORMAL BİR DURUM???
'hızlı ol'
demişti sadece.. o yüzde gördüğüm küfürlerden anlamıştım tekrardan bana olan nefretini. bir öğretmen öğrenci arasında böylesine bir nefret bağı nasıl olabilirdi ki?
kafamla hafif onaylar şekilde aşağı eğmiş ve tekrardan kaldırıp elimden geldiğince hızlı adımlarla da kapının önüne varmıştım.
kapıdan çıktığım gibi yine bir garip bakış ile daha karşılaşmıştım. ama bu biraz farklıydı..
'hyunjin'in yanına gidiyorsun değil mi?'
şey.. söylemiş miydim, jisung'un sorgulayıcı tarafı sinirli tarafından daha korkutucu.. özellikle o tarafı bana denk gelirse...
'evet, erken çıkmış dersten. kafeteryada bekliyor. çok beklesin istemedim.'
'aferin salak. chan da kafeteryada bizi bekliyor. karşılaşmak için mükemmel bir an ha?'
aydınlanmış gibi gözlerim açıldığında jisung'un yüzüne alaycı bir tebessüm konmuştu. eh işte az bir şey balık hafızalı olabilirim
'ben onları unuttum sanırım.. ama canım arkadaşım, olur da bir sorun çıkarsa falan-'
'eşyalarını taşıyım, arkanı toparlıyım, senin için yalan söyleyeyim, ama yetmez. jisung sunu da yap, bunu da, bak sunu da.'
'pekala özür dilerim, bosversene. seni böyle zora sokuyorsam gitmeyedebilirim. sorun yok hyunjin'e mesaj atarım şimdi'
HAYIR HAYIR CİDDİ DEĞİLDİM. sizce böyle bir aptallık yapar mıyım??? tch tch tabi ki hayır. hyunjin ile konuşmak için götümü verme taraftarıyım.
'salak çocuk.. her neyse defol şimdi. hyunjin ile arka bahçede buluşun. döneceğin zaman mesaj at, chan'ı eve gonderır, senı alırım.'
' ah, son olarak kütüphaneye gitmeden önce çantamı benim evimin arka bahçesine fırlatabilirsin. yani.. fırlatabilir misin en sevdiğim arkadaşım? '
gözlerim bir an da kocaman açılmış ve olabildiğince masum görünmeye çalışmıştım. çünkü biliyordum ki, benim bu hareketim bizimkilerin üstünde derin etkiliydi...
'iyi tamam. son olarak, sakın geç kalma. eğer başına bir şey gelirse seni öldürürüm çocuk.'
'biliyorum biliyorum'
son kelimelerimi söylerken bir yandan gülümsüyor, bir yandan da kafeteryaya yürüyordum. beni duyup duymadığından emin bile değildim oysaki.
_______
felix:
ah şey
arka bahçedeyim
dersten biraz olsun
erken çıkmak istedim ben de
burada bekliyorum senigörüldü
_______
yalan söyleyemeyeceğim.. salak bir çocuğum ve sanalda konuştuşum gibi konuşamıyorum bazı insanlarla. özellikle bu insan kategorisine hyunjin girerse.. bakış açıma girdiği gibi.
ellerimin son hızda titrediğini hissedebiliyordum. kalbimi sormayın, o şuan izinli.
'ah selam. erken çıkacağını bilmiyordum'
daha cevap veremeden (ya da verecek cevap bulamadığımdan) saatine bakıp tekrar bana dönmüştü.
'daha 10 dakika varmış ders bitimine'
tamam sakin ol felix. bir insanın her hareketi de mükemmel olamaz.. sakin ol, sakin ol...
'haklısın, fakat seni çok bekletmek istemedim. felsefe dersiydi ayrıca. gereksiz işte'
bir süre sessizlik ve hareketsizlik hüküm sürdü aramızda. eliyle belli belirsiz bir hareletle yürümemi işaret ettiğini anlamıştım.
ben dersten kaçmıştım, o ise izinli erken çıkmıştı. sırtında siyah ve birkaç kırmızı fermuar detayı olan çantası vardı. belki de bütün yol boyunca onu bu kadar yakından inceleyebilmenin ne kadar şanslı bir insan olduğumu göstermesini düşünecektim.
nereye gittiğimizi bilmiyordum. sadece düz yürüyor ve onu incelemekten önüme bile bakamıyordum.
onu izlediğim pek belli olmasın diye kafamı arada yola çeviriyordum ve göz ucu ile bakıyordum. fakat belki de 3 veya 4. kafamı kaldırıp bakmak için ona odaklandığımda çekememiştim bir daha gözümü.
bir çok insana kıyasla kusursuz burnu, ışıl ışıl parlayan gözleri, gözlerinin önüne hafifçe düşmüş saç tutamları ve yandan görünümü.. ve daha birçok şey....
bir insan en fazla bu kadar kusursuz olabilir diye düşünüyordum. belki 5 belki 10 dakika kafasını hep aynı yönde aynı açıyla önüne dönük şekilde tuttu. ben de o sürede her bir zerresini incelemeye odaklanmıştım..
'şey rahatsız etmek istemem ama senin bakışlarını üzerimden çekip nereye gitmek istediğin konusunda düşüncelerini söylemen gerekiyor'
💣
arkadaslar yazar kendını ozlettırmeyı basarabıldı mı?
baya bır sure ardından yazmayı basardım 🤘
gecen bolum ıcın ıstedıgım gıbı yorum ve oy gelmıstı 🥺🥺
acaba bunda da 5 oy ve 10 yorumu yapabılır mıyız yıne?
tamam tamam cok sey ıstemıyım soenpsnslsndlnd
ayrıca fıcın gıdısatı beklenenın tersıne ama yapcam ıste
sınav haftam bıttı bırkac ufak odev harıcı bol bol zaman var ve bu yuzden duzenlı bolum yayınlıcam 💃🏻💃🏻
muhtemelen bugun veya yarın 11.bölüm de yayınlanır. tabı eger ıstedıgım hedefe tekrardan ulasabılırsek
her neysee
ı love u bıtch...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my precious atlantis | chanlix
Fanfiction'bana bunu sen yaptın, b-bir intikam meselesi yüzünden mi?'