Twelve {12}

220 21 7
                                    

'ben de o cahil insanlardanım..'

bir anda böyle bir şeyi ortaya attığı için şüphe duymam gerektiğini hissettirmişti zaten. yargılaması beni korkutmuyordu, istediği kadar böyle insanlardan nefret etsin. ama o insanlardan birisi ben olmayayım, lütfen...

'bunu bilmiyordum.'

'hayır hayır yanlış anlama böyle engelliyecek veya buna tepki göstercek birisi değilim. sadece benim cinsiyetimdeki bazı insanların böyle olması midemi bulandırıyor.'

yanlış anlama mı? YANLIŞ ANLAMA MI??? daha fazla ne diyebilirdi diye düşündüm. direkt benden iğrendiğini söyleyebilirdi yani şuan hala çok da kötü durumda değilim.

'siparişleriniz efendim.'

gergin ortamı biraz olsa yumuşatmıştı bu kelimeler. yani en azından benim açımdan gergin ortam..

ümidi kesmem gerekmezdi bence böyle bir şey için. homofobik olması, benim hissettiğim (ya da öyle olduğunu düşündüğüm) şeylerin önüne geçemezdi. bir kişiyi ne olursa olsun sevmekti tek isteğim.

___________

'gidip alsak mı acaba?'

'chan, birazcık dur ya. daha 2 saat geçmedi. biraz vakit geçirsin arkadaşıyla rahat bırak ya'

'ama ya şuan bize ihtiyacı varsa? ya başına bir şey gelmişse? o zaman da rahat bırak diyebilecek misin?'

'sadece ortaokul arkadaşı mı ne varmış, onunla buluşacak ve onun yanındadır şimdi. yani tepki göstermen gereken veya onları rahatsız etmemiz için herhangi geçerli sebep yok.'

'haklısın jisung. ama içimde beni huzursuz eden şeyler var. bilmiyorum ama kötü hissediyorum işte'

'ne diceğimi bilemiyorum. bir şeyler ile uğraş. ne biliyim, buraya ders çalışmaya geldik. sınavlara hazırlan, biraz onlara vakit ayır artık'

'iyi tamam. seninle derdimizi konuşmaya da gelmiyor'

arkasını bana dönüp önünde duran test kitabına çevirmişti bakışlarını. azıcık daha ısrar etse hyunjin ile buluştuğunu söyleyecektim neredeyse.

bir süre önünde duran test kitabına baktı. biraz sorulara baktı ve bir tanesinin üstünde durdu göz bebekleri. ne kadar sırtı dönük olsa da yüzünün yarısını görebiliyordum.

'onun yanına gitmeliyim jisung'

gözlerini dikdiği yerden ayırmadan konuşmuştu. daha ne kadar engelleyebilirdim ki bangchan'ı?

'tamam. ama akşama doğru onu almaya. şimdi lütfen rahatsız etme, bırak çocuğu.'

'çok kabasın jisung. sanki ne yaptık ya? tch tch yakıştıramadım sana bu tavırları'

bir yandan söylenip diğer yandan ayaklanmaya başlıyordu. (önündeki kitapları üst üste dizip eşyaları düzene sokmak gibi). tabii ki içimdeki merak sormama engel olamamıştı.

'hey hey, nereye gitmeyi planlıyorsun yine?'

'işemeye gideceğim izninle. sen de gelmek ister misin? böyle karşılıklı işe-'

'ıy ıy sus tamam git aaa. iğrençleştin iyice.'

yüzünde alaycı gülümsemeyle lavabonun olduğu koridora gitti. tüm hızımla cebimdeki telefonu çıkartıp chan'ın hissettiklerinin olmamasını dilemeye başladım.

jisung:
hey felıx
nasıl gidiyor?
bir sorun yok değil mi?

kafamı kaldırdığımda oflayıp puflayan bangchan başımdaydı. elimdeki telefonu nasıl kapattım, nereye koydum bilemedim. şimdi de şüphelenmemesini dilemeye başlamıştım..

my precious atlantis | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin