'FELİX!!!'
pek uzak olmayan bir yerden gelen ses ile birlikte kafamızı o yöne çevirmiştik. jisung ve bangchan?
bangchan'ın öfke dolu adımları yere sert ve hızlı basarak yanımıza daha da yaklaştığından, tedirgin olmam gerektiğini anlamıştım. iyi ya, zaten burada olmaları yetiyordu tedirgin olmam için.
'uzun zamandır görüşmediğin ortaokul arkadaşın, hyunjin ha?'
sesini duyabileceğimiz kadar yükseltmiş ve adımlarını daha da yakınımıza atmıştı. hyunjin, bomboş bakışlarını bir benim bir de bangchan'ın üzerinde gezdiriyordu.
'a-anlamadım. '
'sana sorduğumu hatırlamıyorum.'
bangchan hyunjin'e hazır cevap verdiğinden, hyunjin 1 adım geriye gitmişti. aramızdaki 2 adımlık kısa mesafeyi fark etmesindendi sanırım bu hareketi veya bangchan'dan ne kadar korktuğunu belirtiyordu belki. huh, üst sınıfların alt sınıf birinden korktuğunu ilk görüşüm herhal.
'felix? bir şey demiyorsun ha? tabii ya. aptal arkadaşlarını kandırmak ne de olsa çok kolay, ki yanında seni destekleyen ve bir şeyler saklamana yardım eden birisi varsa.'
cümlesinin sonlarına doğru arkasını dönüp neredeyse birkaç adım çaprazındaki jisung'a baktı. gözlerini nereye dikeceğini bulamayan jisung, en iyi kararın bana dik dik bakmak olduğunu düşünmüş olmalı ki, elleri birbirine karışacak kadar telaş yapmıştı.
bangchan ciddiyetini bozmadan, ortamda bulunan tek ciddi ve sert bakışlarını üstüme çevirdi ve lafa devam etti.
'sana gelince felix.'
zaten yalan söylediğimde üstümde oluşan baskıdan dolayı korkarken, jisung arkadan kaş göz yapıp beni daha da çok korkutmayı beceriyordu. ben de anlamadığımı belirten bir kaç işaret yapınca kafasını eğip derin bir nefes verdi.
sanırım hyunjin artık konunun onunla ilgili olmadığını düşünmüştü. cebinden çıkarttığı telefon ve telefonuna dönmüş gözleri açıkca belli ediyordu bunu.
'chan sakinleş had-'
'tamam anladık. kavga çıkarmaya niyetim yok zaten. her neyse, felix!'
2. cümlesinden sonra duraksayıp ismimi söylediğinde suratındaki o ciddiyeti daha net fark ettim.
'e-evet!'
'seninle bu konuyu daha sonra konuşacağım. şimdi sadece eve sağ salim dönmeye bak.'
sert başlamış olan konuşmamız daha yumuşak bir hal alıp sonlandığında, bangchan duyacağı cevabı umursamadan arkasını dönüp ilerlemişti. jisung ise sadece ortamın değişme hızına yetişmeye çalışıyordu. bana masum ile pişmanlık arasında bir bakış atıp bangchan'ın ardından gitti.
'seni evine kadar da bırakmak isterdim. fakat acil işim var. burada yolumuz ayrılıyor.'
hiçbir şey olmamış gibi rahat konuşması az da olsa şaşırtmıştı. bangchan'dı bu. şakaya alınıcak bir mesele değildi bence. en azından az ciddiyet herkese lazımdı..
'pekala sorun değil. görüşürüz'
sadece kafasıyla onaylamakla yetindi. hızla arama gelen telefonunu açıp arkasını döndü. aynı hızla da adımlarını atmaya başladı.
sokağın ortasında tek kalmıştım. eve gidecek kadar keyfim yoktu. aklıma gelen en mantıklı fikir ile telefonumu cebimden çıkardım.
⚠️️ Dikkat 7 gay var ⚠️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my precious atlantis | chanlix
Fanfiction'bana bunu sen yaptın, b-bir intikam meselesi yüzünden mi?'