Episode '7

272 38 3
                                    

"Minho hyung seni odasına çağırıyor."

...

"Hyung? Beni çağırmışsın." diyerek girdiği odanın kapısını örttü Jisung, oturup oturmamakta kararsız kaldı.

"Otursana Jisung, konuşmak için çağırdım sadece." Başını sallayıp koltuğa oturdu Jisung, sonunda merak ettikleri konuyu konuşacakları için mutluydu.

"Ben"
"Sen"

"Önce sen söyle."

"Seni anlamıyorum hyung, neden bana bir senedir gayet iyi davraıp buraya gelmemi sağlarken birkaç haftadır yüzüme bakmadığını, neden kaçıp durduğunu anlamıyorum. Bunu anlatamadığım sürece de bu kadar boktan hissetmeye devam edeceğim, buraya sen varsın diye geldim ama seninle konuşamıyorum bile! Yüzüme bakmamanın nedeni artık ilgini çekmemem yüzündense o sikik yere geri dönebilirim, bana koymaz."

"Tanrı'm... Jisung saçmalama lütfen, ne demek oraya geri dönerim? Ben seni izlemek için mi çağırdım ayrıca o ne demek, ilgimi çekmiyormuşsun falan, komikleşme."

"Öyleyse neden? Benden deli gibi hoşlandığın için kaçıp durmuyorsundur herhalde ya hyung?"

"Kaçıyordum çünkü..." dedi mahçup bakışlar atarken Minho. "Çünkü senin işlerinin önüne taş koydum, senin haberin bile olmadan reddettiğim projeler oldu. Oyuncu olmayı da ne kadar istediğini biliyordum ama senaryoları görünce reddetmek zorunda kaldım."

Hayal kırıklığına uğradığını belli ederek koltuktan kalktı Jisung. "İlgini artık çekmemek bile daha az kalbimi kırardı." Kapıyı açtığında Minho da kalkıp kolunu tuttu. "Nereye? Açıklamam için zaman tanısaydın en azından."

"Bara."

Net cevabıyla asansöre binip nefes almak adına terasa çıktı Jisung, nereye gittiğini bilmeden istediği kadar sürünse bile umrunda değildi. Sürünmüştü de, Minho onun eskiden çalıştığı bara gidip herkese Jisung'u sormuştu. Bulamayınca tekrar o zamanki gibi birinin eline düştüğünün hayaliyle gözleri dolmuştu.

"Aptalın tekiyim." Telefondan birkaç numara tuşladı elinde içki bardağıyla. "Kazanabilecekken kaybettim..."

"Hyung benim için Jisung'u bulabilir misin? Yer yarıldı da içine girdi sanki!"

"Jisung tam yanımda, kahve içiyoruz. İçtin mi sen yine..."

Telefon yüzüne kapanınca derince iç çekti, güvendeydi Jisung. Birkaç bardak daha dikmeyi planlayarak bar sandalyesine yasladı kalçasını.

"Jisung koskoca adamı niye kandırıyorsun?" dedi Chan ellerini saçlarından geçirirken.

"Hak etmişti, bir daha olsa bir daha yaparım."

"JISUNG! Adamı dinlememişsin en azından beni dinle, belki de senaryolar cidden hoş değildir." Felix artık bezmişti ve patlamıştı.

"Bu onun suçunu hafifletmez, benden gizli bana gelen teklifleri reddetmek nasıl bir şerefsizlik!? Bak hala aklım almıyor. İsterse seks teklifi olsun, bana geldi, ona mı?"

"Yarına kadar onu dinlemezsen bana da yansır, içki kokan sarhoş bir patronum olsun istemiyorum." Chan başıyla onaylayıp "ben de" diye mırıldanınca hepsi patronlarına anlamsız bakışlar yolladı. "Yani ben de sarhoş bir çalışanım olsun istemem, çok içerse hoş olmuyor. Her neyse, işinize dönün. Felix sen de benimle gel."

Felix'i alıp giderken Seungmin arkasından göz devirdi, kendini ne sanıyordu ki? Jisung bara 'gerçekten' gitmek için şirketten çıkıp bir taksiye atladı. Bara gelince eskiden tanıdığı birilerini görmemek için başını eğdi, pek de işe yaramamıştı.

"Hey- Han?"

"Yok Han falan, Jisung'um ben."

"Hah, değişmişsin ama seni yine de buraya atan bir rüzgar var?" Cevap vermek yerine barın içinde ilerleyip adını seslenerek aradı ve buldu genci.

"Hyung ben geldim, tekrar burada durarak resmen travma geçiriyorum bu yüzden hemen kendini açıklasan iyi edersin."

"Tam da bu yüzden!" ağzını hafiften yayarak konuşuyordu sarhoşluğun etkisiyle. "Sana gelen teklifleri reddettim, ikisinde de sana burayı hatırlatacak roller vardı. Senin başrol değilse bile en azından hos bir rolde oynamanı istedim, o kadar fazla kişiyle yakınlaşırsan aklına buralar gelir diye reddettim."

"Yine de hy-"

"Yeni bir rol de buldum hem! Birinin kardeşini oynayacaksın ve çok da sevimli bir kişiliği var karakterin, sana benziyor."

"Bana mı?" diyerek afalladı Jisung. "Çok içmiş olmalısın, seni taksiye bindireyim ki yarın kovulma."

"Ben şirin miyim demek oluyor bu?"

"Evet sana, aptal."

Minho çok içmemiş olsa da bozuntuya vermedi, çocuğun onun koluna girip evine götürmesine izin verdi. Taksiden inmeden ona senaryoyu verip evine girdi, az da olsa hallolmuştu, artık ondan kaçmasına gerek yok diye düşünüyordu.

...

Şirkette Felix işlerini bitirince hemen alt kata indi. "Benim işim bitti, Chan hyung da bizi bırakabileceğini söyledi."

"Metroyla gideriz ama sen istiyorsan git, yalnız da gidebilirim."

"Saat çoktan on bir olmuşken seni yalnız mı bırakayım, saçmalıyorsun. Öyleyse ben de geleceğim, gidelim hadi."

"Haklısın" Ben de seni chan hyung gibi biriyle yalnız bırakmak istemem.

Metrodan inene kadar Jisung'la görüntülü konferans açmış ve durumları öğrenip kapatmışlardı. "İşi pişirmiş bu Jisung."

"Jisung pişirmesin de kim pişirsin?"

Felix ara sokaklardan inerken iyicene Seungmin'e yaklaşıp elini tuttu, bu diğerine de iyi gelmişti çünkü arkalarındaki adım sesleri bariz onları takip eden birine aitti.

"Felix, bebeğim şimdi sakin ol ve adımlarımızı hızlandıralım. Sanırım arkamızda birisi bizi takip ediyor ve baskın bir alfaya benziyor."

"Ne!?" Sakinleşmek aksine bacakları daha da titrerken ayak uydurup hızlandı."Ben senin kadar güçlü değilim Seungmin!"

"Şimdi eve girip kapıyı hızlıca kapatacağım, aramızda hâlâ mesafe var."

Dediği gibi yapıp hemen kapıyı kapattı ve kilitledi Seungmin, ışığı bile açmadan yere oturup sarışına sarıldı. "Teşekkürler Seungminnie."

Işığı açmak üzereyken birisi ısrarla zile basıp kapıya vurmaya başladı, gidecek gibi bir hali de yoktu.

Selam! Artık bir şeylerin gelişme vakti geldi~ Yakında chan ve seungminim geçmişini de anlatırım belki? Kafamda her şey sadece zamanı var :(
Yeni bir fic yayımladım, Minsung! Ona da bakarsanız sevinirim~ belki seversiniz
Kendinize iyi bakın, etkileşimi unutmayin!
🧸

Manager [Skz-B×B]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin