İki dağın arasındaki bir vadiyi geçtiğinizde, karşınıza hektarlar boyunca uzanan bir çiçek tarlası çıkar. Her renk ve her çeşitten çiçek vardı burada. Tarlanın hemen bitiminde bir şehir vardı. Taştan duvarlar, yollar, heykeller. Buranın en büyük sıkıntısı da farelerdi.
Şehrin başkanı, bu fare sonunu çöebilecek tek kişinin, sihirli bir kavala sahip, usta bir kavalcı olduğunu söyledi. Adı Kaito. Fareli Köyün Kavalcısı. En güzel kaval çalan kişi bütün şehirde. Kavalcıya onlarca kese altın verme sözü ile fareleri şehirden uzaklaştırmasını istediler. Kaito bunu kabul etti.
Şehrin bir başına geçip kavalını çalmaya başladı. Sesi duyan fareler Kaito'yu takip ettiler. Şehirden çıkıp tatlaya gelene kadar Kaito kvalı çaldı. Tarladan da nehire gitti ve farelerin suya atlayıp boğulmasını sağladı. Döndüğünde başkan ona parasını vermeyince sinirlendi.
"Hepiniz görürsünüz. Bir sabah uyandığınızda çocuklarınız yataklarında olmayacak. Onları bir daha asla göremeyeceksiniz." bu sözleriyle birlikte şehirden ayrıldı. Fareleri boğduğu nehirden karşıya geçmek isterken biri onu tuttu.
"Kaito seninsin, değil mi? Şehrin en iyi kacalcısı."
"Evet ama artık şehirdekiler için hiç bir şey yapmayacağım. Bu yüzden unut gitsin."
"Sana çok büyük haksızlık ettiler. Ben başkanın yerinde olsaydım sana teklif ettiğinin iki katını verirdim." Kaito bu adamadan şüphelendi ama teklifi kulağa hoş geliyordu.
"Ne istiyorsun?" adam sinsice sırıttı.
"Hiç bir şey. Sadece senin dediğin gibi, o çocujları köyden çıkarmanı. Hiç dönemeyecekleri bir yere götürmeni. Ve bunu yaparsın. Ancak benim istediğim biraz dah büyük bir olay. Senin kavalına özel bir güç vereceğim. Onu her çalışında insanları hükmetmenin dışında istemediklerini öldürebileceksin de. Ne dersin?" adam ince uzun parmaklarını Kaito'ya uzattı. Kaito ne kaybedenilirim ki, diye düşünüp kavalını adama verdi. Adam kavalı eline alınca kaval parladı. Sonra Kaito'yu boynundan tutup kendine çekti. Kaito kurtulmak için debelense de kurtulamadı. Adam kavalı Kaito'nun ağzından boğazına yerleştirdi.
Kaito bir ara öleceğini sandı ama bir şey olmadı. Sadece korkudan öksürüyordu. Bir de elinde bir acı vardı. Mavi bir karo.
"Sana verdiğim sesi kullan. İstediğini yapmakta özgürsün. Kimse seni tutamaz. Şimdi izninle."
"Bekle! Kimsin sen?" adam sadece sırıttı.
"Ben hiç kimseyim." dedi ve yok oldu. Kaito yeni sesiyle, bir akşam şehre geri döndü. Sokaklarda dolaşıp şarkı söylemeye başladı. Kimse onu takip etmiyordu. Adam onu kandırmıştı. Sadece acı vermişti. Şehirden çıkıp sabah olanları izledi. Onun gezdiği yerlerde insanların hepsi ölmüş.
"Gerçekmiş." dedi kendi kendine. Nedense buna çok sevindi. Artık istediğini yapabilirdi. İlk iş, başkandan intikam almaktı. Başkanın ofisine gidip ona şarkı söyledi ve insanların nasıl öldüğünü öğrendi. Onun sesini duyanın önce kulakları kanıyordu. Ardından vücudundan et parçaları yavaşça kopuyordu. Kaito söylemeyi bıraksa bile parçalanma devam ediyordu. Şarkının hızına bağlı olarak parçalanma hızı da değişiyordu.
Kaito bu şekilde bütün şehri yok etti, geriye kimse kalmayana dek. Bir çocuk cesedinin elinde bir gül gördü. Tarlaya yakın bir yerdeydi.
"Ne kadar güzel bir çiçek. Tıpkı sesim gibi. Sadece tek bir gül bile insanlara neler yaptırabiliyor. Sadece sevdiği ona bir gül versin diye rakiplerine işkence edenler. Ben de bir gülüm. Bu şehrin e güzel ve en görkemli gülü." bunları demesiyle vücudunda değişimler olmaya başladı. O da bir güle dönüşüyordu. Tarlanın en sonunda. Şehirin taşlarının arasında mavi bir çiçek oldu. Evlerin balkonlarındaki bir iskeletten düşen kemik parçası onun üstüne düşüp parçaladı ve çiçekten kan aktı.
Kanla lekelenmiş, mavi bir gül olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alice of Human Sacrifice <Vocaloid>
TerrorVocaloid şarkısı. Şarkıdan yola çıkarak yazdığım bir hikaye