Abim, Seonghwa, Chris, Changbin ve Hyunjin sessizce bir şeyler konuşuyorlardı. Ne olduğunu duymak istiyordum. İçimi büyük bir merak kaplamıştı, çok meraklı olduğum doğrudur bu yüzden başıma geldi ya o geceki saldırı.
Jeongin gelmişti yanıma, elindeki ışığı takip etmemi söylemişti. Elindeki ışığı takip ettiğimde gülümseyerek saçlarımı karıştırmıştı. "Hiçbir sorun yok gibi görünüyor. Ağrında olmadığını söylemiştin istediğin gibi takılabilirsin. Hatta Jisung ve Hoongjong ile avlanmaya gidebilirsin." Avlanmak mı? Daha önce hiç yapmadım. Ama yaklaşık 2 gündür hiç kan içmemiştim bu aç hissettirse de o kadar işin arasında bunu abime söyleyemezdim.
"Daha önce hiç avlanmadım. Abim genelde bana kan bulurdu."
"İlk seferini gerçekleştirebilirsin, abin her zaman yanında olamaz." bana gülümseyerek konuşan topluluğun arasında o da girmişti. Hepsi dönüp bana baktıklarında bir sorun olduğunu anlamıştım. Abim yanıma gelmişti."Avlanmayı denemek ister misin? "
"Ama bunun tehlikeli olduğunu söylemiştin."
"Sorun yok Changbin ve şu koca yanaklı çocuk yanında olacak. Arkanızdan Hyunjin gelecek." gözlerim ona kaymıştı. Göz göze gelmiştik yine kokusu yayıldığında Seonghwa hyung iç çekerek Hyunjin'i odadan atmıştı. "Şu çocuk.. Kokusu beni bile etkiliyor." Hoongjong hyung eşinin gözlerine bakarken sinirlendiği her halinden belli oluyordu. Seonghwa hyung onun bu haline ufak bir kahkaha atıp yanağını öpmüştü.
İçeri Jisung girmişti iki yanında sokulmuş kılıç vardı. Neydi bu çocuk? Bir vampir mi? Ninja mı? Ama çok sevimliydi abimle hiç anlaşamazdı. "Lixieee hadi gel avlanmaya gitmeden önce odama gidip şu kılıçlardan kurtulmama yardım et. Changbin hyung beni oyuncak yaptı." abimle vedalaştıktan sonra onun peşine takılmıştım. Odasına girdiğimizde her yerde anılarla dolu resimler asılıydı ve eski rap kasetleri ile doluydu. Kılıçları onun belinden çıkarmış ve hazırlanmasını beklerken odasında gezinmiştim. Çok dağınıktı bu çocuk.
"Hadi gidelim." tekrar onun peşine takılmış ve dışarıda bizi bekleyen Changbin hyung'un yanına gitmiştik. Ormana koşmaya başladıklarında önce şaşırmış daha sonra peşlerinden koşmuştum. Jisung ağaçtan ağaca atlıyor ve kahkaha atıyordu. Durduğumuzda hızımı alamayıp önümüzde dikilen bedene çarpmıştım. İkimizde yere düşmüştük. Bu Hyunjin'di kokusundan tanımıştım. Hemen üzerinden kalkıp enseme attığım elim ile saçlarımı kaşımıştım.
"Özür dilerim."
"Sorun değil, bu tarafta avlanacak hayvan kalmamış Changbin kuzey'e doğru gidin ben etraftayım." yüzüme bakmadan ayağa kalkmış ve öylece uzaklaşmıştı. Jisung beni sırtına almış ve koşmaya başlamıştı resmen Changbin hyung ile yarışıyordu. Gözüne kestirdikleri avların üzerine atlıyorlardı. Onlardan gördüğüm gibi ben de yapmıştım. İlk defa avlanmıştı. Ben avlanmıştım bu inanılır gibi değildi. Vücudum 2 gün sonra daha da canlanmıştı dudaklarımdan akan kanı yalamıştım.
"Felix uzun süredir aç gibisin."
"iki gündür kan içmedim hyung." Changbin hyung suratının her yeri kan olmuş Jisung'u kaldırmış ve beraber bölgeye geri dönmüştük. Minho hyung beni bekliyor gibiydi yanına giderken aniden kolumdan tutan Seonghwa ile abim ve ben şok olmuştuk. "Felix gidiyoruz."
"Onu nereye götürüyorsun?" abim yanımıza yaklaşıp kolumu çekmişti. "Diğer Greyna onun için savaşmaya geliyor burda olduğunu öğrenmiş. Ve sanırım Felix'i öldürmek istiyor çünkü onun yüzünden eşleşemiyormuş."
"Ne? Neden? Bu nasıl bir saçmalık?"
Hoongjong hyung gelmişti bize bakıp iç çekmişti. "Çünkü Greyna bir Thruna görürse onun yüzünden eşleşemeyeceğini düşünür ve bu yüzden Thruna ölmeden önce asla eşleşemez."
"Ama o başka kıtada çok uzakta değil mi?" Jisung şaşkınlıktan büyüyen gözleri ile kollarını omuzlarıma sarmıştı. "Ne fark eder Jisung? Onu öldürmek için geliyorlar. Ya Felix ölecek ya da savaş çıkacak. Bu yüzden ölmemesi için onu burdan götürmemiz lazım."
"Durun." dedi Chris hyung. "Hyunjin ile mührlenmiş olarak gösterirsek o zaman rahat bırakırlar."
"Bu sefer Greyna Hyunjin'in peşine düşer." ne yani tüm olanlar benim yüzümden miydi? Yine mi benim yüzümden savaş çıkacaktı. Bu sefer.. Bu sefer ben de savaşacağım. "Ben de savaşacağım. Çoğunuzdan daha güçlüyüm bu yüzden savaşabilirim. Kimseye bir şey olmayacağına da söz veriyorum." Hyunjin konuşmuştu arkamdan. "Haklı sadece o ve ben savaşsak bile bir orduyu yok edebiliriz." abim bana bakmıştı Seonghwa Hyung'un izin vermemesi için elinden geleni yapmıştı ancak o çoktan izin vermişti. Yeniden savaşacaktım, kendi bölgemden kaçarken savaşmıştım en son şimdi yeniden savaşmak için hazırdım.
Akşam olmuştu, ve herkes bahçeye toplanmıştı. Tüm savaşçılar buradaydı. Gelecek olan kaosu bekliyorduk. Çok geçmeden önde gelen Greyna ve arkasındaki savaşçılar gelmişti.
______________________________________Hyunjin'in bölümü
Greyna'nın gözleri Felix'i arıyordu. Aniden Seonghwa hyung'un sesi yükselmişti.
"Thomas, bu yaptığın kasıtlı olarak savaş çıkarmak. Burda bu gece ne olacağını hepimiz biliyoruz bu yüzden geri çekilin. Thruna sana hiçbir şey yapmadı bu yüzden istediğin gibi eşleşebilirsin. Dünya'nın en güçlü bölgesi biziz burdan hiçbiriniz sağ çıkamazsınız. Geri çekilin şimdi."
"Onu bize teslim ederseniz geri çekiliriz." demişti Greyna, içimde oluşan koruma duygusu ile yanımda duran Felix'i arkama geçirmiştim. Titrediğini koluna dokunduğumda hissediyordum. "Seonghwa onu bize verin ve her şey bitsin."
"Seni orospu çocuğu burdan anca kafandan ayrılmış vücudun ile çıkarsın." Jisung öne atılmıştı. Kardeşim hiçbir şeyden korkmadı hiçbir zaman bu cesareti beni mutlu ederken diğer yandan Felix için endişeleniyordum.
Jisung üzerine uçan karşı tarafın savaşçısını havada yakalayıp boynunu ısırmış ve bedeni ile kafasını onlara doğru fırlatmıştı. Bu Greyna'nın abisiydi. Bu savaş başladı demekti. İki grupta birbirine koşup saldırıyordu. Felix'te çoktan birilerine saldırmaya başlamıştı. Ona baktığımda 3 vampiri aynı anda öldürmüştü. O cidden çok güçlü bir Thruna'ydı. Karşı taraftaki Greyna onu hedeflemiş ona doğru koşarken üzerine atlamıştım. Ordusundan herkes öldüğünde biz kavga ederek ormana doğru yuvarlanıyorduk. Onu öldürmek istiyordum. Benim Thruna'ma zarar verecek kişiyi öldürecektim. İçim tamamen hırs ve sinirle dolup taşmıştı arkamızdan Felix'in koştuğunu görmüştüm en son. Thomas'ın kafası sonunda ellerimdeydi onu parçalara ayırmıştım arkamızdan gelen savaşçılar onu yakmışlarken ben ise bölgeye doğru gidiyordum.
Beni bekleyen Seonghwa ve diğerleri üzerimin parçalandığını ve birkaç yerimde yara olduğunu görünce derim bir nefes almışlardı. Ama Felix yoktu. "Felix nerde?"
"Tüm gücünü kullandı savaşı durdu ama yorgun düştü bu yüzden içeri götürdüler." demişti Jeongin bana. Beni peşine takıp içeri geçtiğimizde Nayeon yanıma gelmiş ve yaralarıma dokunarak iyileştirmişti. "Ya ölseydin salak mısın Oppa?" her seferinde bana kızmasına alıştığım için sadece gülmüştüm.
Yaralarım yavaş yavaş geçerken ayağa kalktım. Felix'in uyuduğu odaya doğru gittim, kapısı aralıktı hiç hareket etmeden ne de güzel uyuyordu. Ona yaklaştım ama daha fazlasına cesaret edemedim güzelce uyumak ona iyi gelecekti. Üzerini örtüp odasının kapasını kapatarak kendi odama çıktım. Güzelce dinlen Lee Felix.
________________________________________
Ben ölmek istiyorum..