Hala Ozan gibi yakışıklı bir çocukla sevgili rolü yapacağımızın etkisinden çıkamamış ve hipnotize olmuş bir şekilde Ozan'a bakıyordum. Bu halimi görünce bana kocaman gülümsedi. Bir insanın gülümsemesi bu kadar etkileyici olabilir miydi?
Ben ona dalmışken Sarp gülerek omzuma dokundu. "Artık rollerinizi bildiğinize göre başlayabilir miyiz?" Bir an neye başlayacağımızı anlayamadım ve şaşkın şaşkın yüzlerine baktım, bu halime daha da gülmeye başladılar. İşte o an yerin dibine girseydim daha iyiydi. Daha ilk günden alay konusu olmuştum. Mahcup mahcup sırıttım. "Tabii başlayabiliriz, tabii." dedim ve sustum.Herkes yerini aldı ve Sarp'ın başlama komutunu bekledik. Bu sahnede Ozan'la el ele yürümemiz gerekiyordu. Gerçekten hayatımda gördüğüm en saçma senaryolardan biriydi, kimsenin bu filme dönüp bakmayacağımdan da emindim ama yine de oynamak için can atıyordum. Her gün böyle yakışıklı çocuklarla el ele yürüme fırsatım olmuyordu sonuçta. Zaten çok fazla insanla çıkmamıştım, aslında anaokulundaki erkek arkadaşlarımı saymazsak hiç olmamıştı. Bu işler bende erken başlamış ve erken bitmişti, ne yazık ki.
Sarp sonunda başla komutunu vermişti. Ozan hemen elime yapıştı ve birbirimizin gözlerine bakarak yürümeye başladık. Bu büyülü an gerizekalı gibi yere yapışmamla son buldu. Ayağım gerçekten çok sızlıyordu, gözlerim dolmuştu. Herkes bana endişeli gözlerle bakarken sırık Ceren kahkahalarla gülmeye başladı. Hayır bu beyinsizden beklerdim bu hareketi ama Oğuz da ona katılınca sinirlerim bozuldu. Oğuz gerçekten tuhaf bir çocuktu, dengesisizin tekiydi. Bunun üzerine Ozan ikisine de ters bir bakış atıp onları susturdu ve yanıma çöktü. "İyi misin?"
"Hayır, değilim. Ayağım çok acıyor, çok kötü burktum." Endişeli gözlerini gözlerime dikti ve ellerini belime koyup beni ayağa kaldırdı. O sırada Oğuz da yanımıza geldi. "İyi misin? Güldüğüm için kusura bakma. Gel seni bir hastaneye götüreyim." Yani gerçekten anlamıyorum şu çocuğu, beş saniye önce halime gülen adam şimdi benim için endişeleniyordu. Bu çocuk insanın sinirlerini hoplatıyordu. Belimi Ozan'ın elinden alıp belimi kavradı ve beni yürütmeye başladı. Ona evet dememiştim, yine başına buyruk hareket ediyordu. Her ne kadar arkamızdan Ozan, ben götürürdüm, diye seslense de beni bırakmadı.
Arabaya bindiğimizde arkadan Ceren'in de geldiğini gördük o da arkaya geçince yola çıktık. Şu kızı hiç sevmemiştim, yapışmıştı Oğuz'a resmen. Aman, bana neyse artık. Naparlarsa yapsınlar, yapışırsa yapışsın bana ne? Ceren'in sesini duymamla irkilmem bir oldu. "Ee Deniz? Sen kaç yaşındaydın? 14 mü 15 mi?" dedi mıymıntı bir sesle. Şeytan diyor ki atla koltuktan arkaya, çek o güzel saçlarını, al çakmağı eline ve hepsini yak.
"Hayır, 19 yaşındayım." dedim gayet soğuk bir sesle. Ona istediğini vermeyecektim.
"Hadi ya, ben en fazla 15 demiştim. Baya küçük gösteriyosun da." Delirmek üzereydim. Bu kıza kim dayanır allah aşkına? Oğuz'a baktım yüzündeki ifadeyi görebilmek için ama ifadesini çözemedim, sanki bizi dinlemiyormuş gibiydi. Tam ona bakarken konuşmaya başladı. "Ceren, senin evin orlardayız, sen burada in." Evet be, işte budur. Şu kız bir gitsin ya, derken yine cıyaklamaya başladı. Yok neymiş beni merak edermiş, içi rahat etmezmiş. Külahıma anlatsın, tek amacı Oğuz'la beni yalnız bırakmamaktı. Sanki ben çok meraklıydım ona. Beni geçtim Oğuz da Ceren'i pek seviyora benzemiyordu. Sonuç olarak çaresizce arabadan indi ya da başka bir deyişle Oğuz tarafından arabadan atıldı. O arabadan inince Oğuz bana bakarak sırıttı. "Biraz gevezedir." İlk defa ona katılıyordum.
"Evet, öyle."
"19 yaşındasın yani, hmm. Aramızda 2 yaş varmış. Ne okuyorsun?" Beyefendinin canı şimdi de konuşmak istiyordu demek.
"Psikoloji okuyorum." Kafasını sallayarak cevap verdi ve arabayı hastanenin otoparkına park etti.
Doktor, küçük bir zedelenme olduğunu söyleyip bir krem verdi ve biz tekrar arabaya bindik. "Deniz, bir kahve içmek ister misin?" Bu teklifi çok hoşuma gitmişti. Kabul ettikten sonra bu seferde soluğu bir kafede aldık. Siparişlerimizi verdikten sonra aramızda tekrar bir sessizlik oluştu. Bu sessizlik boyunca nedeni bilinmez ama içimi kemiren tek bir soru vardı: Ceren ile aralarında ne vardı? En sonunda cesaretimi topladım ve derin bir nefes alıp bunu ona sordum. "Iı Oğuz, şey ben bir şey merak ediyordum da şey hakkında, yanii... Ceren ve sen, aranızda bir şey mi var? Pek dip dibesiniz de."
Duygusuz bir ifadeyle cevap verdi. "Seni ilgilendirmez." Al işte, gel de kızma, gel de sinirlenme. O değil miydi beni buraya davet eden, şimdi de tavır takınıyordu. Gerçekten çözemedim bu çocuğu. Suratımı asarak cevap verdim. "Oğuz ya, benim ayağım baya ağrıyor da kalksak artık?" Başını aşağı yukarı sallayıp kalkmama yardım etti ve arabaya bindirdi. Evin önüne geldiğimizde de beni eve kadar çıkardı.Akşam tam yatmaya hazırlanırken telefonumun titremesiyle telefonuma baktım, mesaj gelmişti. Oğuz'dan mesaj gelmişti. Merak edip hemem açtım. Mesajda yazan şey gülümsememe sebep olmuştu.
"Ceren'le aramızda hiçbir şey yok." Mesaj buydu.