BÖLÜM 5

114 3 2
                                    

Prova biteli saatler olmuştu ama hala Oğuz'un o iki kelimesinden başka hiçbir şey düşünemiyordum. "Hodri meydan." Ne demek istediğini aklımın derinliklerinde gayet iyi bilmeme rağmen bunu gün yüzüne çıkaramıyordum, çıkarmak istemiyordum. Ben değil miydim bu çocuktan ilk tanıştığımız günden beri haz etmeyen? Onu itici ve sinir bozucu bulan ben değil miydim? Ama şimdi nasıl iki sözcüğüyle aklımı bu kadar bulandırabiliyordu? Hatta neden onu Ceren'le her gördüğümde sinirleniyordum, kırılıyordum? Ondan hoşlanmadığımı kesin bir biçimde haykırmak istiyordum ama bir parçam buna el vermiyordu. Buna engel oluyordu, belki de o parçam ondan hoşlanıyordu. Aman, ne saçmalıyordum ben, ondan hoşlanmam imkansıza yakın bir şeydi ama o zaman neden böyle hissediyordum, neden böyle davranıyordum? Neden o iki sözcüğün anlamını gayet net biliyordum?

Telefonumun çalmasıyla dünyaya tekrar döndüm ve bütün bu düşüncelerimden sıyrıldım. Arayan Ozandı. "Efendim, Ozan?" dedim ama sesim az önce düşündüklerimden dolayı yorgun çıkmıştı. "Prova nasıl geçti diye aramıştım. Sen iyi misin, sesin biraz yorgun geliyor da?"

"Yok iyiyim, teşekkürler. Prova da iyiydi. Oğuz bir sorun çıkartmadı. Oğuz'la Ceren arasında bir şey mi var?" Lütfen biri bana o soruyu sesli sormadığımı söylesin, lütfen. Ama somuştum, bal gibi de sormuştum. Boş anıma denk gelmişti ve sabahtan beri boğuştuğum o soruyu sesli bir biçimde sormuştum. Hem de Ozan'a, altını çiziyorum Ozan'a. Ozan da bir an şaşırmış olmalı ki duraksadı. "Bir dönem sevgili gibi oldular ama Oğuz onu hiçbir zaman sevmedi, bilirsin. Ceren de sadece Oğuz yakışıklı diye dibinden ayrılmıyor zaten de nereden çıktı şimdi bu?" Hadi yaptın bir hata düzelt bakalım. Gerçekten, diye sordum kendime, nereden çıkmıştı bu?

"Şeyden çıktı, hani bizim tiyatro var ya... Bu arada kahvaltı çok güzeldi tekrar teşekkürler." Ya ben ne diyorum, biri bana tokat falan bir şey atsın kendime geleyim.

"Deniz, sen iyi olduğuna emin misin?" Değildim hem de hiç değildim. Acaba bir gün saçmalamadan durabilir miydim?

"İ-iyiyim. Çok iyiyim. Ama şimdi kapatmam gerekiyor, görüşürüz."

"Dur, ner..." Çocuğun yüzüne kapatmıştım telefonu, resmen yüzüne. Neyse, dedim ve oturduğum yerden kalktım. Akşam konser vardı arkadaşımla oraya gidecektik o yüzden hazırlanmalıydım.

Dolabımı açıp kıyafetlerime bakarken en sonunda siyah üzerime yapışan, düz bir elbisede karr kıldım. Saçlarıma da hafif dalgalı bir şekil verdikten sonra parlatıcımı da sürdüğümde hazırdım. Siyah Converselerimi ayağıma geçirdim ve evden çıktım.

Konserin olacağı mekana geldiğimde gözlerim arkadaşımı aradı. Havada sallanan bir el gördüğümde kafamı hemen o tarafa çevirdiğimde onun arkadaşımın eli olduğunu anladım ve yanına doğru yürüdüm. O benim en yakım arkadışımdı. Adı Beste, kısa boylu ama oldukça çekici biriydi. Kocaman yeşil gözleri, dolgun dudakları ve kısa koyu sarı saçları vardı. Çok doğal bir kızdı, onun en sevdiğim özelliklerinden biri buydu. Üniversiteye başladığımdan beri hiç tartışmamıştık bile, çok iyi bir arkadaşlığımız vardı ve ben bunun bozulmasına hiçbir şekilde izin vermezdim. "Naber? Bugün de beni ekseydin ciddi bozuşacaktık." dedi ve güldü. Ben de ona güldüm ve birbirimize sarıldık. "Of Deniz yine çok güzel olmuşsun." dedi ve yanağımdan bir makas aldı.

"Valla Bestecim senin de benden aşağı kalır yanın yok." Tam biz gülüşürken omzuma konan elle arkama döndüm. Ceren'le burun buruna gelince içimden allahtan sabır dilendim. Bu kadarı da yeterdi, her yerden fırlıyor bu kız. "Merhaba Denizciim, seni gördüm de bir selam veriyim dedim. Biz de Oğuz'la geldik." dedikten sora eliyle arka tarafı işaret etti. Oğuz bizden uzakta sırtını duvara yaslamış ifadesiz bir şekilde bizi izliyordu. Bu kadarına da pes artık. Ceren'e hiç cevap vermeden Beste'ye döndüm. Beste bana hayırdır dercesine bakıyordu, ben de ona her şeyi anlattım. Bu konu hakkında konuşmaya devam ederken konser başladı ve biz de şarkılara eşlik etmeye başladık.

Konserin ortalarına doğru ikimizde içki almaya gittim. İçkileri elime alıp tam arkama dönerken biriyle çarpıştım ve içkiler üzerimize döküldü. Ben alışmıştım bu sakarlıklarıma ama karşıdaki çocuk pek de memnun görünmüyordu. " B-ben isteyerek yapmadım, özür dilerim." Özrümün ona pek bir şey ifade etmediği yüzünden anlaşılıyordu.

"Bir de isteyerek yapsaydın. Hayret bir şey ya! Ben bütün gece böyle dolaşacağım şimdi? Gerizekalı." Allahın öküzü.

"Beyfendi benim de üstüme döküldü, ben de bütün gece böyle gezeceğim. Bence ödeşmiş sayılırız. Hem özür de diledim, ama siz naptınız? Bana hakaret ettiniz." Ya sabır der gibi baktıktan sonra cevap verdi. Artık iyice sinirli gözüküyordu. Siyah kalın kaşları yine siyah gözlerinin üstünde sinirle çatılmıştı.

"Kadın milleti değil mi, hepsi aynı. Car car car konuşup durun siz."

"Sen... Sen ne dedin? Kadın milleti demek? Ben şimdi gösteririm sana kadın milletini." dedim ve kendime şaşırak çocuğun üstüne atladım. Üstüne atlamamla çocuk neye uğradığını şaşırmış ve yere düşmüştü. Ama toparlanıp ben ittirmesi uzun sürmedi. İşte o an gözlerindeki öfkeyi gördüm ve yaptığım her şeye pişman oldum. Çocuk o kadar yapılı ve öfkeliydi ki bir üflese ben zaten yere yapışırdım. İşin kötüsü şu an kimse onları ne görebilir ne de duyabilirdi. Çocuk üstüme yürümeye başlayınca birkaç adım geriledim. Ne yapacaktım şimdi ben? Korkudan altıma yapmasam iyiydi. Duvara çarpmamla artık kaçabileceğim bir yer olmadığını anladım. Gittikçe yaklaşıyordu ve o yaklaştıkça benim korkum daha da çok artıyordu. İyice dibime geldiğinde bileğimden sertçe tuttu ve beni kedine çekti. "Şimdi göster bakalım kadın milleti başka neler yapabiliyormuş?" Hayatımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum, ben o aşağılık çocuğun kollarından kurtulmaya çalışırken cümlesindeki o iğneli anlamı maalesef çözmüştüm ve harekete geçmesinden korkuyordum. Ama burada herkesin ortasında böyle bir şeye cesaret etmezdi, edemezdi değil mi? Korkuyla gözlerimden yaşlar akarken beni öpmeye çalıştı. Kafamı çevirip beni öpmesini engelledim ama bu hoşuna gitmemiş olacak ki sertçe çenemi kavrayıp kafamı duvara yapıştırdı. Kafamı hareket ettiremiyordum o da bu fırsattan istifade edip dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Artık ağlamam iyice şiddetlenmişti, çok korkuyordum. O kadar korkuyordum ki korkudan sesim bile çıkmıyordu, şoka girmiştim. Beni öpmesine milim kalmışken birden birisi çocuğu omzundan tutup kendine çevirdi ve yumruğu suratına geçirdi. Bense yere yığılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Çocuğu durduranın kim olduğunu bilmiyordum ama çocuğa söylediklerini az da olsa duyabiliyordum. "Ne istedin lan kızdan?" dedikten sonra tekmeyi geçirmiş olmalı ki çocuktan yüksek sesli bir inilti geldi. Beni kurtaran çocuk bana eğildi ve ellerini omzuma koydu. "İyi misin?" Sesi çok tanıdıktı. İlk defa kafamı kaldırıp çocuğa baktım. Beni kurtaran kişi Oğuz'du. Omuzlarımda onun sıcaklığını hissedince tekrar ağlamaya başladım ve bu sefer o bana sarıldı. "Geçti, bir şey olmayacak. Ben buradayım." diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu ve başarılıydı da. Yumuşak sesini duydukça, nefesini tenimde hissettikçe güvende hissediyordum. Uzun bir süre beni sakinleştirmeye çalıştıktan sonra ayağa kalktı ve bana elini uzattı. "Hadi sakin bir yerlere gidelim. Sen de biraz toparlanırsın." Başımı sallayıp elini tuttum. Kapıya yaklaştığımızda aklıma Beste geldi. "Arkadaşım... Beste nolacak?" Sesim o kadar bitkin çıkmıştı ki.

"Eminim Beste evinin yolunu bulabilir."

Arabaya bindik daha yola çıkalı çok az olmuştu ki Oğuz bir apartmanın önüne park etti. "Oğuz burası neresi?"

"Benim evim. Bu gece bende kal, çok korktun." Normal şartlar altında bu teklife hemen hayır derdim ama şu an Oğuz'a ve onun sıcaklığına çok ihtiyacım vardı. Kafamı tamam dercesine sallayıp uzattığı elini tuttum ve birlikte merdivenlerden çıkmaya başladık.

DİKENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin