Tarih. 35/14/2015
Bu gün sana seni bulduğum günü ve hayatımın geri kalanını kaybettiğim zamanı anlatacağım.
Hadi biraz daha başlara gidelim, fazılın beni keşfettiği yıldan 365 gün öncesine. Fazılın beni bunduğu güne kadar kendi halimde yaşam savaşı veriyordum ve bir yıldır seni aramak için fal bakıp şarkılar söylüyordum rüzgâra karışan kelimelerle. Hiçbir zaman gerçek dostlara sahip olamadım hayatımda, ne acı, ben herkesin korkusunu çekiyordum üzerime. İnsanlar acı verenin de acı çektiğine inanmazlar, oysa ben korku veren biri olarak, en çok korkan kişiydim de. Sınırlarınız olmazsa korkularınız çok daha fazla olur.
Fazıl beni bulmadan tam bir yıl önce, seni gördüğüm o akşamüzeri, unutamadığım tek gece... Sarhoştum ve elimde aynamla nereye gittiğimden bile haberim yoktu, aklım başımda değildi çünkü bir patlama noktasındaydım. O kadar yalnızken bile, o kadar savaşı ve ölümü bir göz kapayışımla gördüğümde kendi hayatımdaki her şeye gülüp geçmek istiyordum. İçtim, içtim ve içtim. Artık gözlerimin kapalı olup olmadığını fark etmeyene dek sarhoş oldum. Kaçmak için aynama baktım. Kendimden kaçmak için kendime sığınıyordum, ne tuhaf. Sonra elini uzattım, içerdeydim, bilmediğim bir şehirde, senin olduğun yerde. Orda sen vardın. Orda sen vardın ve bana özeldin.
-
(Tam o anda Cem'in zihni harekete geçti ve bazı görüntüler canlanmaya başladı gözünde.Kalemi bıraktı Cem ve görüntülerin zihnini kaplamasına izin verdi, bütün benliği sanki tekrar o gecedeydi. )
Gökyüzüne bakıp bulutları izlerken kadın, bir adam geldi bir kaç adım ötesine, sarhoştu. Kadın dünyaya kızmış fakat sadece kendini üzmüştü, bütün bunlar neden oluyordu sanki?
- Acıya katlanmaktansa, kuş olup kanat çırpamaz mıydım tanrım? Dedi kadın.
Adam kadına doğru sendeleyerek bir kaç adım daha attı. Adam sarhoşluğunun verdiği öz güvenle elini tuttu kadının, kadın şaşkınlıkla karışık korkuyla irkildi, soğuktu adamın elleri. Tam "bırak beni" diyecekken adamın gözleriyle buluştu gözleri ve o yalın kelime dilinde kaldı, söyleyemedi. Aklında bin bir türlü fikir vardı adamın, gözlerindeki derinlikten belliydi bu, her baktığında bir uçurumdan düşecek gibi hissettiren o gözler..
“bu gri şehrin tüm yollarını rengârenk boyayalım mı? Zira dünya çok beton.” Dedi adam.
Adamın gözlerine daldı kadın, sanki bir uçurumdan düşüyorudu, izin verecekti ve o uçurumdan düşecekti, zaten kaybedecek neyi kalmıştı ki? Aşk bu muydu?
Kimsenin bilmediği o düşünü gördü kadının gözlerinde adam, o kocaman kalbi, aşık mı oluyordu. Gerçek miydi bu, bir kadın tüm evrenin anlamını taşıyabilir miydi, tüm suların akışını durdurabilir miydi bir damla gözyaşıyla?
“Seni nasıl sevemediler, küçüğüm? Kalbindeki elması bu kadar mı erişilmez bir yere sakladın? Gel benimle, unutalım, unutalım bütün yalan masalları.” dedi adam devam ederek konuşmasına.
Sadece bakıyordu kadın adamın gözlerine, kimsenin bakmadığı gibi, onu anlar gibi, sever gibi. Sonra gitti, korkuyor muydu, evet korkuyordu kadın, damarlarında saf aşk ve saf korku kavga ediyordu. harap edecekti bu çatışma onu, ama adamla kalamazdı. Kendi kendine konuşuyordu; “ Aptal, aptal! Hadi geri dön ve bıraktığın eli tut, biliyorsun onu bir daha bulamayacaksın. Ama bu korkunç, nasıl olabilir bu. Dün gece gördüğüm o rüya nasıl, nasıl… Nasıl böylesine gerçek olabilir? Ellerimde az önce ambulansa bindirdiğim bir çocuğun, o kazadan kurtaramadığım bir çocuğun kanı varken… Nerden geldi o? Kurtarıcım mıydı? Dönemem, hayır.. Korkuyorum. “
kadın elini adamın avucundan çekti, adamın gözlerine baktı son kez, adam fısıltıyala "beni affet bu gece, ellerini ellerimde biraz tutmak istedim." dedi.
Gitmeye karar verdi kadın, uzaklaşacaktı koşarak, ayaklarının titrediğini hissetti bayılacaktı sanki. Nefesi hızlanmış, kalbinde bir kuş kanat çırpmıştı ve "uç" demişti sanki tanrı; "kanat aç aşka." Kadının kalbindeki savaşı kazanan korku olmuştu o sırada, korku son bir hamle ile aşkı kollarından tutup kalp kapakçıklarına vurdu kadının, ufak bir kalp sıkışması geçiren kadın bunu anlayamadan kaçmak zorundayım dedi içinden ve gitti işte, adamsa gelemedi peşinden.
(Anı burada son buluyordu, sanki kopuk bir zincir gibi birden kesiliyordu görüntüler. Cem hiç bir şey olmamış gibi, kalemi aldı ve yazmaya devam ett.i)
-
Sen ordaydın ve sonra gittin, gelemezdim peşinden. Başka insanların hayatlarına müdahale edersem kalbim bir celladın ellerinde olacaktı, ve ruhum gök tanrının kubbesine asılacaktı. Bencillik miydi bu yoksa seni sonsuza dek kaybetmekten mi korktum bilmiyorum ama bunu yaparak ruhumu ve geri kalan zamanımı seni aramaya mahkum ettim.
Fazıl beni bulana kadar, ne yapacağımı bilemeden seni adım her gördüğüm gözde. Biliyorum ki korktun benden. Beni yine gördüğünde benden korkma diye her şeyi anlatacağım ve günlüğümü okuduğundan emin olduğumda çıkacağım karşına, biliyorum bulacaksın beni. Sırf beni bu diye, bu şehrin tüm kütüphanelerini gezdim ve gözlerine bakarak okumak istediğim tüm kitapların ilk sayfasına aynı notu yazdım, çünkü beni bulmasan da o kitaplar seni bulacak;
“Kadın, o kırık kalbine son kez dokun,
Oysa renkler ne güzeldir.
Acılarımı sakla, acılar masal olsun, anlat
Çiçeklere su ver, çiçekler güzel olsun, kokla
Çocuklara şiir yaz, içinde umut olsun, unutma
Saçlarını okşa, ilk baharda, benden sonra
Benden sonra, her gece kalbine söyle, unutma.
Adımı söyle kalbinden, seni bulacağım.
Cem. “
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cem'in Günlüğü
FanfictionDEVAM EDİYOR Şahsına münhasır yalnız bir Cem'in fazlasıyla fantastik dünyasına bir bilet, istemez miydin? Not. Bu kurgu hikayede yer yer Cem Adrian'ın şarkılarından alıntılar yapılmıştır ve her bölümle bağlantılı bir şarkısı bölümden sonra yayınlan...