3.Bölüm; "Gerçek Kabus"

86 11 0
                                    

Günün geri kalanını Azra ile birlikte geçirmiştik. Diğer tüm yakın arkadaşlar gibi dedikodu yapıp, erkeklere sulanmak veya kızların arkasından "Bu kız veriyordur." diye konuşma yapmadık tabii ki de. Sırasından kalkıp benim yanıma gelmişti ve artık beraber oturuyorduk. Öğle arasında birlikte yemek yiyip bol bol sohbet etmiştik. Her şeyi olmasa da birbirimize kendimizi ve hayatımızı anlatmıştık.

Ve bana, beni ders çalıştıracağını söylemişti. Dedim ya; diğer yakın arkadaşlar gibi değiliz biz. Normalde yakın arkadaşlar ders çalışmaz, sürekli dedikodu yapar ve birilerini çekiştirirler. Bizse bulduğumuz her fırsatta ders çalışmayı planlıyoruz. Sanırım 12. sınıf öğrencisi olarak bizim yaptığımız doğru. Ah! Her neyse, tüm bunlar gereksiz detaylar. Artık bir arkadaşım var ve sanki bundan sonra hayatımı değiştirecekmişim gibi hissediyorum.

Anneme bir arkadaş edindiğimi söylediğimde onu görmek istediğini söylemişti. Benden çok daha mutlu oldu. Kim olmaz ki? İki yıldır kimseyle konuşmayan ben, yeni okulumda bir arkadaş edinmiştim. Hem de iki günde. Ayrıca anneme Azra'yı anlatırken içimde bir heyecan oluşmuştu ve o da bunu fark etmişti. Sanırım en mutlu olduğu kısım buydu. Bir şeyler değişeceğine artık o kadar çok inanıyorum ki.

"Tatlım ben çıkıyorum. Saatini kurmayı unutma, okula geç kalmanı istemem." annem kapının arkasından bana bağırdığında yerimden kalkıp kapıyı açtım ve merdivenleri inerek yanına ulaştım. "Merak etme." küçük bir öpücük kondurup gülümseyerek söyledim ve geri çekilerek kapıdan çıkmasını bekledim. Öpücüğüme karşılık verdikten sonra kapıdan çıkıp asansöre binerek kaybolmuştu.

Bu gece nöbeti olduğu için yalnız kalacaktım. Bu da bol bol düşünce anlamına geliyordu benim için. Yalnız kaldığımda aklıma yine aynı isim geliyordu ve ben hala buna çözüm üretebilmiş değildim. Tamam, daha yeni başladım bir şeyleri düzeltmeye ama neden her yalnız kaldığımda onun yanımda olup bana sarılmasını istiyorum ki? Bu çok saçma.

Kapıyı kapatıp mutfağa giderek bir kahve yaptım kendime. Her ne kadar istemesem de düşüncelerim bana karşı çıkacak, aklımdan geçen her şeyi ona yorumlayacaktı. En azından aklımı ele geçiren düşüncelere direnmek yerine düşüncelerin anlamlarını değiştirmeyi deneyebilirdim. Yaptığı hataları gözden geçirebilirdim. Bana yaptıklarını düşünerek ondan uzaklaşmayı, düşüncelerimi de beraberimde götürerek uzaklaşmayı deneyebilirdim.

Siyah kupanın üzerinden çıkan gri dumanı geçtiğim yerlerde iz olarak bırakarak odama yöneldim. Masada ki yerimi almayı planlarken gözüme takılan cam kenarı daha cazip gelmişti düşüncelerim için. Sandalyemi hemen cam kenarına çekip, pencerenin önünde ki boş yere kupamı yerleştirdim. Pencereleri açıp bende yerime yerleştiğimde her şey için hazırdım.

Gözümü siyah kupamın üzerinden süzülerek havaya karışan gri dumana diktim. Takıldığım şey, siyah kupadan gri dumanın süzülmüş olmasıydı. Siyahın içinden çıkıp havaya karışarak kayboluyordu duman. Acaba bir gün bende kendi siyahımdan kurtulabilecek miydim? Ondan tamamen kurtulacağım bir gün olacak mıydı? Olması için elbette elimden gelen her şeyi yapacaktım fakat olmaması da bir ihtimaldi ve bu ihtimal herkese göre ihtimal olsa da bana göre imkânsızdı. Öyle hissediyordum.

Sandalyede hafif geriye çekilerek masaya uzanıp en alt çekmecesinden albümümü çıkardım. Bu albümü o gitmeden önce yapmıştım. Gideceğinden haberim olmadığı için, bizim için bir albüm yapmıştım. Kapağına bakarak aptal olduğumu söyledim kendime bir fısıltı eşliğinde. Zar zor çektirdiğim bir fotoğraf vardı kapakta. Ben ona arkamı dönmüştüm o ise ellerini arkadan belime sarıp başını saçlarımın arasına gömmüştü. Sağ elimi havaya kaldırmış pürüzsüz yüzüne yerleştirmiştim. Onun yüzü tam olarak görünmüyordu ama benim fotoğrafta bile olsa gözlerim parlıyordu.

Mavi'nin Siyah'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin