Merhaba, şu anda saat 07.00 ve hemen hazırlanıp okula gitmem lazım. Dolabımı açtım ve üzerime, okul üniformamı ve botlarımı giyip çıktım. Okula gitmek için hem heyecanlıydım hem de çok gergindim. Çünkü Mert ve Berkay'ın dün bana davrandıkları gibi davranacaklar mı çok merak ediyordum. Şimdi metroya bindim ve yarım saat sonra metrodan indim. 10 dakika boyunca yürüdükten sonra okulun dış kapısının önüne geldim ve kalbim sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. O sırada Melisa'yı okula girerken gördüm ve koşarak yanına gittim. Melisa bu gün çok enerjik görünüyordu. Tahminen o da Mert ve Burak'ın bizimle arkadaş olmak istemelerine şaşırmış ve bir yandan da mutlu olmuş gibiydi. Birlikte sınıfa doğru yürümeye başladık ve sıramıza oturduk. Mert ve Berkay daha okula gelmemişlerdi zaten sınıfta da bizden başka iki üç kişi vardı. Bir anda Melisa "Mert ve Berkay iyi insanlara benziyorlardı." dedi. Bende "Evet, ama onlara hemen güvenmeyelim." dedim. Kişiliğim ve bu yaşıma kadar olan deneyimlerime dayanarak insanları tanımadan hemen güvenmeyen bir insanım. Bir anda sınıfa Mert ve Berkay'ın girdiğini gördüm ve ister istemez yüzümde bir tebessüm oluştu. Mert ve Berkay yapışık ikizler gibi görünüyorlardı hiç birbirlerinden ayrılmıyorlardı. Uzun zamandır arkadaş olduklarını düşünüyordum. Mert ve Berkay çantalarını bırakıp yanımıza doğru geldiler. "Günaydın." dedi Mert ve ardından Berkay. Ben ve Melisa'da "Günaydın" dedik. Berkay "Öğle teneffüsünde birlikte sohbet etmek ister misiniz? Biraz birbirimizi tanırız." dedi. Ben ve Melisa'da "Olur." dedik. Birbirimizi tanıma konusunda biraz korkularım var. Yani ne yalan söyleyeyim çok korkuyorum. Beni tanıyınca bana karşı olan duyguları değişecek mi çok merak ediyorum açıkcası. Tabiki ilk konuşmamızda ben ve Melisa onlara kendimizi açmayacaktık. Çünkü çocukluğunda bizim gibi yaralar almış çocuklar insanlara kendilerini hemen açmazlar. Ben insanların hiçbir zaman geçmişte yaşadığı büyük ya da küçük şeyler için değerlendirmem. Çünkü bana küçük bir olay gibi gözüken şeyler başka insanların üzerinde derin yaralar yaratabilir. İlk Mert ve Berkay'la tanıştığımızdan beri yani bir gün olsa da onların gözlerindeki o acıyı ve orda hala kurtarılmayı bekleyen çocukları gördüm. Öğle tenefüsünde aslında onları daha iyi tanıyacaktım. Bir kaç ders geçti ve öğle tenefüsüne dakikalar kala kalbimin daha hızlı atmaya başladığını hissettim. O sırada da Melisa'nın benim gibi stres olduğunu gördüm. Melisa çok varlıklı bir aileden geliyor ama evde o kadar görünmez biri ki kimse çocukluğundan beri onla ilgilenmiyor. Küçüklüğünden beri hep evdeki görevliler tarafından büyütülmüş ve sevgiye muhtaç bir çocukluk yaşamıştı. İnsanlar ona dışardan baktığında varlıklı bir aileden geldiği için sıkıntıları olmayacağını düşünüyorlar ama aslında çocukluğunda büyük acılar yaşamış ama onların altından çok güçlü bir kız olarak çıkmıştı. Bizim gibi çocukların gitmeleri için önlerinde iki yol vardır. Birinci yol: geçmişinde yaşadığı fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, sevgisizlik vb. olayları normalleştirmeye başlamak ve gelecekteki kişiliklilerine yansıtmak . İkinci yol ise: gördükleri ve yaşadıkları olayları kişiliklerine yansıtmadan ve normalleştirmeden, aksine yaşadıkları ve maruz kaldıkları olaylardan ders çıkararak kendilerini güçlü ve bilinçi bireyler olarak yetiştirmek. Sen hangisini seçerdin? Bu saydığım iki yoldan ikincisini Melisa seçmişti. Ben hangisini seçmiştim? Bunu ben bile bilmiyorum. Bir anda öğle tenefüsü için zil çaldı ve Mert, Berkay, Melisa ve ben bir arada kantine doğru yürümeye başladık. Arada bir Melis'le birbirimize bakıyorduk. Kantine geldik ve dört kişilik bir masaya oturduk. İlk söze giren Berkay oldu "Eee, ilk kim başlıyor?" dedi. Kimseden ses çıkmayınca Berkay "Demek ki ben başlıyorum." dedi. "Ben Berkay, 19 yaşındayım neden bizden büyüksün derseniz iki sene okula gidemediğim için liseye geç başladım. Mert'le ilkokuldan beri tanışıyoruz." dedi. Duyduklarımın hepsi normal insanlarda olabilecek özelliklerdi ama aklıma takılan bir konu vardı o da liseye neden iki yıl sonra başladığıydı. Berkay'ı iki gündür gözlemliyorum ve hep yüzü gülen birine benziyor. Berkay; Kahverengi gözlü, kahverengi saçlı, uzun boylu birisiydi. İnsanı mutlu eden bakışları vardı. "Şimdi kim anlatıyor?" dedi Berkay. Yine kimse ses çıkarmayınca Berkay "O zaman Mert anlatsın." dedi. "İsmim Mert, 19 yaşındayım, ben de liseye geç başladım." dedi. Mert'e baktığımda 19 yaşındansa 70 yaşında yorgun bir adamı görüyorum. Onun ne yaşadığını bilmiyorum ama zor bir hayatı olduğuna eminim çünkü çok yorgun görünüyor. Mert; Ela gözlü, açık kahverengi saçlı, uzun boylu, zayıf birisiydi. Melisa "O zaman ben devam edeyim" dedi. "Ben Melisa, 17 yaşındayım, Tuna'yla küçüklükten beri arkadaşız." dedi. Melisa; Yeşil gözlü, sarı saçlı, uzun boylu, zayıf, hafif çilleri olan bir kızdı. Sıra bana gelmişti ve onları bekletmeden konuşmaya başladım. "Ben Tuna, 17 yaşındayım." dedim. Çok kısa konuşmuştum çünkü onlara anlatacak hiçbir şeyim yoktu. Aslında hiçbirimiz ismimiz ve yaşımızdan başka bir şey dememiştik. Melisa "Aranızda hiç kardeşi ya da abisi, ablası olan var mı? dedi. Mert "Benim kız kardeşim var." dedi. Melisa "İsmi ne?" diye sordu. "Zehra" dedi. Melisa "Kaç yaşında?" dedi. Mert'de "Yedi yaşında" dedi. O anda Mert'in yüzünde minik bir gülümseme oluştu. Kardeşinden hayranlıkla bahsediyordu. Ben her zaman bir kardeşim olsun isterdim ama onun yerine Melisa vardı. Melisa "Sizin bu okulda başka arkadaşınız var mı?" diye sordu. Berkay "Hayır, yani bu okul dışında da pek çok arkadaşımız yok." dedi. O anda aslında biraz şok olmuştum çünkü böyle bir cevap beklemiyordum. Melisa'nın konuşma devam etsin diye sorduğu sorudan evet, cevabın beklerken hayır, cevabını almak beni şaşırtmıştı. Merak ediğim bir şey vardı o da neden az arkadaşları olduklarıydı. Hiç asosyal insanlara benzemiyorlardı. Onlara karşı biraz önyargılı davranıyordum. Ben kendi düşüncelerime dalmışken ders zili çalmaya başlamıştı. Herkes aynı anda ayağa kalktı ve sınıfla gitmeye başladık. Hızlı bir şekilde sınıfa doğru ilerlerken kimse konuşmuyordu. Sınıfa ulaştık ve herkes sıralarına oturdu. Okulun bitmesine iki ders kalmıştı ve çok mutluydum çünkü okul bittikten sonra kitap okuyacaktım. Okulda kitap okumak çok mümkün olmuyor. Zaten okuldan sonra yaptığım tek şey kitap okumaktı. Aslında kitap okumak benim için hayattan bir kaçış yoludu. Bu yaşıma kadar okumadığım sayılı kitap vardı. Çocukken kitaplar benim oyuncağım olurdu. Benim yaşımdaki çocuklar oyuncak almak isterlerdi ama ben daha oyuncak ne demek onu bile bilmezdim. Hayatım sadece kitaplardan ibaretti. Hatta bir gün babam beni kitap okurken yakalamıştı o günde beni sokak ortasında herkesin gözü önünde dövmüştü. Canım hiç acımamıştı çünkü artık alışmıştım ama herkesin beni o halde görmesi kötü olmuştu. Ben o günden sonra kitap okumayı asla bırakmadım. Babam yine bir ay sonra beni tekrar kitap okurken yakalamıştı ve bu sefer iki elimi de bir daha kitapları tutamayayım diye kırmıştı. İşte o gün canım çok acımıştı ama o gün kitap okumayı yine bırakmamıştım. Babam her zaman kitaplardan nefret etmemi istemişti ama aslında babam beni kitaplara daha çok bağlıyordu. Babam her zaman kitaplardan nefret etmiştir. Yine çok konuştum boşverin. Okuldan sonra kemoterapiye gitmem lazım.
Çiçek soluyor ama ona yardım eden kimse yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solmuş Çiçekler
Fiksi RemajaBiz kendi benliğinde kaybolmuş dört çiçeğiz ve yaşamak için birbirimize ihtiyacımız var. Başlayalım mı?