-1-

9.7K 282 57
                                    

Herrrrkese merhabalaaaar :)))

İsteğiniz üzerine yepyeni bir hikaye ile karşınızdayım. 
Hikayemizde birçok şeyi sizlerin önerileri sonucu hazırladım. 
Umarım hepimiz için güzel bir yolculuk olur. 

Yorumlarda görüşmek dileği ile

İyi okumalar :)))

Diyarbakır'da gün, büyük Ağaoğlu konağının geniş avlusuna savrulurcasına itelenen iki masum canın feryatlarıyla başlıyordu. 
Gözünde akıtacak yaşı kalmamıştı ama yine de kendisini hırpalamaktaydı Gümüş. Ağaoğlu aşiretinin büyük ağası olan Meyyit ağanın tek kızıydı. Güzel, nazik, bir dediği iki edilmeyen biriydi. Lakin bazen, bir kadına bunların hiçbiri yetmeyebiliyordu. 
Sevilmek istiyordu her kadın, tıpkı her erkek gibi. Bedenine sahip çıkanı değil de, gönlüne bir eş istiyordu. Gümüş de bulmuştu kendisine bir eş, lakin kavuşmak sandığından çok daha zordu. 

Sevdiği adam, Hasan, Mirzan aşiretinin oğluydu.
İki aile düşman değildi ama, Ağaoğlu aşiretinin büyük oğlu razı gelmemişti. O yüzden olacak iş bozulmuş, herkes yine kendi kabuğuna çekilmişti.
Derken evin sessiz kızı Gümüş, abisini saymayarak ilk kez bir işe kalkıştı ki, tüm Diyarbakır'ı peşine takmıştı. Yalnız Ağaoğlu değil, Mirzanlar da peşlerindeydi. Zira oğulları Hasan Diyarbakır'ın kendilerinden çok daha büyük ve sözü geçen bir aşireti olan Ağaoğlu'nun kızını kaçırmış, kızın deli abisi de haklı olarak peşlerine düşmüştü.
Korkulan oydu işte.
Ne aşiretin başı Meyyit ağa, ne de bir başkası...

Herkesin ne yapacağını düşündüğü, belindeki silahı çıkardığı an ilk kimin başını uçuracağının derdine düştüğü tek kişi, Ağaoğlu'nun büyük oğlu, veliaht ağası Azad!

Şimdi gözler onun üzerindeydi. Kulaklar Azad ağanın dudaklarından dökülecek tek bir emir için açılmıştı. O ise kız kardeşiyle birlikte konağın avlusuna ite kaka getirdiği Hasan'ın üzerine yürümekteydi.
Genç adamın kandan tanınmayan yüzüne bakmak çok zordu. Yardım etmek ise yürek isterdi. Çünkü tam da tepesinde bulunan Azad çıkardığı silahını kız kardeşinin feryat dolu bağırışları eşliğinde Hasan'ın alnına dayamıştı. 

"Abi!" diye bağırıyordu Gümüş, kendisini tutmaya çalışan yengesinin kollarında. Diğer abisi Milhan ise kız kardeşini uzaklaştırması için karısına başıyla işaret ederek avluya adımladı. 

"Abi dur." diye seslendi Azad'ın öfkeden delirmişçesine bakan gözleri kendisininkileri bulurken. 

"Ne durması?" diye bağırarak gelen annesi ise en az abisi kadar sağlıklı düşünemiyordu. 

"Ne durması Milhan, ne durması? Bu ırz düşmanı Mirzan p*içinin alnında bir delik açmayacak da ne yapacak?" diye bağırıyordu Zana hanım. Evin de, aşiretin de hanım ağalığını pek güzel üstlenen bir kadındı. 
Öyle ki oğulları yanına kimsecikleri yakıştıramaz, kızı için öte diyarlardan gelen ağaları bile istemezdi. Ee, ne de olsa kendi kızının da masallarda anlatılan Avşar kızından kalır yanı yoktu. 
Güzellikse güzellik, zarafetse zarafet...
Bir tek eksiği vardı Gümüş'ün.
Azcık aklı noksandı.
Yoksa ne diye böylesine işe yaramaz bir adam için kendini ateşlere atsındı? 

"Kendine gel anne." diye sıktığı dişleri arasından söylenerek avludaki kalabalığın arasından geçip annesinin yanına vardı Milhan. 

"Kan davası mı çıksın istersin?" diye fısıltıyla söylenmişti ama Zana hanım hâlâ sesinin çıktığınca bağırıyordu.

"Çıksın. Varsa onlarda o yürek, çıksın da görelim hele kim kimin kanını döküyormuş." 

Bu sözler oğlunun kudretini herkese duyurmak adınaydı ya, Azad'ın pek umurunda olduğu söylenemezdi. O öyle gösterişi seven, kim olduğu bilinsin diye takla atacak bir adam değildi. 
Çok gerekirse, pekala herkese kim olduğunu bildirir, bunu yaparken kan akıtmaktan da geri durmazdı. 

NİRAN - GÜZEL SERİSİ IVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin