Milhan'dan yana koşan küçük kız çocuğuyla kaşları eğildi Niran'ın. Gözleri kenarda bekleyen genç kadın ile babasının kucağına zıplayan küçük kız çocuğu arasında gidip gelirken ne diyeceğini bilemeyerek kısa bir an sessiz kaldı. Sonra nedense iç çekercesine bir soluk alıp yutkunarak dudaklarını araladı.
Eski bir inanca göre, her iç çekiş, kalbin bir damla kan kaybedişiydi.
Belki de doğruydu.
İçinden bir şeylerin koptuğunu hissedebiliyordu Niran."Ben, bir içeri bakayım." Diye zoraki çıkan sesiyle söylenirken bakışları son bir defa Milhan'ınkilerle buluştu.
Genç adam da aynı hüzün dolu bakışları atıyordu ama, Niran bunu görememişti.
Küçük kızından sonra yanına gelen karısına da belli etmedi.
Edemezdi.
Artık bir ailesi vardı ve, Niran da bunu çok iyi anlıyordu.Birden bire dolan gözleriyle çekirdek ailenin yan yana geldiği ortamdan uzaklaşıp karanlıklara girdiği an eli kalbine gitti.
Sindiği duvar dibinde derin derin soludu.
Ne sanmıştı ki?
Bir hoşçakal bile demeden ortadan kaybolup, yıllar sonra geri dönerek onu aynı şekilde bulacağını mı?
Okul çıkışı kapıda elindeki küçük şekerlerle kendisini bekleyen sıra arkadaşını mı? Yoksa belki bizde bir gün deyip devam etmek yerine utangaç utangaç gülümseyen genç adamı mı?Biliyordu.
Hiç kimseyi, hiçbir şeyi eskisi gibi bulamayacağını adı gibi biliyordu.
Kendisi bile bu kadar değişirken, narinliği bir kenara bırakırken onlar nasıl aynı kalsındı?
Hem...
İşi gücü yoktu da kendisini mi bekleyecekti?
Veda bile etmeden giden, neden gittiğini söylemeyen birini kim, ne diye beklerdi ki?Aşk, sevgi, sadakat?
Tüm bunlar gerçek miydi?
Bir insanın, bir insanı her gün biraz daha özleyerek beklemesi için yeterli miydi?O da beklememişti işte.
Yuvasını kurmuş, bir aile babası olmuştu.
Önce ona kızdı içten içe, beklemedi diye.
Sonra kendine.
Yine aynı şeyleri düşündü çünkü.
Ne diye beklesindi?
Ne için beklesindi?Dolmuş gözlerini kırpıştırıp yanaklarında parmaklarını gezdirerek burnunu çekti.
Sorun değildi.
Milhan hep, eski bir dostu olarak kalacaktı.
Zaten ne zaman ileri gitmişlerdi ki?
Omzu üzerinden ardında kalmış aileye bakıp yaslandığı duvardan doğrularak adımlarını konağın başka bir ücra köşesine doğru attı.
Salona dönmeyi o kadar da çabuk istemiyordu. Zaten onlar da Zana hanımla olan tartışmasından sonra gelsin istemezlerdi.
Kolları kendi bedenini sarıp gözleri göğü izleyeceği bir köşe bulduğu an bir ses duydu."Narin Niran." Dedi sert sesin sahibi. Geriye dönüp baktığı an az evvelki düşüncelerini çürüten kişiyi gördü.
Herkes değişebilirdi.
Herkes değişmişti.
Bir tek o...
Azad Ağaoğlu'nun ne görüntüsünde bir değişim söz konusuydu, ne de sesindeki tınıda."Doğru mudur?" Diyerek kendisinden yana attığı adımları izleyerek yerinde kaldı.
Narin Niran'ı o da herkes gibi iyi tanırdı.
Hatta herkesten daha iyi tanıdığına...
İşte buna gerçekten adı kadar emindi.
Ne de olsa o narinliği en çok o görmüş, en çok o ürkütmüştü."Narin Niran öldü." Dedi birden bire. Düşünmeden konuşmuştu ama çok umrunda olduğu da söylenemezdi.
Kollarını göğsünde birleştirip kaldırdığı kaşlarının altındaki kendinden emin tavırla yaklaşmakta olan adamın izlemeye devam etti.
Bir insanın yürüyüşü bile değişmez miydi?
Nasıl oluyor da hâlâ bu kadar vakur bir tavır sergileyebiliyordu.
Demek hayat onu şımartmaya devam ediyordu. Neden olmasındı?
Buralar onun sayılırdı.
Eskinin kudretli ağaları, hanımları dönemlerinde yaşamasalar da, Azad Ağaoğlu onları hiç aratmıyordu.Hem de hiç!
"Belli." Dedi iyice yaklaşarak. Artık karşı karşıya duruyorlardı ve bu kadar yakın olmayalı yıllar yılı olmuştu.
Aslında Niran onunla hiç istekli bir şekilde yakın olmamıştı.
Azad ağa onun için hep küçük yüreğinin hızlı hızlı çarpmasına sebep olan sıra arkadaşının korkulan abisi olmuştu.
Tabii bu durum, Azad için biraz farklıydı.
O, Narin Niran'ı arada Milhan olmadan görmüş, beğenmiş, az biraz da kafaya takmıştı.
Ne kardeşinin ona her bakışında yüzündeki aptal tebessümden haberi vardı, ne de Narin Niran'ın kardeşi için her gün aynı rengi giyişinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİRAN - GÜZEL SERİSİ IV
Ficção GeralNiran... Ateş gibi yanan yüreğiyle terk etmek zorunda kaldığı Amed'e geri dönerken tek düşündüğü ailesine destek vermekti. Asıl yükün kendi omuzlarına ağırlık vereceğini nereden bilebilirdi? Berdelin kara fistanı üzerine çökmek üzere göz kırparken...