70: Match

1.7K 257 454
                                    

Şampiyonanın yarı final maçına saatler kala Louis ve Harry biraz kafa dağıtmaya, Japonya'daki son günlerinin tadını çıkarmak için şehri turlamaya karar vermişlerdi. Futbol şampiyonası için bu ülkeye gelmelerinin üzerinden bir buçuk ay geçmişti fakat doğru düzgün dışarı çıkmaya vakit bile bulamamışlardı. Gündüzleri çoğu zaman Louis antrenmanlardaydı, onun boş zamanlarında da Harry o haftaki radyo programının hazırlıklarıyla meşgul oluyordu. 

Ama oteldeki odaları karşılıklıydı -aslında buna gerek bile yoktu çünkü zaten çoğu zaman Harry'nin odasında beraber uyuyorlardı- ve hiç değilse akşam yemeklerini birlikte yedikten sonra uyuyana kadarki vakitlerini birbirlerine ayırıyorlardı. Harry elbette hiçbir maçı da kaçırmıyordu, hepsini takımın yetkililerinin de olduğu özel locadan izliyor ve sevgilisine destek oluyordu.

İlişkilerine bir isim verme konuşmasını hiçbir zaman yapmadılar. Birbirlerine sevimli lakaplar takmak ya da başkalarına erkek arkadaşım diye tanıtmak onlar için o kadar doğaldı ki, buna gerek bile duymadılar.

Dikkat ettikleri tek bir şey vardı; medyadan uzak kalmaya çalışıyorlardı. Elbette Harry bir sosyal medya ünlüsü olarak sürekli içerik paylaşmak zorundaydı fakat ilişkileri hakkında konuşmaktan, birlikte fotoğraflar paylaşmaktan, internet üzerinden karşılıklı yorumlaşmaktan uzaklaşmışlardı. Hiç değilse turnuva bitene kadar böyle yapacaklardı çünkü işleri yerine özel hayatlarıyla konuşulmaktan bıkmışlardı.

Bu yüzden sokakta gezerlerken Louis'nin başında sarı, Harry'nin başında kırmızı peruk vardı. Son derece spor giyinmiş, güneş gözlükleri takmışlardı. Bu halleri kendilerine bile komik geliyordu ama dışarıda kamufle olmalarının tek yolu bu gibi görünüyordu.

Biraz alışveriş yapıp bir şeyler içtikten sonra otele döndüler, maça hazırlanmak için kendi odalarına gittiler. Harry giyinip Louis'nin odasına girdiği anda üzerindeki kıyafetleri göstererek "Bunları seçmek için iki saat harcadım." dedi. Üstelik onca çabanın sonunda giydiği şeyler siyah kot pantolonu ve gri gömleğinden başka bir şey değildi. "Özel bir şeyler giymeye çalıştım ama her şey gözüme sıradan göründü."

Louis ona bakarken kıkırdadı. "Çok şekersin. Özel bir şeyler giymek mi istedin?"

"Elbette, Lou! Yarı final maçına çıkıyorsun, bu çok önemli bir şey."

"İlk defa yaptığım bir şey değil ki."

"Canlı izleyeceğim ilk yarı final maçın..."

"Hmm," diye mırıldandı Louis ona yaklaşırken. "O zaman haklısın. Bunu çıkaralım," diye ekleyip gömleğinin düğmelerini birer birer açtı. Hiçbir açıklama yapmadan gri gömleği tamamen çıkarıp yatağa bıraktı, spor çantasına koyduğu kırmızı formayı alıp Harry'nin başından geçirdi. "Formamı giy."

"Ama sen giymeyecek misin?"

"Yedeği var, takım otobüsünde. Bunu senin giymen daha çok hoşuma gider."

"Benim de," dedi Harry kollarını formadan geçirirken. Mutluluktan sırıtıyordu. "Keşke bunu finalde giyseydim."

Louis onun mutluluğuna gülümsedi, spor çantasını alıp omzuna attı. "Finalde de giyersin. Çok güzel görünüyorsun."

Harry boy aynasında kendisine baktı, yarım şekilde arkasını dönüp Tomlinson yazısını görmeye çalıştı. "Beni takıma almanız gerektiğini söylemiştim. Çok ateşli bir futbolcu olurdum."

"Ateşli olman kendi kalemize atacağın golleri telafi etmezdi."

"Tam bir pisliksin."

"Sen de tam bir beceriksizsin." dedi Louis gülerek. Harry'nin elini tuttu, onunla birlikte odadan çıktı. Otelin dışı gazetecilerden temizlenmiş, komple boşaltılmıştı. Takım otobüsü bütün futbolcuları almak üzere kapının önünde duruyordu. Aynı otelde kalan futbolcular da birer birer otelden çıkıyor, otobüse biniyorlardı. Harry, tüm turnuva boyunca olduğu gibi onların arasındaydı çünkü tüm takımın arkadaşıydı ve takım kaptanının sevgilisi olduğu için kendisine torpil yaptırıyordu.

CHARITY BALLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin