Ryuna 🎶

439 24 380
                                    

Hayatım ele avuca rahatlıkla sığabilirdi.
Benden bir şey olmayacağını sonunda kabullenmiştim. Her sabah aynı boşluğa uyanıyordum. Beni ayakta tutan tek şey arkadaşlarımın varlığıydı.

Fakat dağılıyorduk.

Lise hayatımız bittiğinde reşit bireyler olacak ve birlikte yürüdüğümüz bu çakıllı yolun sonuna gelecektik. Büyüklerin bizler için sunduğu bir diğer hayata adım atıp bir dala sap olmaya çalışacaktık. Ve bunun gerçekleşmesine birkaç ay ya var ya yoktu.

Tarihlerle aram pek iyi sayılmazdı. Tam gün sayısı almak istersem Taehyun'a sormam yeterliydi zaten.
Ama bilmeyi istemiyordum.

Kalbimdeki boşluğun iyice derinleşmesinden korkuyordum.

Yıllar önce gömdüğümüz çocukluk hayallerimize bir adım daha yaklaşmışken aslında çok uzak olduğumuzu yeni anlamıştık...

🎶

Ve bir kez daha bu dünyada nereye ait olduğumu bilmeyerek uyandım. Gözlerimi ovuştururken yer yatağımda doğruldum. Henüz esnememin yarısında 6m2 lik boğucu ve karanlık odamın sürgülü kapısı gürültüyle açıldı. Uyku sersemi halimle bu yankı yapan sıçtığımın sesinden ürktüğüm için yerimde sıçradım.

Neden hala şaşırdığımı da anlamıyordum ya neyse.
Kapıdaki karartıyı seçmek için gözlerimi kıstım. İleri derece miyop olmanın bazı getirileri vardı maalesef. Örneğin tam o anda kapıya gelenin her zamanki gibi kız kardeşim değil de babam olduğunu görmüş olsaydım her şey çok farklı olabilirdi.
Ama olayı çok geç çaktım.
Esnememi böldüğü için hayali kardeşime söylenmeye başladım.

" Aa! Bıktım senden Bora! Gerçekten bıktım. Her sabah kabus gibi uyanıyorum ya yeter! Hayatım boktan batıyor zaten bir de her güne bu şekil uyanıyorum senin sayende!"

Söylenmem babamın tedirgin edici boğaz temizleme sesiyle içime kaçtı. Ben apar topar yerdeki gözlüğüme uzanmışken babam donuk bir sesle şunu söyledi.

" Salona gel Ryuna."

Babam sinirliydi.
Genelde sinirliydi ama bugün başka bir şey vardı. Ve benimle alakalı olduğunu biliyordum.
İşçi olarak çalıştığı un fabrikasındaki herhangi birine sinirlenip eve döndüğü günler, evde önüne gelene bağırıp çağırır ve biraz rahatladığında yüzünü asıp televizyonu açardı. Bu sefer öfkeli sesi korkutucu derecede sakindi. Ölüm fermanım olduğunu anlamam zor olmadı.

Yatağımdan tam olarak fırlamam ve omuzlarımdan sarkan siyah düz saçlarımı hızlıca at kuyruğu yapmam bir oldu. Bu bana düşünmek için biraz vakit kazandırmıştı. Duyacaklarımdan korkuyordum.
Okulla alakalı olabilirdi. Zaten ya okulla alakalı olurdu ya da çocuklarla.

Arkadaşlarıma ucu dokunmayacaksa azar yemek o kadar önemli değildi benim için. İki günde bir bu yüzüme vurulurdu zaten.
Bir şeyi sıklıkla duyduğunda aslında ne olduğunu unutup o kelimelere dönüşmeye başlıyor insan.

Birkaç saniye içinde salondaki eski koltuğu gıcırdatarak babamın karşısına çömeldim.
Çıtım çıkmadı ve nefesim tutulu halde okul seçeneği için dua etmeye başladım.
Duam bir kez daha kabul edilmedi.

🎶

(Birkaç gün önce)

Sonbahar yapraklarını sarartmaya başlarken doğduğum günden beri yaşadığım Daegu'nun bu unutulmuş bölgesindeki taş bina, gözüme her zamankinden farklı olarak biraz sevimli göründü.

Bu duygu değişiminin sahibi olan arkadaşlarıma bakarken gülümsedim. Başımı yukarı kaldırmaktan boynum mahvolmuştu ama yanımda deli bir neşeyle kamera kadrajı ayarlamaya çalışan Beomgyu'yu bozmamak için bir şey demedim.
Yok aslında dedim de bundan bahsetmedim.

LOVER = LOSER | TXT ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin