Kai 🧹

92 15 90
                                    

Her şeyi batırmak var oluşumun temel taşı falandı herhalde. Yürürken dahi mutlaka bir şeye basar şeklini yamultur ya da ne bileyim ezip yok ederdim.

Ağzımı açtığımda saçmalardım. Konuşmadan önce düşünme gibi bir huy geliştiremedim ve bunun gerekliliğini hiç anlamadım.

Doğduğum günden beri üzerimde bir lanet vardı. Ailem de bununla çekinmeden eğlenirdi. Bazen gülüp geçebiliyordum ama çoğu zaman dalga geçecek ne olduğunu anlayamıyordum.

Onların çocuğuydum sonuçta. Kendileri bilirlerdi. Bana göre hava hoştu.
Etrafımda üç beş aile bireyi dışında bir de arkadaş grubum vardı ve onlar da benden beter olduklarından pek dert etmiyordum.

Hayır aslında ediyordum ama güzel rol yapıyordum.

🧹

Anne ve babamı faturaları nasıl ödeyeceklerine dair derin bir toplantının ortasında bastığımdan beri ayna karşısında kendime motivasyon konuşmaları yapmaya başlamıştım.

Benim de bir dahiliyetim olmak zorundaydı. Onlar başarabileceğime zerre inanmıyordu ama biraz iyi evlat olma aşamasına geçmem gerekiyordu artık. Yoksa buz gibi suda duş almaya devam edecektim. Kolay kolay hasta olmuyordum ama annem oluyordu.

İş bulmakta sorunum yoktu. Fiziki yapım ve konuşma şeklim her türlü insanın beni kabul etmesine yarıyordu. Güven uyandırıyordum. Kendime güvendiğim en büyük özelliğim ikna kabiliyetimdi. Ama asıl mesele bulduğum işte kalıcı olabilmekti.
Bu, hiç başarabildiğim bir şey olmamıştı.

Tahammül seviyem çok düşüktü. Ayrıca dikkatsizliğimi aşamıyordum. Sanırım biraz da odak problemim vardı. Bunların hepsi birleştiğinde en uzun süre devam ettirebildiğim iş lunaparkta dönme dolap gişeciliğiydi. Orada öylece oturup gelen gidenin biletlerini kesiyordum ve dönme dolap o kadar da sık kullanılan bir alet değildi.

Buna rağmen ikinci ayın sonunda kovulmuştum çünkü kalabalık bir grubun aralarına arkadaşlarını sıkıştırıp biletsiz giriş yapmaya çalıştığına şahit olup müdahale etmiştim. Sonra da ben yalancıymışım da paralarını ödemişler gibi davranmaya kalkmışlardı. Bu gibi hakkımın yenildiği anlarda şalterlerim atıyordu işte.

Lunaparktan sonra stant görevlisi, afiş dağıtıcısı ve çikolata dükkanında kasa görevlisi olmuştum. Her birinde bir hafta kaldığıma şaşırmayın. Genel durumum buydu işte. Tutunamıyordum. Sorunun bende olduğunu sonunda kendim de kabul etmiş ve pes etmiştim artık ama işin içine soğuk duş girince ve lanetli çocuk unvanım yeniden rövanş yapınca mecburen yeni iş arayışıma başlamak durumundaydım.

Adaletsizlik, hakkımın yenmesi veya birileriyle kıyaslanma konusunda çocukluğumdan gelen bir travmam olduğuna havuzun orada arkadaşlarımla hep birlikte karar vermiştik.
Evde sürekli kötü evlat ben ilan edildiğim için, üstelik uğursuzdum da, kız kardeşlerime ve ebeveynlerime karşı geliştirdiğim savunma mekanizmam dışarıya taşıyordu. Durumu kabullendiğim için kontrol etmem daha kolaydı gerçi. Azcık daha.

Sadece arkadaşlarımın benimle şakalaşmasına katlanabiliyordum çünkü yani benden beterlerdi. Sözlerinde ciddi olmadıklarını biliyordum.
Yaşadığım hayat, gelir durumum, ailemle olan ilişkim, tavırlarımdaki dengesizlik ve ah en önemlisi her işi batırmam... Hayatımı ele geçiren kavramlar bunlardı. Ve arkadaşlarımın her biri bu özelliklerinden en az birine sahipti.

Onlarla bu yüzden mi arkadaş olmuştuk yoksa birlikte olduğumuz için mi lanetlenmiştik hiçbirimiz çözememişti bunu. Fakat ortada bariz bir durum vardı, hakkımız yeniyordu.

LOVER = LOSER | TXT ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin