Taehyun 🛹

116 15 71
                                    

Bazen gerçeklerle yüzleşmek zor gelirdi ama yüzleşmek zorundaydım. Aynaya bakarken şu sözleri kendime tekrarladım.

"Sen duygusuzun tekisin."

Aslında işler hep böyle değildi. On dört yaşıma kadar normal biriydim. Tepkilerim yerindeydi. Üzüldüğümde de sevindiğimde de buna yeterince tepki gösterebilirdim. Son üç dört senedir ise her şey çok değişti.

Bu belki bir çeşit savunma sistemiydi bilemiyorum. Uzaklara daldığımda eskisi gibi hayaller kuramaz oldum.

Büyüdükçe dünyamın renkleri çekilmeye başladı sanki. Her gün daha fazla kötülük yaşanıyor ve dünya tükeniyordu. Çevremde bana gerçekten değer veren insan sayısı bir süredir azalışta gibi geliyordu.
Birine bir faydam dokunmayacaksa yanında olmamın onu mutlu etmediğini düşünüyordum.

Zaman bunu kanıtladıkça da güvenim kalmadı işte.

Çıkarlar üzerine kurulu bir ilişki zincirinde yaşayıp giderken biri doğum günümde beni hatırlayıp hediye aldı diye sevinecek değildim. Ona baktığımda bunun karşılığında ben de ona bir dönüt vermeliyim diye düşünüyordum çünkü.
Çünkü gözleri bunu söylüyordu insanların. Ve ben de zamanla ne al ne ver kartını kullanmayı seçmiştim.

Yalnızca çocukluğumdan beri birlikte olduğum altılı bana bunu hissettirmiyordu. Onların verecek bir şeyi yoktu çünkü. Dolayısıyla beklentileri de yoktu.

Bir şeylere tepkisiz kalmak hayal kırıklığımın önüne geçiyordu. Her şeye tek bir noktadan baktığında üzülmüyordu insan. İçimi bunaltan ne varsa donuk bir bakış atıp terk ediyordum onu.

Bugün ise sabahtan beri bir konuda bocalıyordum. Uzun süredir aynı döngüde yaşadığım için anlamamıştım belli ki ama hayatım değişecekti. Lise son sınıf öğrencileri olarak bir yol ayrımına gelmiştik. Yakında hangi yöne gideceğimize karar vererek yolumuza devam etmemiz gerecekti.

Kendimi bir konuda şanslı hissediyordum. Yıllardır arkadaşlarımın yaşadığı zorluklara baktığımda ben o kadar da kötü durumda sayılmazdım. Gelir durumum Beom kadar rahat değildi ama diğerleri kadar berbat halde de değildim. Kimse kardeşime bakabilmek için giysilerimi satmıyor, sabahtan akşama kadar hakaretler yağdırmıyor ya da evin kahyası muamelesi yapmıyordu.

Fakat yapacak kimsemin olmamasından da kaynaklanabilirdi bu emin değildim. Anne ve babam onlu yaşlarımdayken ölmüştü. Bir süre çocuk esirgemede yaşadım. Sonra dedem emekli oldu ve yeterli maaşı olduğunu kanıtlayınca beni yanına alabildi.

Ama iki ay önce o da öldü.

Neyse ki bu sırada on sekizime girmiştim. Dedemin minik mirası ve maaşı bana kaldığı için iyi gidiyordu. Bazı zamanlar idare etmesi güç olsa bile, çünkü kira ve faturaları ödeyince maaştan pek bir şey kalmıyordu, yine de memnundum.

Beni zorlayan tek şey yalnızlıktı. Gerçi herkes bir çeşit yalnızlık duyuyordu bu hayatta. Arkadaşlarım kalabalık içinde yalnızdı. Ben dört duvar içinde.

Bazen birileri beni oradan oraya koştursa ama insan yüzü görsem iyi olurdu aslında diyordum. Tabii sonra Soobin'in on günde bir hasta gezdiğini görüp bu fikirden vazgeçiyordum.

Bazen keşke yanına sığınabileceğim bir ablam olsaydı, birlikte günümüzü paylaşsak yeter diyordum ama sonra Yeonjun'un ablasına karşı duyduğu yetersizlik hissi yüzünden nasıl sinir krizleri geçirdiğini görüp vazgeçiyordum.

Ev kalabalık olsa ben günah keçisi olsam da olur diye ne zaman düşünsem aklıma Ryuna'nın hıçkırarak ağlarken onlardan ne kadar nefret ettiğini anlatışı geliyordu.

LOVER = LOSER | TXT ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin