Kapıdan içeri girdiğimde yarı boş olan sınıfa göz gezdirdim. Okul başlayalı 2 ay olmuştu ama ailemin bitmek bilmeyen problemleri yüzünden İzmir'den Ankara'ya taşınmış ve yeni okula geçiş yapmak zorunda kalmıştım. Çok sorun değil, hayatımda yenilikler severim.
Sınıftan içeri girmemle dönüp bakan müstakbel sınıf arkadaşlarıma bir bakış dahi atmadan cam kenarı en arka sıraya doğru yürüdüm. Hedeflediğim yere geldiğimde sıranın hemen önünde oturan ve bana bakan kıza döndüm.
"Burada biri oturuyor mu acaba?" dedim kibar olmaya çalışan ses tonumla. Sevilmek pek umurumda değil ama nefret edilmesem de güzel olurdu.
"Orada Mahmut oturuyor." dedi kız cümlenin devamını getirmeden.
Tek kaşımı kaldırdım, "İkisine birden mi oturuyor?" diye sorarcasına konuştuğumda ufak bir kıkırtı çıktı sarışın kızdan.
"Yani, Mahmut yalnız oturuyor. Garip biri biraz." dedi.
Bir anda çocuğa garip diyerek dedikodu yapmaya çalışması hoşuma gitmemişti. Cam kenarındaki sıraya oturdum. "Yalnız oturuyorsa sıkıntı yok." dedim ve elimi çantama atıp içindeki romanı çıkardım. Belki bir işle meşgul olursam insanların dikkatini çok çekmem, yeni gelen kişi olarak.
Ben elimdeki kitabı okurken sınıf yavaş yavaş dolmaya başladı. Büyük bir çoğunluğu dolmuşken kapıdan gelen bağırışma sesleriyle saniyelik olarak gözümü kapıya çevirdim ve dana gibi kalıplı birkaç çocuğun gülerek içeri girdiklerini gördüm. Sanki onlar girer girmez sınıfın testesteron kokusu artmıştı. Anlık olarak gördüğüm gruptan kafamı çevirip yeniden kitabıma döndüm. Bir anda sesler azaldı ve yanımdaki sıra bir vücut ile doldu. "Selamın aleyküm." dedi bir erkek sesi, bana söylediğini anladığımda yavaş hareketlerle kafamı çevirdim; yanımdaki ela gözlü, esmer, uzun boylu çocuğun elini bana doğru uzattığını gördüm.
Yüzüne doğru bakmaya devam ederken elini sıkmamı beklediğini anladım ve yine aynı yavaş hareketle başımı salladım. Elini sıkmayacağımı anladığında kaşlarını kaldırarak elini geri indirdi.
"Burası benim yerim." dedi, sert ve erkeksi ses tonuyla.
Yüzüne ve vücuduna birkaç saniye bakıp baştan aşağı süzdüm. Yapılı bir vücudu vardı, uzun boylu da olduğu için heybetli duruyordu. Siyah saçları kısaydı, biçimli ve kalın kaşları vardı. Süzmeyi bitirdiğimde "İki kişilik yer kapladığını düşünmüyorum." dedim.
Bir anda bir şey fark etmiş gibi kaşlarını çattı, "Sen yeni gelen çocuk musun?"
Kafamı salladığımda, "Ha." dedi. "Beni tanımadığın için buraya oturdun." sert ve kalın bir sesi vardı ama verdiği tepkiler sanki karşımda bir çocuk varmış gibi hissettiriyordu.
"Hayırdır, okulun ağası falan mısın?" dediğimde gülümsedi. Gözleri kısılmıştı.
"Yani, bazıları öyle der." kafasını eğerek söylediği şeyden sonra yüzümde aşağılayıcı bir tebessüm belirdi, komik gelmişti.
"Mahmut ben, dün yazmıştım sana."
Kafamı salladım.
"Sen?" dedi benim cevap vermeyeceğimi anladığında.
"Ayaz."
O da aynı şekilde kafasını salladı. "Hadi o zaman Ayaz kardeş, başka yere."
Bu tavırlar ne acaba? Gerçekten Ankara gibi bir yerde, okulun ağası gibi gezen birinin olabileceğini aklımdan bile geçirmemiştim.
Benden bir cevap beklemesini umursamadan yavaş hareketlerle önüme döndüm, kitabın içine ayracı koyup yavaşça masaya bıraktım ve tekrardan ona çevirdim bakışlarımı. "Mahmut." dedim, ismini gülmeden söylemek için zorlamıştım kendimi. "Kimin veya neyin ağası olduğunu bilemem ama..." birkaç saniye bekledim, "O ağalığın bana sökmez emin ol."
Söylediğim şeyler karşısında kaşlarını çatarak bana baktı ve sinir saçan gözleriyle öne doğru eğilip "İlk gününden dayak mı yemek istiyorsun?" dedi.
Yutkundum. Tamam cesaretli bir insanım, boyum da uzun belki ama karşımda bir ayı varken kendimi fiziksel açıdan pek güçlü hissedemiyordum. Yani biraz gözüm korkmuştu.
Tam ağzımı açacaktım ki kapıdan içeri "Günaydın!" diye neredeyse bağırarak giren hocayla birlikte konuşamadan lafım ağzımda kaldı. Zaten aklımda ona karşı pek güçlü bir cümle de yoktu.
Hocanın girişiyle dikkati dağılan Mahmut birkaç dakika bana bakmadı fakat odağı yeniden bana döndüğünde yüzüne bakmamak için büyük bir savaş veriyordum kendi içimde. Birazcık korkmuştum bu barzodan açıkçası.
Ben hala ısrarla önüme bakarken onun gözleri üzerimdeydi. Bir anda bana yaklaştığında elini hafifçe yukarı kaldırdı. Hoca varken vuramazdı dimi? Umarım.
Bir anda saçlarıma yavaşça dokunan parmaklarla gözlerim şaşkınlıkla açık bir şekilde ona döndüm. Dikkatle saçlarıma bakıyor, bir yandan da belli belirsiz parmaklarıyla dokunuyordu. Birkaç saniye daha aynı şekilde bakmaya devam ederken, "Saçların boya mı?" diye sordu. Aptal gibi yüzüne bakmaya devam ederken bana bu kadar yakın olması beni inanılmaz tedirgin etmişti. Hem tanımadığım biri hem de bir barzo olduğu içindi sanırım bu tedirginliğim.
"H-" sesim çıkmadığı için konuşamadım ve boğazımı temizledim yavaşça öksürerek. O da elini çekip gözlerini gözlerime indirdi. "Hayır, kendi saçım." dedim. Bu soruya alışkındım çünkü saçlarım kadınların yüzlerce lira verip yaptırmak istediği bakır tonlarındaydı ama böyle bir tipten saçlarım hakkında soru almak aklıma gelecek en son şey bile değildi.
Kafasını sallayıp hocaya döndü. Pek ders dinleyecek biri gibi durmuyordu ama bakışları karşıdaydı. Karşısına bakarken bir anda yeniden bana döndü. "Teneffüste aşağı ineceğim. Geldiğimde eşyaların burda olmasın."
Söylediği şeye karşılık yalnızca gözlerine baktım, o da gözlerini çekmeyince birkaç saniyelik bir bakışma yarışı sonucunda gözlerimi devirerek hocaya döndüm yeniden.
Ne kendimden ödün vermek istemiyorum ne de bu barzodan dayak yemek.
Çocuk gibi yer muhabbeti yapmak ya da ilk günden biriyle tartışmak istemiyordum ama bu barzonun yeri dışında boş olan tek yer en ön öğretmen masasının önüydü ve yanında gözlemlediğim kadarıyla çok konuşan ve en önde bile olsa tüm sınıfa yetişmeye çalışan bir kız oturuyordu. Bu yüzden yerime sahip çıkmalıydım. Aklıma gelen dahiyane fikir ise uyuyor numarası yapmaktı, sonuçta uyuyana yılan bile dokunmazdı dimi? Tamam bu laf böyle değil belki ama uyuyana bir barzo dokunmaz diye düşünüyorum.
Kafamı sıraya koyup kollarımın arasına aldığım yüzümü cam tarafına çevirdim. En azından gözlerimi kıpırdatsam bile görmezdi. Teneffüsün bittiğini anlatan zil sesiyle sınıf yavaşça dolmaya başladı. Tabi kafam hala sıraya gömülü olduğu için bunu seslerden anlamıştım. Yine sınıfı gürültülü erkek sesleri doldurduğunda, o ve gereksiz arkadaşlarının girdiğini anladım. Yanıma yaklaştığını adım seslerinden anlamıştım. Adım sesleri kesildi, "Hay sikeyim ya." diye bir mırıldanma duyduğumda biraz tedirgin olmuştum açıkçası.
Birkaç saniye sonra yanımda ufak bir hareketlenme sonrası yeniden adım sesleri duydum ve arkasından "Nereye lan?" diye bir bağırış. Sonra adının Mahmut olduğunu öğrendiğim barzo "Girmeyeceğim derse." dedi ve yeniden sessizlik oldu.
Ben kazandım!