Ben geldim! Bu sefer o kadar geç kalmadığımı umuyorum. İyi okumalar aşklar<3
*****
"Bunun gerçek olduğundan emin misiniz?"
"Bir peri, sihrin gerçek olduğundan mı şüphe ediyor?"
"Ama sihir-" deyip susuyorum. Claris'in haklı olduğunu bunca yıl sonra fark ediyorum. Gerçekten de dediği gibi cümlelerimin gittiği yeri hiç düşünmüyorum.
"Ne, perilere mi aittir?" diyerek cümlemi tamamlıyor Kalliope. Dudaklarımı büküp hafifçe başımı sallıyorum.
"Duyguların insanlara ait olduğu gibi mi?" diye ekliyor. Söylenecek çok şey var ama susuyorum şaşkınlığımdan. İnsanlar böyle konuşmamalılar. Perileri tehlikeli sularda yüzmeye zorlamamalı, böyle umut verici bakmamalılar. Cümlelerinin içinde 'seni anlıyorum.' rüzgârları esmemelidir. Ama yapıyorlar. Çünkü perilerin insanlar hakkında tonla kuralı olsa da insanların periler hakkında hiç kuralı olmadı. Tek bir tane bile.
"İlk önce limana bir baksam iyi olacak. Limana gidiyoruz Marin." Claris'in bilenmiş sözleri yumuşuyor Kalliope her adımı söylediğinde. Çok basit, adını sorduklarında Maria diyeceksin o kadar, huysuzluk etme.
"Orası kasaba yolu efendim." Yolunu değiştireceğini sanıyorum ama emin adımlarla yürümeye devam ediyor. "Öyleyse kasabaya Marin. Önüme geç ve rehberlik et." Sözleri bir emir keskinliği taşıdığı için önüne geçiyorum.
"Ama sahipsiz perilerin kasabanın bu kısmına inmesi yasaktı. Eğer ben rehberlik edersem kaybolacağız." diyorum gerginlikle. Rüzgâr hafif sert estiğinden sağa doğru yalpalıyorum.
"Ne korkaksın Marin! Kaybolmaktan güzel ne var?" Korksam da hafifçe gülümsüyorum. Cevap veriyor iç sesim. Bulunmak! Adını bile duymadığın yalnızlığının içinde kaybolmuşken birinin seni bulması ve adını, sanki senin değilmiş de onunmuş gibi sürekli bağırıp durması. Konuşmak istesem de susuyorum. Çünkü kaybolmayı seven biri hiç bulunmayı dileyecek kadar kaybolmamıştır.
Bir de lavanta tarlaları var. Naçizane.
"Şimdi, sanırım yeni kıyafetlere ihtiyacım olacak." Gözlerimi kısarak etrafta gezdiriyorum. "Orada bir dükkân var." diyorum işaret parmağımı uzatarak.
"Orada kadın kıyafetleri satılıyor peri."
"Evet."dedim neden öyle dediğine bir anlam veremeyerek.
"Yeni dediğimi duymadın mı? Zaten kadın kıyafetlerim var. Bu tarafa." Kalliope hızlı adımlarla ilerlemeye başladığında dediği gibi önünde durmak için hızla kanatlarımı çırpıyorum ama nereye gittiğimizi bir türlü göremiyorum. Rastgele uçmaya devam ederken kanadımdan tutulduğumda donakalıyorum. Kalliope'nin yaklaşık bir saat önce silkelendiğim omzuna geri yerleştirildiğimde çırpınmayı bırakıyorum.
"Gerçekten de kaybolmaya eğilimliymişsin peri. Yavaş ol."
Usulca başımı sallıyorum. Bir erkek giyim dükkânı için gülünç derecede küçük kapıdan içeri girerken Kalliope eğilmek zorunda kalıyor. Uzun boyu dolayısıyla erkek kıyafetlerinin üzerinde o kadar da kötü durmayacağını düşünmeden edemiyorum. Kapının önündeki çan iki kere çalmışken elimi hafifçe kaldırıp çana vuruyorum ve böylece çan bir kere de benim için çalıyor. Kalliope başını omzuna doğru çevirdiğinde beni görememesi için boynuna doğru yaklaşıp iyice siniyorum. Tanıştığımızdan beri bilmem kaçıncı kez gülüyor bu hareketimle. Oysa ilk kez keyifli geliyor. Gülmemek için omuzlarımı kulaklarıma kadar kaldırıyorum ama yine de gülümsüyorum sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Gökyüzü - Bir Peri Masalı
FantasyFantastik, romantik ve masalsı. Ağzınızda biraz kan, biraz da bahar tadı için...