Birinci Bölüm

39 8 22
                                    

23 Ocak 1863
New Orleans

Soğuk havanın dişleri kıracak şekilde titrettiği bu günde, etraf beyaza gömülmüştü. Kimilerinin içini huzur kaplarken, kimileri ise her yerin bembeyaz olmasından boğulurcasına huzursuz oluyordu.

Yük dolu nehir gemisi, Birlik kuvvetlerine ait savaş gemilerinin arasından usulca ilerlerken, çamurlu, geniş nehrin dalgaları sahte bir yorgunlukla kıyıya vuruyordu.

Nehrin ortasında demirli olan donanma gemilerinin büyük bölümü, şehirden ve onun kimi zaman düşmanlaşabilen halkından iki yüz metre kadar uzakta duruyordu.

Şehri kahverengimsi bir sis kaplamıştı. Havadaki nem, iskelede yandan çarklı nehir vapurunun gelişini bekleyen maviler içindeki müfreze askerlerini iyice bunaltıyordu.

Az sonra yavaş yavaş ilerleyip, Mississippi'nin liman şehriye birleştiği alçak rıhtıma dikkatle yanaştı. Vapur rıhtıma yanaşırken ağır halatlar devasa yılanlar gibi kıvrıldı, halat makaraları işçilerin bağırış çağırışları arasında gıcırdadı.

Seyahatlerinin bu son dakikasında yolcular, telaşla bavullarını toparlayıp karaya ayak basmak için koşuşturmaya başladılar.

Çocuk, eski püskü, neredeyse içindeki eşya yığınından patlayacak olan küçük valiziyle limana bakıyordu. Üstünde ona oldukça bol gelen bir gömlek ve yer yer yırtıkları olan geniş bir pantolon vardı. Kafasındaki şapka da ona çok büyük gelmişti. Vücudu adeta çamur banyosu yapmışa benziyordu.

Vapurun tüm yolcuları, New Orleans'a üşüşen zengin olma heveslilerinden, leş yiyicilerden, fahişelerden ve düzenbazlardan başkaları değildi.

Çocuk kahverengi gözlerini dikmiş, az sonra ne yapacağını planlamaya çalışıyordu. Nereden baksan 13,14 yaşlarında gibi gözüken çocuğun derin ve olgun bakışları hiç öyle göstermiyordu.

Yolcuların hepsi gemiden hızla inmek için birbirlerini itip kalmaya başladı, ne var ki birlik askerleri bu duruma el koydu.

Genç, hemen hasır valizini daha sıkı kavrayıp insanların arasından sızmaya çalıştı.

Her şey yolunda ilerlerken bir sağa bir sola sallanan valiz kısa boylu, uzun bıyıklı bir adamın ayağına çarpmıştı.

Genç bunu farketmemişti lakin adam onu durdurup komuşuncaya kadar.

"Bon sang!" diye çıkıştı adam. Güneyli aksanıyla fransızca konuşmuştu.

"Önüne bakarak yürü velet!" diye devam etti.

"Asıl sen önüne bak! Elimdeki koskoca valizi görmüyor musun?" diye atıldı delikanlı.

Adam bunun yanlışlıkla olan bir hata olduğunu düşünüp, bir özür beklerken çocuğun bu tavrı karşısında küplere binmişti. Sağ koluna yapışmış fahişesi, delikanlının küçümser bakışlarını üzerinde hissettiğinde yanındaki adama konuştu, "Tokatlasana şunu Alegron!"

Adam olduğu vaziyeti hatırladı, eğer acele etmezse önemli işini tamamlayamayacaktı.

"Boşver tatlım, hem bu daha çocuk! Eğer yetişkin olsaydı onu bir güzel pataklardım emin ol." dedi. Ve çocuğa göz ucuyla baktı,

"Bana bak küçük velet, benim adımı unutma, Alegron Brunelle. Yakında bu şehir benim olacak! O vakit, değil biri bana çarpmak, adımı ağızlarına bile alamayacaklar." diye tehdit savurarak yanındaki fahişesiyle beraber ortamdan uzaklaştılar.

Genç, adamın hayal dünyasının çok geniş olduğunu düşünerek kendi kafasında dalga geçti. Daha sonra vapurdan zor zahmet inerek iskelede durdu.

Rüzgarda Savrulan Alevler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin