Beşinci Bölüm

10 2 13
                                    

İnsanlar ölüyordu. Özellikle benim hayatımdaki insanlar daha çok ölüyordu. Sanırım buna alışmam gerekiyordu. İçime giren bu lanetle bir ömür yaşamaya mahkumdum. Sadece ben olmadığımı da biliyordum. Bir çok kişi buna mecburdu.

Gözlerimi Cole'a çevirdim. Solgun ve yorgun duruşunun ardında tepkimi merak eden yanıyla bana bakıyordu.

Ailemi katleden yanki sürüsünden biri öldü diye üzülecek değildim. Yani en azından üzülmemem lazımdı. Fakat Jason gerçekten iyi birisiydi. O çürümüş kan kokan hastanede günlerimin katlanilabilir şekilde geçmesinin tek sebebi olabilirdi. Neden bilmiyordum ama bana agabeyimi hatırlatıyordu.

Çavuş Jason'la bu samimiyetimizi kanıtlayacak uzun uzun anılarımız yoktu. Fakat ben yemediğim etleri o yesin diye onun tabağına koyabilirdim. Radyoda çalan oynak şarkıyla sadece onun yanında aptalca kendi kendime dans edebilirdim utanmazdım hiç. Çünkü bu dik duruşlu halimin altında yatan çılgını bir tek o tahmin edebilirdi.

Ben hasta bir insanla bu kadar özenli ilgilenebileceğimi asla tahmin etmezdim mesela. Tabi ki onu diğer odalardaki askerlerden farklı tutmuyordum ama hissediyordum, o dört duvar arasında en çok o anlıyordu beni.

Gözyaşlarımın gözümden süzülmesine izin verdim. Duygusaldım. Genelde bunu hep gizlemeyi başarırdım ama şuan gizlemem gerekmiyordu.

Yüzbaşı ağlamamı görmesiyle kaşlarını çattı. "Sakın ağlama küçük." yüzündeki saf ve yumuşak ifade çok güzeldi. Keşke hep böyle baksaydı.

Ellerimle gözlerimi sildim. Tekrar baktım Yüzbaşıya. Bu resmi üniformanın içinde asil duruyordu. "Eğer gitmek istersen, öğleden sonra St. Roch mezarlığına gömülecek. Seni götürebilirim." dedi.

"İstemiyorum." sade ve net cevap verdim.

Başıyla onayladı. Gözleriyle evin içini yokladı. Kimi aradığını biliyordum. Görüş açısını engellemek için kapıyı biraz daha kapattım. Gözlerimle 'eee' dercesine bir bakış attım. " Öyleyse gidiyorum. Dikkat et. " dedi. Yalan bir tebessümle onayladım. Ağır adımlarla faytonuna doğru  uzaklaştı. Bazen üzülüyordum şu Yüzbaşıya. Yalan yok eli yüzü düzgün adamdı. Susan gibi yellozla vakit harcıyordu.

Ayaklarımın uyuştuğunu hissediyordum. Üstüme yorgunluk çökmüştü sanki. Yorgunluk muydu yoksa ağır hüzün müydü çözemedim.

Merdivenleri çıkıp odama girdim. Tüm eşyalarımı valizden çıkarmıştım ama çıkarmadığım tek şey vardı. Harabe evimizden kurtarabildiğim tek şey olan annemin siyah uzun elbisesi. Beli büzmeli ve kolları balon şeklinde zarif bir elbiseydi. Benim aksime annemin dolgun bedeninde çok güzel duruyordu. Yanında siyah, kuğu tüyünden parçaları olan şapka da bir o kadar zarif gözüküyordu.

Saçlarımı tarayıp şekillendirdim, yanaklarımı mıncırdım, elbiseyi giydim ve şapkayı taktım. Sandığımdan daha çok yakışmıştı. Kendimi özümde hissetmeyi seviyordum.

Odamda biraz oyalanıp akşamüstü olmasını bekledim. Penceremden ahıra baktım. Amcamın faytonu buradaydı. Aklımda çılgın planlar vardı. Sonucu patlamazdı umarım.

Kapımı yavaşca açıp Susan'ın odasına baktım. Kapısı kapalıydı ve içeriden sesler geliyordu. Dikkatimi oraya verdim. Aptal kız iğrenç sesiyle şarkı söylüyordu. Bardakla odasına gitsem yeminle kırılırdı. Ayağımdaki ayakkabıları çıkarıp hızla aşağı indim. Calissa ve teyzem farklı odalardan birbirleriyle konuşuyorlardı. Muhabbetin ne olduğunu kavrayamayacak kadar stresliydim. Muhtemelen amcam uyuyordu. Kimsenin görmemesini umarak dış kapıyı açtım ve hemen sıvıştım.

Huhh görev başarılıydı. Sıra en kolayına gelmişti. Ahıra doğru yöneldiğimde David samanlarla slaj'ı  karıştırıyordu. Adım seslerimi duyduğunda arkasını döndü.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 08, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Rüzgarda Savrulan Alevler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin