İkinci Bölüm

22 4 11
                                    

Hayat bazı insanlara güçlü olmayı öğretir. Bazen insan istemeden ve farketmeden güçlü oluverir. Fakat bazıları ise ne zorluk görerek güçlü olurlar, ne de acı ve kayıplarla. İşte o insanlar ömürlerinin yarısına kadar rahat ve ferah yaşarlar. Fakat sonra zorluklar yavaş yavaş saplanır bedenlerine bir ok gibi. Ne yapacaklarını bilemezler. Sadece çaresizce acının geçmesini beklerler. Lakin daha önceden güçlü olan insanlar, çoktan çıkarıp o okları, yaralarını sarmışlardır. (Medyadaki şarkıyı lütfen dinleyin.)

Yaklaşık yarım saat geçmişti. Soğuk ikisinin de bedenlerini ele geçirmişken, bu çelimsiz zayıf Ron, bundan daha çok etkilenmişti. Soğuktan dişleri birbirine çarpıyor, bedenini elleriyle saramıyordu. Yüzbaşı bunu fark etmiş olacak ki, "Çok mu üşüdün?" diye sordu. "Biraz... Ama dayanırım."

Etraftaki sise rağmen iki katlı büyük sayılacak konaklar gözüküyordu. "Ron, buralar zengin mahalleleri, amcanın buralarda oturduğundan emin misin?"

"Tabi ki eminim Yanki! Daha önce gelmiştim."

"Peki öyle olsun."

İki dakika kadar sonra Ron, "Hah! İşte burası." diyerek işaret parmağıyla, diğerlerinden farksız, savaş sebebiyle bir o kadar yıpranmış bir konağı gösterdi. Genç adam her ne kadar inanmasa da bu çocuğun amcasının burada oturduğuna, bir yandan da çocuğun bu denli emin konuşmasında bir hayır vardır diye düşünüyordu.

Cole, Atını yavaşlattığında Ron hızla attan inip amcasının kapısına doğru koşmaya başladı, öyle ki hasız valizini unutmuştu. Yüzbaşı Cole, Atını ahırın yanındaki direğe bağladıktan sonra çocuğun valizini tuttuğu gibi kapıya doğru yürüdü. Ron kapıyı beş kere tıklatmıştı. En sonunda kuzeninin sesi duyuldu. "Geldim!" Kapıyı açtığında, kuzeni olan bu çocuğun korkunç halini görüp tiz bir çığlık atmıştı. Daha sonra yanındaki yakışıklı subayı görünce birden eliyle saçlarını düzeltmeye başlamıştı.

Cole, genç ve güzel bayanın karşısında derince yutkundu. "Merhaba bayan, bu küçük delikanlı sizi tanıdığını söylüyor. Umarım yanılmıyordur... Yoksa bu kadar yolu geldiğimize üzüleceğim." Susan şaşkınlıkla bir adama, bir çocuğa bakıyordu. Yalandan olan ama kimsenin anlamayacağı bir gülücük attı. "Ah Tabii tanıyorum, sadece onu burada beklemiyordum. Hey, görmeyeli baya büyümüşsün!"

"Gelmekle çok iyi etmişsin, Hoşgeldin fakat mühim bir mesele yok değil mi? Ee, Ro..." genç kız çocuğun adını söylerken duraksamıştı, bilmediğinden değil, yanlış bir şey söylemek istemediğinden.

Ron, kızın sözünü kesip devam ettirdi.

"Hoş buldum Susan, yalnız bir an adımın Ron olduğunu unuttun sandım." dedi uyarıcı bir ses tonuyla. "Unutur muyum hiç?" dedi ve duraksadı. "Aman tanrım Kusuruma bakmayın Albay, sizi içeriye davet etmeyi unuttum." dedi. ılık bir ses tonuyla. "Yüzbaşı... Yüzbaşı Cole Latimer." Diye düzeltti adam. "Ah Yüzbaşı buyurmaz mısınız?" dedi ısrarcı bir sesle Susan. "Bence Yüzbaşı çok yoruldu. Bir an önce evine gitmeli Beni bıraktığın için teşekkür ederim Yüzbaşı." dedi çocuk. Yüzbaşıyı yollama niyetindeydi. Çünkü daha fazla kuzeyli görmeye dayanamıyordu. Yüzbaşı ona yardım ettiği için ona minnettardı fakat bu kuzeylileri sevmesi ve ya affetmesi için bir neden değildi. Neticede Cole da onlar gibiydi.

Susan," Ahh! Ron, ne kadar da aptalım. Uzun yoldan geldin acıkmışsındır. Mutfağa git, Calista sana bir şeyler hazırlasın." dedi yapmacık bir tavırla. Ve devam etti, "Yüzbaşı lütfen, buyrun."

Cole, kadının ısrarcılığına ve bu denli istekli konuşmasına dayanamadı. Hem, uzun ve soğuk yoldan gelmişlerdi, ne olurdu sanki sıcak bir kahve içseydi.

Rüzgarda Savrulan Alevler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin