f) ciddi müesseseler ciddi davranış ister

942 103 63
                                    

Chan düşündü.

İkinci dönem başlamıştı, artık profesörü kendisinin okulda daha çok bulunmasını ve derslere eşlik etmesini istiyordu. Okulda her kafasını çevirdiği yerde aklındaki oğlanı görmek canını sıkıyordu.

Düşündü, okul değiştirmeyi, şehir değiştirmeyi, hatta ülke değiştirmeyi düşündü. Hafızasını hipnozla sildirmeyi düşündü. 

Çünkü gözleri her kontrol edilemez bir şekilde küçüğünün üstünde yerini aldığında aklını kaçıracakmış gibi hissediyordu. Seungmin'in, tanımadığı bir arkadaşının kucağında oturmasını kaldıramıyordu. Benim kucağımda oturmalıydı, diyordu içinden, gerisinde düşündükleri ise kesinlikle on sekiz yaşından küçükler için travmatize ediciydi. Engel olamıyordu, düşündüğü şeylerin farkına varır varmaz kendisini engelliyordu ama belirli bir partı beyni gibi anında açılıp kapanır şekilde çalışmıyordu.

Daha temiz bir dille söylemek gerekirse, Seungmin onu yokluğuyla bile erekte edebiliyordu.

Bütün bu olaylar silsilesinin sonucu ise Chan'ın kıskançlık, özlem, cinsel açlık, vicdan azabı, nefret ve daha sayamadığı birçok olumsuz duyguya ev sahipliği yapmasıyla sonlanıyordu. Aklını nasıl kaçırmasındı ki?

Derin bir nefes aldı ve yüzünü sıvazladı iki eliyle. Bir çıkış bulması gerekti, kendini bir şekilde bu duygulardan kurtarması gerekti ama garipliği sezen kardeşi hiç yardımcı olmuyordu kendisine. Felix'in merakını biliyordu, bir şeyi merak ederse onun hakkında her şeyi öğrenmeden araştırmayı asla bırakmazdı. Bu yüzden Chan ve Seungmin'in arasındaki gerilimi fark ettiği andan itibaren ikisine takmıştı kafayı.

Seungmin onlarda kaldığından beri tam on gün geçmişti. Tam on gündür Chan'ın gece uykuları kendisinden koşarak uzaklaşıyordu. Sebebi ise tabii ki aklından çıkmayı reddeden o kişiydi.

O gece dışarıda (belki de tuvalette) bütün rahatsızlığını attıktan sonra odaya geri döndüğünde, Seungmin'i uyurken bulmuştu. Yüzündeki ve yastığındaki izler Chan'a yaptıklarının etkisini açıkça göstermişti, Seungmin hakkında bir şeyi unutup duruyordu Chan.

Seungmin'in gerçekte kim olduğunu bilmediğini sürekli unutuyordu. Bunun yüzünden de fevriliğiyle kafasına göre hareket ediyor, Seungmin'e sadece güvenilmez bir insan gözüyle bakıyordu. O gece, Chan'ın kötü düşüncelerinin çoğunluğu birer birer yıkılmıştı. Oğlan acımasız değildi, soğuk değildi, duygusuz hiç değildi. Sadece bütün duygularını sakladığı için Chan onun bir şeyler hissedebileceğini görmezden gelebilmişti, saf nefretiyle yüzleştirmişti daha yirmi yaşındaki genci. Kendisini nereden baksa hatalı görmeye başlamıştı o geceden sonra. Seungmin'in yüzündeki yaş izlerinden sonra.

Oğlanın ağlayarak uyuyakalması o kadar dokunmuştu ki içine. Kendisine o kadar kızmıştı ki...

Ama yapabileceği bir şey yoktu. Özellikle profesörü gelip onu bu konu hakkında üstü kapalı bir şekilde de olsa uyarmışken, yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Özellikle Seungmin ona sayısız yalanla tanıtmışken kendini, yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Sahiden, Seungmin neden yalan söylemişti ona? Görüşmeden önce kendisinin asistan olduğunu bildiğini ve profesöre yaklaşmak için kendisini kullanmayı düşündüğünü kurgulamıştı aklında, o halde gerçek kişiliğini anlatması gerekirdi. Evlerine kalmaya geldiğinde, ilk baş başa kaldıkları zaman söyledikleri de aklını karıştırıyordu. Amacı kullanmak değilse neden yalan söylemişti? Anlayamıyordu.

Anlamak için yapması gereken tek şey Seungmin'le doğru düzgün konuşmaktı. 26 yaşındaki bir yetişkinin gayet yapabileceği bir şeydi iletişim kurmak. Fakat Chan konu Seungmin olunca bu yetisini yitiriyor, uzaktan izlemeyi ve varsayımlar yapmayı tercih ediyordu.

bang bang bang bang, chanmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin