Keyifle Okuyunuz 🌻
Medyada ki Şarkı : Gündoğarken- Gördüğüme Sevindim. 🌺
Yansımasına baktığı aynanın karşısında durup Neden diye sordu kendi kendine Zhan. Neden böyleyim? Neden bu ısrarım? Neden bu hislerim? Her iç çekişinde artan nedenleri yağmurla dolan barajlar gibi çoğalırken, her tekrarında biraz daha sessiz kaldı cevapları. Duyulmadı sesleri kalbinde ki kargaşanın sesiyle sağır olmuş kulaklarına.
Aksine baktı uzun uzun. Sanki geçen her gün de biraz daha yabancılaşıyordu gördüğü yüze. Biraz daha uzaklaşıyordu kendinden. İnsan kendini tanımaz mıydı? Zhan tanımıyordu kendini. Tanıyamıyordu. O kadar batmıştı ki karanlığa göremiyordu kişiliğini, ruhunu, kendini.
Son zamanlarda garip davranıyordu aynada gördüğü kişi. Bir kere biri uğruna gülümseyebiliyordu. Gülümsemek hep imkansızdı onun için.
Sonra nefretle baktığı, çirkin gördüğü her şey tepetaklak olmuştu. Artık nefretle bakmıyordu onlara. Çirkin görmüyordu. İçkiyi düşünen hatta kanaatince içkiye tapan aklı bir çift siyah inci de esir düşmüştü. Memnundu esirlikten. Yine olsa yine o bir çift siyah inciye esir olurdu biliyordu.
Derin bir nefes alarak gözlerini yansımasını gösteren aynadan çekmiş yatağının üstüne saman yığını misali attığı kıyafetlerine bakmıştı. Hem şık hem de sade görünmek adına talan ettiği giysilerinin arasından içine sinen bir kombin bulamamış olmak sinirlerini bozuyordu. Derin bir nefes alarak kıyafet yığınını yeniden eşelemeye başladı. Düzgün istediği gibi bir şeyler bulmalıydı. Olmadı satın alması gerekecekti.
Her gün böylesine uğraşmasına, bu kadar derin düşünmesine gerek yoktu aslında. Yibo bir kere bile doğru dürüst incelememişti onu. Ama yine de en güzel, en düzgün haliyle görünmek istiyordu ona. İlgisini çekmek, bakışlarını üzerinde tutmak istiyordu. Neden bu kadar uğraştığını da bilmiyordu. Başka zaman olsa düzgün görünmek için kılını bile kıpırdatmazdı. Fakat Yibo başkası değildi. O yüzden de düzgün görünmeliydi.
En sonunda defalarca kez eşelediği kıyafet yığınından aklına yatacak gibi duran bir şeyler seçmişti.
Oduncu gömleği, kahve rengi kumaş bir pantolon, siyah ince bir kemer ve ince kahve rengi bir palto. Seçtiklerini kıyafet yığınından ayrı olarak dolabının açık kalmış kapağına asmıştı.
Kısacık saçlarını düzelttiği, kıyafetini defalarca kez değiştirip en sonunda askerden kalan alışkanlığıyla giydiği beyaz atletin üstüne geçirdiği kırmızı ve soluk yosun yeşiline sahip oduncu gömlek, bacaklarına geçirdiği bol kahverengi kumaş pantolonu ve pantolonun kemer kısmında takılı olan gümüş cep saatini pantolonun cebine atmış aynada ki kendine tatmin olmuş bir yüzle bakmıştı. Tam olarak istediği gibi görünüyordu.
Cebine attığı gümüş saat ona ölen büyükbabası tarafından verilen son hediyeydi. Onun hatırasını yaşatmak adına keyifli olduğu günlerde kullanmaya devam ederdi. Siyah botlarının iplerini muntazaman bağlamış son olarak ta kahve rengi ince kumaşlı paltosunu üstüne geçirmişti. Telefonunu ve cüzdanını alıp evinden çıktı.
***
Güneş masmavi gökyüzünde yükselmiş şehrin sokaklarını aydınlatırken kimsenin olmadığı kaldırımda elleri kahverengi paltosunun cebinde, ağır adımlar atarak yürüyen Zhan, bir haftadır gittiğinde onu gözlerini devirerek karşılayan orta yaşlı polis memuruna selam vermişti.
" Yine mi sen? Ziyaretçi kartını senin adına falan bastıralım. Tanrı' nın her günü buradasın. "
Adamın her gün onu gördüğünde hiç vazgeçmeden yaptığı serzenişe gülmüş istemeye istemeye uzattığı ziyaretçi kartını almak için elini cebinden çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Meskenim Dağlardır.
FanfictionAslında çok başkaydı hikâyeleri. Dolambaçlı yolları, sokak araları, ince uzun karanlık yolları çok başkaydı. Zıtlığın vücut bulmuş halleriydi onlar. Lâkin, gökler biliyordu ya gittikleri, koştukları, yürüdükleri her yol yine birbirlerine çıkacaktı...