Keyifle Okuyunuz 🌻
Medyada ki Şarkı: Arhai - To Jasmine 🦋 / Suvai- Mavi Kanatlı Uçurtma ☁
İki Hafta Öncesi.
Göğsüne annenin kucağına, toprağın koynuna sığınır misali sığınarak gözlerinde ki yaşları düşüren yaşlı adamın titreyen sırtını şefkatle okşamıştı Yibo. Bazı acılar vardığı onun da bildiği şefkatle geçerdi. O yüzdendir ki göğsüne sığınmış yaşlı adama şefkatini vermek istemişti.
Üniformasını ıslatan yaşlar dağlardan düşen kayalar kadar ağır hissettiriyordu. İçinde ki kara kutusuna sakladığı tüm acısını, tüm yasını serbest bırakmıştı yaşlı adam. Yorgun acısı kaburgalarının ardında gümbürdüyor ruhunu eziyordu.
Yaşadığı bu an binlerce hatıraya denk geliyor, büyüdükçe büyüyordu. Zhan hiç yaş dökmeyen gözleri sonunda yağmurlarını kestiğinde sığındı genç polisin kucağından geriye çekilmişti. Akıp giden yaşlarıyla beraber içinde ki yüklerde gözyaşlarında kaybolmuştu. Derin titrek bir nefes alarak yaralı elini pantolonun cebinde ki gümüş saatine atmıştı. Saati açıp zamana bakarken, güya bugün keyifli bir gün olacaktı diye geçirdi içinden. Gümüş saati yeniden cebine atıp oturduğu sandalyeden kalkmıştı. Yüzünde kuruyan yaşları in bıraktığı izler yanarken yüreği sızlıyordu. Koca bir boşluk açılmıştı sanki bedeninde. İpleri kopmuş kukla gibi hissediyordu kendini Zhan.
" Ben gidiyorum çocuk. Daha fazla kalamam burada. Bugün evine tek başına gitmelisin. Göğsüne sığınmama izin verdiğin için teşekkür ederim. "
Yibo' nun yüzüne bakmadan söylemişti bunları. Bedeninde açılan boşluğu görsün istemiyordu. Ruhunu kurutan ızdırabı saklamak istiyordu ondan. Arkasına bakmadan karakoldan çıkıp gitmişti.
Genç polis giden adamın arkasından geniş sırtı kaybolana kadar bakmıştı. Geride bırakıldığını dışlandığını hissetmişti. İlk kez yaşlı adam çok uzak gelmişti gözlerine. Onu tanımadığını bilmediğini hissetmişti. Düşündüğün de yalnızca adını mesleğini ve konuşkan biri olduğunu biliyordu yalnızca. Hem çok yakın hem ulaşılmazdı. Tıpkı gökyüzü gibiydi Zhan. Kendini her şeyi bilmek isterken bulunca içine derin bir ürperti düştü. Farkındalığıyla her zerresi titremeye başlamıştı. Ok gibi fırlayıp kendini lavaboya atmıştı.
Genç polis girdiği lavaboda elini yüzünü yıkadıktan sonra aynadaki aksine gözlerini dikmişti. Bir kaç dakika önce neler olduğunu tam olarak idrak edememişti. Yüzüne defalarca su çarpmıştı. İçine yerleşen ürpetiden yaşadığı farkındalıktan kurtulmak için çabalamış fakat başarısız olmuştu. Zhan hiç kimsenin yapamadığı gibi ruhuna kalbine dokunuyordu. Bu onu hem korkutuyor hemde canlı tutuyordu. Yaşlı adam aklında yer edinmişti artık. Gitmeye de niyeti yok gibiydi. Yibo onu tanımak isterken buldu yüreğini.
Tutamadığı yasına kollarına sığınıp göğsünde bir çocuk misali ağlayan adamın omuzlarında ki yükünden korkmuştu Yibo. ' Bir insan bu kadar acıyı nasıl taşıyabilir yüreğinde? Akılı kalbi kaldırabilir mi bunca ızdırabı? ' diye geçirdi içinden. O yaşlı adamın döktüğü gözyaşlarıyla ıslanmış üniformasına kaydı bakışları. Taşıdığı gözyaşlarının bile ağırlığı olduğunu düşündü genç polis. Derin bir nefes alarak aklını bugün olanlardan uzaklaştırarak lavabodan çıkıp işinin başına dönmüştü.
****
Geçmiş peşini hiçbir zaman bırakmaz insanoğlunun. Peşi sıra giden tren vagonları gibi peşinden gelir. Zihnine mıhlanmış anılarında, aldığın nefeslerinde, gördüğün insanlar da gözünün değdiği sesin ulaştığı her yerde olabilir geçmiş. Sinsi bir yılan gibi sürünür saldırmak için avcı gibi doğru anı kollar. Ne kadar koşsan da kaçmadığın hapishane, ne kadar uğraşsan da aşamadığın bir yokuştur geçmiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Meskenim Dağlardır.
FanfictionAslında çok başkaydı hikâyeleri. Dolambaçlı yolları, sokak araları, ince uzun karanlık yolları çok başkaydı. Zıtlığın vücut bulmuş halleriydi onlar. Lâkin, gökler biliyordu ya gittikleri, koştukları, yürüdükleri her yol yine birbirlerine çıkacaktı...