6. Kısım
Cadı kaçmayı başarmıştı. Dryn ise cadının oğluna bakıyordu. Biraz sonra ayakkabılarına doğru bir kan hareketlenmesi oldu. Yerdeki cesetten akan kanlar genç adamın etrafına yaklaşınca pıhtılaşıyordu hem de anında. Dryn yerde duran kan gölünden uzaklaşıp arkasında duran aynadan kendisine bir baktı. Biranda karnına bir ağrı saplandı, kalbi deli gibi atmaya başladı ve gözleri karardı. Aynada vücudundaki damarların neredeyse tamamına yakınından resmen lav akıyordu. Buna gözlerinin çevresi de dâhildi.
“Ölümsüz olmak bana ne yarar sağladı? Yerde yatan bir ceset ve korkunç bir görünüme sahibim. Bunların bana ne faydası var? Hohenheim aslına bakarsan sen bir korkaksın biliyor musun? Bu işi yapamayacak kadar korkak.” Dedi kendi kendine genç adam. Eve gitmek istiyordu ama ne için evde kimse olmadıktan sonra oraya ev demenin ne manası vardı. Anlamıyor ve aklı karışıyordu. Dışarı çıktı. Elindeki baltayı sırtındaki kalın deri kemere sabitledi ve evinin yolunu tuttu. Orası her ne kadar kimse olmasa da gidebileceği tek yerdi.
Eve yaklaşmıştı. Evin kapısında birisi oturmuş Dryn’ı bekliyor gibiydi. Genç adam iyice yaklaşınca anladı ki oturan kişi Lucas’tı. Lucas, genç adamın çok küçük yaşlardan beri tanıdığı tek dostuydu. Kendisi kuzey bölgesindeki geçitlerde yaşıyordu. Dryn evi ise ülkenin daha güney kısımlarında yer alıyordu. Dryn iyice yaklaşınca Lucas onu fark etti. Elindeki sigara benzeri tütün ürününü son kez içine çekti ve biraz ilerideki küçük su göledine fırlattı. Genç adam elini uzattı ve Lucas onu bileğinden yakaladı. Kendine doğru hızla çektiği iri cüsseli dostunu kendi bedenine çarptırdı ve Dryn’a sertçe sarıldı. Dudakları titreyen Lucas ne söyleyeceğini sanki günlerce sürekli çalışmış gibi söylemeye başladı. “Cadı… Cadının oğlu onları öldürdü. Üzgünüm…” Lucas’ın sarıldığı genç adamın nefes alışverişi hızlanmaya başladı. Dudakları büzüldü ve gözleri yaşarmaya başladı. Gözleri ailesini görüyordu. Babasını, Bayan Mathson’ı, ablası Enola’yı ve Lucy’i… genç adam daha fazla dayanamadı ve gözleri yaşarmaya başladı. Tam o sırada ailesinin katlediliş sahnesi belirdi gözünde. Duygusallığı bir anda öfkeye dönüştü. Tüm bunlar olurken Lucas genç adamdan uzaklaşmıştı çünkü Dryn alev gibi sıcak olmuştu. Genç adamın gözlerinden deli gibi buhar çıkıyordu. Ağlarken damlattığı her gözyaşı, gözünün etrafındaki lav gibi bir şeyin geçtiği damarlarda buharlaşıyordu. Lucas ne yapacağını şaşırmış vaziyette arkadaşına bakıyordu. Dryn ise dişlerini ve yumruklarını sıkmış evine bakıyordu.
Lucas dayanamayarak “Ben buradayım dostum, artık sakin ol” dedi. Cümlesinin sonundaki son üç kelimeyi bağırarak söylemişti. Genç adamsa bunları duyunca birden kendine geldi. Ellerini yüzüne götürdü ve gözlerini silmeye çalıştı. Vücudu artık sıcak değil, normal bir insanınki gibiydi. Lucas heyecanına yenik düşmüş ve yere çökmüştü. Dryn onu gerçekten çok yakından tanıyordu. Ve ona saygı duyuyordu, fikirlerine de önem veriyordu. Yerde baygın yatan dostunu sırtına aldı ve evinin kapısını açtı. İçerisi temizlenmişti. Gerçekten evi temizlemişlerdi. “Bu kesin senin başının altından çıktı Lucas” dedi ve dostunu kanepeye yatırdı. Üzerine bir şeyler örtmek için yukarı çıkmaya gidiyordu. Merdivenlerden çıkarken arkasını döndü ve dostuna bakarak “Keşke daha önce gelseydin” dedi. Merdivenlerin sonuna geldiğinde üzerindekileri çıkardı. “Gelmişken üzerimi de değiştireyim bari” diye düşünüverdi. Sırtındaki kalın deri kemeri ve baltasını çıkarıp askılığa astı. Ardından üzerindeki gömleği çıkarttı ve askılığın yanına bıraktı. Koridorun içi biraz karanlıktı fakat kendi odasındaki kapının altından ışık süzmesi koridoru azda olsa aydınlık kılıyordu. Dryn normal birisine göre iri ve kaslı olan vücudunu odasına doğru yönlendirdi. Kapının kolunu yavaşça indirdi ve kapıyı açtı. Odaya doğru bir adım atmıştı ki onu gördü. Karşısındaki pencerenin önünde durmuş elinde birkaç çeşit çiçek ile genç adama bakıyordu. Dryn ne diyeceğini şaşırmıştı. Derin bir nefes aldı ve sertçe yutkundu.
Kız genç adama bakıyordu fakat Dryn yüzünü yerden kaldırmıyordu. Kız, ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan genç adama doğru konuşmaya başladı. “Üzgünüm yaşananlar için fakat seni bu durumda yalnız bırakamazdık, bu yüzden Lucas, Emily ve ben evini temizledik ve artık burada senle kalacağız, tabi senin içinde bir sakıncası yoksa ”dedi. Şaşkın bir ifadeyle kıza bakan Dryn “Elbette sakıncası yok fakat eğer bu yarı çıplak bedenime biraz daha bakarsan çok fazla sakıncalı durum ortaya çıkabilir” deyiverdi gülümseyerek. Kız biraz mahcup bir halde “Çok çok özür dilerim dikkat etmedim” dedi ve dışarı çıktı. Dryn derin bir nefes aldı ve kapıyı kapattı. Ardından “Nicole” dedi. Sessizce ve özlemle.
Üzerine bir şeyler giyip aşağıya indi genç adam. Lucas hala uyuyordu. Nicole ise pencerenin önündeki masaya oturmuş. Dryn’a bakıyordu. Genç adam Nicole’a doğru yaklaştı ve tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Önce birbirlerine baktılar ve ikisi de aynı anda söze başladı. “ “Nasılsın?” “ dediler ve genç adam eliyle kıza öncelik tanıdığını gösterircesine bir hareket yaparak sessizliğe boğuldu. Nicole tekrar başladı sözlerine “Ben… İyiyim fakat seni bu durumda görmek beni üzüyor” sözlerini suratını asarak tamamladı genç kız. Dryn hala sessizdi. Kız biraz sonra “Ailen… Onları kaybetmene gerçekten üzüldüm ama bil ki bundan sonra biz hep seninleyiz” diyerek sessizliği bozdu. Dryn’ın suratı masaya bakıyor ve çok üzgün hissediyordu. Yüzü düşmüş ve kendini toparlayamıyordu. Bunun farkında olan Nicole ellerini uzatarak genç adamın ellerini yakaladı. Dryn’ın elleri artık Nicole’ün avuçları arasındaydı. Genç adam biraz heyecanlanmıştı. Çünkü karşısındaki kız tanıdığı en güzel ve en zeki kızdı. Yumuşak elleri, aynı sözleri gibiydi. Gözleri yeşildi, tıpkı ormanlar gibi. Saçları ise güneş kadar sıcak bir sarıydı. Genç adam sanki bir anda cennete gelmiş gibi hissediyordu. Karşısında bir melek vardı sanki. Bütün bu hayaller içerisindeyken evin kapısı açıldı. Elinde birkaç torba sebze ve et bulunan Emily geldi. Nicole, Emily’i görünce genç adamı tutan ellerini hemencecik çekti ve ayağa kalktı. Emily biraz şaşkındı olanlar karşısında çünkü Nicole’ün zaten bir sevgilisi vardı ve bu gördüğü manzaradan da kötü bir anlam çıkartmıştı.
“ İstersen sana biraz yardım edeyim” dedi Nicole. Emily hala az önce gördüğü manzaranın etkisinde kalmış olana bitene bir anlam yüklemeye çalışıyordu. Sonra birden irkilerek “ Etleri sen alsan biraz yoruldum da ” deyiverdi. Onlar paketleri mutfağa taşırlarken Dryn ise şoka uğramıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. “ Ne yani bu kızın bir sevgilisi var öyle mi? Peki ya neden ellerimi tuttu? Neden beni kendine yakın hissettirdi? Benim içimde ona beslediğim ne olabilir ki?” …