1. Kısım

126 6 0
                                    

                Saat gece yarısını henüz geçmişti. Enola uyandı. Odasının diğer ucundaki mumu yaktı. Odası loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Gözlerini 2 katlı evinin penceresinden dışarı dikti. Etraf çok karanlıktı ve sessiz. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibi… Babası, annesi erkek ve kız kardeşini kontrol etmek amacıyla evde gezinmeye başladı. Herkes uyuyordu. İçi sanki rahatlamış gibiydi. Neden böyle hissediyorum dercesine birkaç dakika duraksadı. Sonra tekrar çatı katına çıktı ve çatıya tırmandı. Hava açıktı, yıldızlar ve ay her zamanki gibi parlıyorlardı. Enola boylu boyunca çatıya uzandı ve kollarını kafasının arkasına koydu. Saatlerce bu şekilde durup öylece gökyüzüne baktı. Bu gece çok garip hissediyordu sanki yarın bir şeyler olacak gibiydi. İçini belli belirsiz bir heyecan kaplıyordu.

                Şafak sökmek üzereydi. Güneş ufukta kendini yeni yeni göstermeye başlamıştı. Enola çatıdan inip odasına girdi. Yatağına uzandı ve “umarım bugün kötü şeyler olmaz” deyip gözleri kapadı. Aradan birkaç saat geçmişti. Annesinin sesiyle uyandı. “Enola… Uyandın mı tatlım?” Enola ise yüzünü buruşturarak “Hâlâ uyuyorum” dedi. Annesi “Şaka yapmayı bırak da yanıma gel sana ihtiyacım var” Enola yatağında doğruldu ve “Biraz bekle geliyorum” dedi. Enola 24 yaşında bir kızdı. Kendisi uzun ve kahverengi saçlı birisiydi. Gözleri ise masmaviydi. Suratı genelde asıktı. Aksine annesi Bayan Mathson ise çok güler yüzlü ve nazik bir insandı. Babaları Bay Mathson ise tam otoriteli bir aile babasıydı. En küçük ve tek kız kardeşi olan Lucy ise çok sevimli, neşeli ve olumlu birisiydi. Lucy’nin erkek kardeşi aynı zamanda ise ikizi olan Dryn ise çok sert mizaçlı bir tipti. İkizler 16 yaşındaydılar. Kahvaltı vaktiydi ve Bayan Mathson onlara sesleniyordu. ”Enola, Lucy, Dryn…” sonunda Bay Mathson da dâhil olmak üzere herkes uyanmıştı. Kahvaltı sofrasını hazırlayanlar evin kız takımıydı. Bay Mathson ise çiftliğindeki tavuklar yumurtlamış mı diye bakmaya gitmişti. Dryn ise mutfağa kadar inip bir şey yemek istemiyorum dercesine bir hareketle yukarı odasına geri çıktı. Neyse ki Dryn hariç herkes kahvaltı yaptı.

                Az sonra kapı çalındı. Gelenler ikizlerin sınıf arkadaşları, aynı zamanda komşularıydı. Birlikte okula gitmek için sabahın bu saatlerinde her zaman bu eylemi gerçekleştirirlerdi. Lucy hazırdı o hemen çıktı. Dryn ise ağır ağır merdivenlerden indi, çantasının bir cebine mutfak masasından aldığı büyükçe bir elmayı alıp koydu. Sonra çantasını sırtlayarak evden dışarı çıktı. Lucy okulunda çok başarılı birisiydi. Her zaman birinci olabilmek için elinden geleni yapar derslerini de hiç aksatmazdı. Aksine Dryn ise tam bir fiyaskoydu. O hiç ders çalışmaz mecbur olmadıkça da sınavlar katılmazdı. Dersleri iyi olmasına rağmen her zaman tembelmiş gibi görünürdü. Dryn okulun korkulan yüzüydü. Pek çok kez kavga etmişti. Lucy bu konuda onu hep uyarırdı ama Dryn hep bildiğini okurdu. O yalnız yaşamayı ve yalnız takılmayı seviyordu. Aksine Lucy ise takım insanıydı ve sosyal ruhlu birisiydi.

Sonunda okula vardılar. Dryn kardeşinin çantasını sırasına koydu ve kendi oturduğu sıraya doğru gitti. Çantasını sırasına koydu ve kafa dinlemek için okulun en üst katına çıktı. Her zamanki gibi küçük ve üstü camla kapatılmış ufak bir odacığa girdi. Burası onun okulda sevdiği tek yerdi. Aslında depo olarak kullanılıyordu fakat kimse üst katlara malzeme çıkarmak istemediğinden burası bir hayli boştu. Dryn burayı kafasına göre düzenlemiş ve temizlemişti. Odacığın kapısının kolunu tutmuştu ki kapı kendiliğinden açılıverdi. İçeride Kargalar adı verilen okulun en serseri ekibi vardı. Dryn’ı bekliyorlardı belli ki. Dryn kapıyı sonuna dek açtı ve derin bir nefes aldı. “Sakıncası yoksa leşçil hayvanları dışarı alabilir miyim?” Kargaların başı olan Neck: “Seni bekliyorduk içeri gelsene” dedi. Dryn üzerindeki ceketi çıkartıp eline aldı ve içeri girdi girerken şunları söylüyordu “Burası için önceden anlaşmıştık öyle değil mi bodrum katı size burası ise bana aitti ve birbirimizin yerlerine böyle habersizce girmeyecektik” Neck biraz sinirlice “Tartışmaya gelmedik sadece bir sorun var onu konuşmak için buradayız” dedi. Dryn sözlerine devam etmesi gerektiğini söylercesine bir hareket yaptı. Neck anlamışçasına başıyla onayladı ve devam etti “Kasabaya bir cadı geldi umarım haberin vardır yoksa bile artık var. O cadının birde oğlu var ve oğlu artık bizim okula gelecek. Bu konuda bize yardımcı olmalısın yoksa sen bile o cadının oğluyla başa çıkamazsın.” Son kelimeleri yutkunarak ve zorla çıktı boğazından. Dryn bir an için endişelendi ve “Ne yapmamız gerekiyor?” dedi. Neck ayağa kalkıp Dryn’a yaklaştı ve “Okul bitiminde bizimle sülfür kayasının orada buluş, karanlık basmadan önce cadının evine gideceğiz ve onlar o eve taşınmadan evi yakacağız” dedi. Dryn’ın gözleri birkaç saniyeliğine gökyüzüne baktı ve “Tamam orada olacağım. Fakat sorun şu hâlâ neden benden özür dilemiyorsun. Nasıl olsa sen anlaşmamızı bozdun.” Son cümlesini biraz aşağılarcasına söyledi. Neck dizlerinin üstüne çöktü ve kafasını Dryn’ın diz kapağına değdirerek “Senden özür dilerim” dedi. Dryn bu işi sevmiyordu ama bu aptalları adam etmek için bunu yapmak zorundaydı. Son kez gökyüzüne baktı ve dışarı çıktı. Ardından “Beni sakın bekletmeyin” dedi ve merdivenlere yönelip aşağıya indi.

DRYN- Karanlık (Darkness)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin