Güzel birini görürsün, büyülenirsin ya hani; masal kitabından fırlamış gibi, dersin. Gerçek olamayacak kadar güzel ama gerçekliğe fırlatılmış ve güzelliğini yok etmeye yemin etmiş bambaşka bir yere fırlamıştır işte.
Hastanenin arka bahçesinde karşısında ki ağaca yazılı isimleri okuyan minik Aylin'in de bir masal kitabından fırlamış olduğunu düşünürsek hayat onun için acımasız oyunlarını sergilemiş demektir. Sapsarı uzun dalgalı saçları, masmavi kocaman gözleri, ince minik dudakları, yüzünde ki gülümsemeyle masallarda ki bir peri kızının andırırken hayatın ona çizmiş olduğu kader bu kadar güzel değildi ne yazık ki.
Kansere yakalanan minik Aylin aylar önce hastaneye yatırılmış kemoterapi görürken vaktinin tüm boş anlarını bahçede geçirirdi. Her zaman baktığı ağacın tam önünde saatlerini geçirirdi.
"Aylin." Kendisine seslenen Asuman hemşireye tepki vermeyen Aylin düşünceliydi. Sekiz yaşında ki birinin, bir çocuğun düşüneceği tek şey oyunlar olmalıyken Aylin bir yetişkinden bile olgun düşünen biriydi.
"Hava soğuyor Aylin, içeriye girmelisin." Asuman hemşire Aylin'in yanına gelip onun baktığı yere baktığında anında gözleri doldu. Aklına gelen anılar bir bir gözlerinin önüne sıralanırken minik Aylin'in aklındakileri de az çok tahmin edebiliyordu.
"Alp ve Şira kim Asuman hemşire?" Aylin'in yanına oturan Asuman hemşire onu kendine çevirerek güzel yüzüne baktı. Onunla aynı kaderi paylaşan iki insanın hikayesini ona anlatmalı mıydı ki?
"Aylardır buradayım ama tek bir kişiden bile duymadım isimlerini. Neden bu ağaca kazılılar? Kim kazımış?" Asuman hemşirenin buruk gülümsemesi yüzünde ki yerini alırken tatlı bir ses tonuyla konuştu.
"Ben kazıdım."
"Yaa öyle mi? Söylesene Asuman hemşire kim onlar?" Aylin'in merakı her geçen dakika daha da çok büyürken yüzünde ki heyecanda ona eşlik ediyor gibiydi.
"Onlar... Onlar bu hastanenin destanı. Alp bu hastanede aynı senin gibi biriydi. Birgün Şira ile tanıştı. Bir şiirle ortak oldu kalpleri. Bir cümleyle başladı aşkları. Ama hani demiştim ya sana ancak namı kalan aşklar destan olur diye…" Aylin'in yüzünde ki gülümseme silindi birden.
"Yani öldüler öyle mi?" Kalbine bir acı yerleşti. Minicik kalbi olması gerekenden çok daha fazla bir acıyla doldu.
"Ama ikiside çok mutluydu. Hem ayrılmadılar ki, kavuştular." Daha fazla orada durmak istemeyen Asuman hemşire ayağa kalkarak Aylin'i de kaldırdı. "Hadi içeriye girelim. Sana Şira'nın defterini vermemi ister misin?" Heyecanla başını salladı Aylin. Öylesine merak ediyordu ki onları. Kim bilir neler yazmıştı Şira. Hem bir şiirden bahsetmişti Asuman hemşire. Neydi ki o şiir? Ne anlatıyordu? Dinleyebilir miydi ki acaba?
Fazlaca heyecanlandığı için halsiz düşen bedeni sarsıldı Aylin'in. En ufak bir heyecan bile ufak ufak solduruyordu can bulmaya çalışan bir çiçeği. Aylin, her geçen gün biraz daha solup giderken kalbinde Alp ve Şira'nın destanı yankılanıyordu. Belki henüz bir çocuktu ama her şeyin farkındaydı. Ölüyordu. Biliyordu bunu ama mutluydu. Kim bilir belki onların yanına giderdi.
°°°
Alp ve Şira hakkında yazmayı özlemişim...
Sizde merak ediyor musunuz Şira'nın defterini?
Belki birgün onu da yazarım. Kim bilir?
Özlediniz mi? Hatırlıyor musunuz?
Sizde severek eksilip bir o kadar da tamamlıyor musunuz birbirinizi onlar gibi?
Severek eksilelim biraz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevişmek De Eksilmekmiş Biraz
Nouvelles••• ya işte öyle palyaço, diyorum ki; bunu da yeni öğrendim, sevişmek de eksilmekmiş biraz... •••