sekiz

585 63 33
                                    

Chanyeol P.O.V

Eylül sonuydu ve havadaki soğukluk sinir bozucu olmuştu, yatağımda uzanırken titriyordum. Tavana bakarken iki ayağımı da yere koydum, halı çıplak ayak parmaklarımın arasına giriyordu.

Telefonumdan saate baktım; saat gecenin onuydu ve şaşırtıcı bir şekilde uyanık hissediyordum. Uykum gelmediğinden ne yapacağımdan emin değildim ama sonra yatak odamdan çıkıp koridora yöneldim.

Televizyonumuzdan gelen gürültüyü duyabiliyordum, babamın gerçekten de hala uyanık olduğunu zihnime not ettim. Koridorda parmak uçlarımda yürüyordum, küçük çocuk olduğum zamanları anımsadım, karanlık koridorda ailemin rahat yatağında sığınacak bir yer aramak için yine böyle yürüyordum.

O güzel zamanlarımız, babam beni küçümsemeye başlamadan önce ve annem kendi başına düşünebilecek kadar güçlüyken ki zamanlarımızdaydı.

Koridorun sonuna vardım, kafamı solmuş beyaz duvarların arkasından babamı görebilmek için uzattım, herhangi bir şekilde onunla karşılaşmak istemiyordum. Tanrım, ne kadar ironikti. Okuldaki herkes benden korkarken (belki Baekhyun değil), evde yatağın altındaki canavarlardan korkan ve babası ona bağırdığında ağlayıp yerine sinen küçük çocuğa dönüşüyordum.

Dikkatlice bir ayağımı diğerinin önüne koydum, sessizce babamın beni rahat bırakması için dua ediyordum.

Ama sanırım o kadar şanslı değildim.

"Sikeyim kim o?" Homurdandığında hemen hareket etmeyi bırakmıştım, görünüşe göre sadece sesiyle felç olmuştum.

Ona meydan okumamam gerektiğini bildiğimden, sesim hafifçe titrerken konuştum. "Ben-benim. Baba. Seni rahatsız ettiğim için özür dilerim.."

Kanepedeki yerinden kalktı, mantıksız bir öfke nöbeti içindeyken dibime kadar geldi. "Seni küçük bok parçası. Buna nasıl cüret edersin?"

Ne hakkında konuştuğunu bile bilmiyordum, yumruğunu kaldırırken vücudumdaki tüm kaslar bana hareket etmem için bağırıyordu - ama delici bakışlarıyla ayaklarım yere sabitlenmişti.

Karnıma bir darbe indirdiğinde, yumruğunun gücü beni  rüzgar gibi savurdu ve bir yığın halinde yere yığıldım. Tekrar mideme tekme attığında nefesim tıkandı, çaresizce nefes almaya çalışıyordum.

Vücuduma darbe üstüne darbe indirirken, travma en az on dakika sürmüştü ve ben işe yaramaz hale gelmiştim, sadece arada sırada acıyla inliyordum ya da "Lütfen dur" ya da "Özür dilerim" gibi yalpalayarak yalvarıyorum.

Benimle işini bitirdiğinde kendimi yerden kaldırdım, sonra bir anda dizlerimin zayıfladığını hissettim ve bir kez daha yere düştüm. Garip bir şekilde, içimdeki duygusal yıkım, vücudumu yaralayan birçok izden daha kötüydü. Kendimi ona ne olduğunu ve bunu bana nasıl yapabildiğini merak ederken bulmuştum.

Ağrımın neden olduğu pus içinde, ön kapımızdan tökezleyerek çıktım, birkaç metrede bir ayağım takılıyor ve sadece bilinçaltımın teselli bulacağıma inandığı yere gidiyordum.

Birkaç dakika içinde isimsiz hedefime varmıştım. Burası son derece tanıdık geliyordu, aniden tam olarak nerede olduğumu anladım. Parıldayan iki araba ve mükemmel bir şekilde boyanmış beyaz çitli bir ev bana bakıyordu.

Baekhyun'un yatak odasının penceresini bulmak için evin yan tarafına doğru tökezledim, onun gülümseyen yüzünü görmekten başka bir şey istemiyordum. Yere uzanıp penceresine bir taş fırlattım. Bana yardım etmek için uyanacağını umarak birkaç tane daha fırlattım.

cigarettes / chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin