üç

751 74 31
                                    

Chanyeol P.O.V

Bugün dışarısı oldukça soğuktu, dünden daha hızlı ayrılmayı (evden çıkmayı) umarak çabucak giyindim. 

Yatak odamdan ayrılmadan önce Baekhyun'un resmine bakmadan edemedim, nedense o cüceyi düşünmek beni mutlu ediyordu. 

Nedenini kurcalamamayı tercih ederim. 

Ailemin yatak odasının yanından geçerken bir öksürük duydum ve babamın sesiyle yürümeyi bıraktım. 

"Chanyeol. Buraya gel." 

Bu yıkık evde artık mutlu bir an diye bir şey olmadığını bilerek gözlerimi sımsıkı kapadım. 

Arkamı dönüp babamın derin olmayan (Ç/N: duygusuz demek istiyor) gözleriyle karşılaşmak için arkamı döndüm, bundan sonra geleceklerin acı verici hakaretlerden başka bir şey olmayacağını biliyordum. 

"E-evet baba?"  Yavaşça sordum, babam olan adamın yanında endişeli hissederek. 

"Senin sorunun ne?" 

"Ne demek istiyorsun?" 

"Bunca yıl boyunca oğlumun büyüyüp bu kadar işe yaramaz bir ibne olacağını hiç düşünmemiştim." 

Yumruklarımı sıkarak boğazımdaki yumruyu yuttum. 

"Bende babamın şişman, değersiz, işe yaramaz bir insana dönüşeceğini tahmin etmezdim." 

Onu daha fazla kızdırmamaya çalışmıştım ama sözlerimi tutamayarak cümlemi fısıldayarak söylemiştim. 

"Az önce bana ne dedin?" 

Tanrım, beni duydu. Gözlerim büyüdü ve cevabımı kekeleyerek söyledim. 

"H-hiçbir şey.."

"Benimle nasıl böyle konuşmaya cüret edersin, seni küçük bok parçası!" 

Bağırarak ayağa kalktı ve bileğimden tuttu. 

Bırakması için kolumu salladım ve evin içinde hızla koşmaya çalıştım. 

Babamın beni takip ettiğini biliyordum ve o öfkeyle geri dönmem için bağırırken; evden zar zor çıktım. 

Bloğun çevresini geçtikten sonra betona çöküp yüzümü ellerimin arasına gömdüm. 

Sonra ayağa kalkarak kendimi toplamaya çalıştım, yırtık kot pantolonumun tozunu silkeledim ve caddede okula doğru yürüdüm. 

Baekhyun P.O.V

Sabah 4:00'te uyanıyordum, bu benim tuhaf bir alışkanlığımdı. 

Beynim bir kez çalışmaya başlayınca durduramıyor ve zihnim uzaydan Park Chanyeol'e kadar çeşitli yerlere gidiyordu. 

Konu açılmışken, dün neler olduğunu hala çözememiştim. 

Demek istediğim, daha önce Chanyeol ile çok fazla karşılaşmamıştım ve bana attığı nadir bakışları nedensiz yere ölümcül bakışlarla dolu olurdu. 

O tek cümle kafamda tekrar tekrar çalıyor ve derin sesinin kulağa ne kadar mutlu geldiğini ya da dolgun dudaklarının o sevimli küçük gülümsemeyi nasıl oluşturduğunu düşünmeden edemiyordum; 

"Daha çok gülümsemelisin, sana yakışıyor." 

Çok kitap okudum, çok film izledim, çok kompozisyon yazdım, çok şarkı besteledim ve buna rağmen hayatımın tamamında beni bundan daha çok şaşırtan bir cümle duymamıştım. 

Krem rengi tavanıma baktım, saçlarım bukleler halinde yüzüme düşüyordu. 

Uzun zamandır favorim olan The Beatles'ın Hey Jude şarkısını mırıldanmaya başladım. 

"Hey jude, don't make it bad.. Take a sad song, and make it better."

("Hey Jude, durumu daha da kötüleştirme.. Hüzünlü bir şarkı söyle ve durumu daha iyi hale getir.")

Nedense bu sözlerle; koyu gözlü, gümüş saçlı bir çocuk aklıma geliyordu. 

Saat ilerlemiş ve ben daha ne olduğunu anlamadan kalkma vaktim gelmişti. 

Ayaklarımı nazikçe yere koydum, yumuşak halının parmaklarımın arasında ezilme hissi tanıdık ve garip bir şekilde rahatlatıcı geliyordu. 

Bunu yaptıktan sonra esneyerek dolabıma doğru yürüdüm. 

Krem rengi örgü bir süveter çıkarıp üzerine bir kot pantolon ve bir converse giydim. 

Saçımı yapmaya başladım, bu biraz utanç verici bir şey ama, düzleştiğinde saçlarımı daha çok seviyordum. 

Aşağıya inip kapıdan çıktım, kaykayımı da alıp okula doğru gitmeye başladım. 

Chanyeol P.O.V

Kalabalık adımı bağırırken, bende 'rakibimin' suratına final vuruşumu yapmaya hazırlanıyordum. Altımdaki yabancının bu hale gelmesini garip bir memnuniyetle izliyordum.

Kollarımı esneterek dağılan kalabalığın arasından okul binasına doğru yürüdüm. 

Ara sıra bana "meydan okuyan" birileri oluyordu, bu onlar için her zaman bir hataydı. 

Çok yorucu oluyordu ama sanırım bu 'meydam okumaları' kabul etmezsem insanlar yumuşamış olabileceğimi düşünebilirlerdi. 

Tıpkı dün gibi, gün yavaş yavaş geçiyordu, sigaralarla ve yabancıların bakışlarıyla dolu bir gün geçiyordu. 

Son iki günün aksine, Baekhyun'dan sonra kütüphaneye gittim ve oraya vardığımda o yerde bağdaş kurup tavana bakıyordu. 

Beni gördüğünde küçük bir gülümsemeyle başını yana yatırdığında yanaklarımın ısındığını hissettim. 

Baekhyun'un yanına, yerde oturmadan önce ona doğru ilerledim. 

"N'aber, cüce?" 

Baekhyun kıkırdadı, birini güldürmek garip bir şekilde tanıdık gelen bir histi. 

Yani tuhaf bir şekilde, bir tür déjà vu gibiydi. 

"Pek bir şey yok dev. Yine birini dövdüğünü duydum." 

Cevap vermeden önce iç çektim. 

"Doğru duymuşsun." 

"Eh, meselenin dışında, şimdilik inanılmaz heyecan verici bir şey yapmalıyız.. matematik!" 

Biraz alaycı bir şekilde söyledi. 

Elini çantasına attı ve ilk bakışta çekindiğim ders kitabını çıkardı. 

Baekhyun belli bir sayfayı açarak kitabı bana verdi. 

"Al bakalım. Bunlardan mümkün olduğunca çok yapmaya çalış. Ben yanında olacağım ve yapamadağında sana yardım etmeye çalışacağım." 

Kitapları bana uzatırken ellerimiz bir anlığına da olsa birbirine değmişti. 

Yanaklarım kızardı ve büyük bir utançla aşağıya baktım. 

Bu çocuk bana ne yapıyordu? 

Ne zaman Baekhyun'la birlikte olsam midemde garip bir his hissediyordum, bu his rahatlatıcıydı ve hayatımdaki yanlış olan her şeyi unutmamı sağlıyordu. 

Ve bu, mümkün olduğu kadar uzun süre hissetmeye devam etmek istediğim bir duyguydu. 

-------

yeni bölümle, hi😽

cigarettes / chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin