Lacivert şapkası, uzun bacaklarının kıvrımını ortaya çıkaran kot pantolon ve beyaz salaş tişörtle oldukça havalı görünüyordu Afra. Ama tam aksine Defne, taranmamış saçlar ve bol pantolonla fazla dağınık görünüyordu. Afra, arkadaşının bu halle sokağa çıktığına hala inanamıyordu. Afra, moda düşkünüydü. Defne ise tam tersi. Defne, bir omzuna attığı çantasına uzandı ve güneş gözlüğünü çıkarıp taktı. İnsanların yoğun olduğu sokakta, onlara uygun kıyafet mağazasını seçmek için dolanıyorlardı. Sonunda Afra küçük bir kıyafet mağazasını seçti ve içeriye girdi. Birkaç pantolon ve bir tane de elbise aldı. Defne bu sırada köşede ki pofuduk koltukların birisine oturmuş, telefonuyla uğraşmıştı. Alışverişle arası iyi değildi. Daha doğrusu üşeniyordu. Birçok poşetlerle belasız kazasız mağazadan çıktıklarında, Afra bu sefer takıcılara yöneldi. Defne homurdana homurdana peşinden gitti. Afra takıcı kadınla sohbete dalmışken Defne tuhaf şeyler hissetti. Hışımla arkasına baktı ve etrafı kolaçan etti. Tuhaf bir şekilde, bir şeyler onu dürtüyordu. Sorun kendisinde miydi? İyice paranoyaklaşmış olabilir miydi? Kafasını sağa sola sallayarak kafasındaki düşünceleri attı. Takıcıyla beraber derin bir sohbete dalmış olan arkadaşının yanına gitti.
"Ah, tatlım. Bak bu senin burcunun tüm taşlarını taşıyor. Sana pozitif enerji vereceğini garanti ederim." dedi takıcı kadın. 40'lı yaşlarında olmalıydı, masum ve tatlı bir yüzü vardı. Defne, yaşlandığında kendisinin nasıl olacağını düşündü. Sonra bu düşüncenin saçmalığına güldü. Allah aşkına! Daha yarına kadar yaşayıp yaşamayacağı belli değildi ki. Afra heyecanla kendisine döndüğünde arkadaşına odaklandı.
"Duydun mu Defne? Burcumun bütün taşlarını taşıyormuş!" Sonra takıcı kadına dönüp devam etti; "Ametistte var değil mi?"
Defne oflayarak çevresine göz gezdirdi. Afra burçlara oldukça takıntılı olmasının yanı sıra kaçık bir tipti. Nasıl olurda böyle saçma şeylere inanabilirdi ki? Hey! O da neyin nesiydi? Defne, gözlerinin buluştuğu adamı dikkatle inceledi. Tesadüf olamayacak kadar tuhaftı. Bunca kalabalığım ortasında dikilmiş, kendilerini izleyen bu siyahlı adamla tesadüfen göz göze gelmiş olamazlardı. Adam gözlerini kaçırdığında tekrar Afra'ya döndü ve dinlermiş gibi yaptı. Hiçbir şey belli etmezse bu adamın ne halt yediğini öğrenebilirdi.
"Pekâlâ, bunu alacağım. Peki, böyle uğurlu kolyelerinizden var mı? Ah, hayır hayır! Bileklik. Evet, bileklik olsun. Arkadaşıma ve bana, bizim uğurumuzu simgeleyen bir bileklik gösterebilir misiniz?" diye heyecanla şakıdı Afra. Evet! Resmen şakımıştı. Bu aptal takı dükkânlarında kendini kaybediyor diye düşündü Defne. Kafasını hafiften yan çevirip siyahlı adama baktığında kendilerini izlediğini gördü. Yine de emin olamıyordu.
"Afra, sanırım peşimizde birileri var. Hemen buradan tüymeliyiz." diye fısıldadı Defne, Afra'nın kulağına. Afra'nın gülümsemesi bozulsa da belli etmeden tekrar toparladı. Takıcı kadın, onlara ufak bir poşet uzattığında Afra ücreti ödeyip gülümseyerek Defne'ye döndü.
"Neredeler?" Bunu gülümserken sormuştu ve ne dediği tam anlaşılmasa da Defne anladı.
"Sakın çevrene göz gezdirme. Gel, yavaşça yürüyelim."
Afra, Defne'nin koluna girdiğinde yavaşça yürümeye başladılar. Kalabalığı geçerek dükkândan çıktılar. Gerçekten bu çarşı çok kalabalık oluyordu ve adama anladıklarını çaktırırlarsa durum onlar için zorlaşırdı. Defne adamın gelip gelmediğine bakmak istese de arkasını dönemedi. Bunun üzerine telefonunu çıkardı ve kendi fotoğrafını çekiyormuş gibi ekrandan adama baktı. Yanılmamıştı! Adam onları takip ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesizler
Teen FictionKaranlık sana kollarını açtığında, güzel olan her şey yok olmuştur. Ona teslim olmaktan başka çaren kalmaz. Onlar hiç kimseye ait olamayacak kadar kimsesizler. Yıllarca, ruhlarının taşıdığı ağırlığın altında ezildiler. Onlar, kendi kaderlerini kendi...