4

47 6 0
                                    

Küçük evde metal çatalın sesleri vardı bir tek. Kimse konuşmuyor, sakince yemeğini yiyordu. Biri hariç. Sancer, aç olmasına rağmen tabağındakilere elini dahi sürmemişti. Kaç aydır doğru düzgün yemek yemese de düşmanlarının evinde yemek yemek pek cazip değildi onun için. Bu iki kızın onu kandırdığı yetmemiş birde üstüne alay eder gibi bir tabak yemek verip, "Sen bizim misafirimizsin bizle aynı sofrada yemelisin." demişlerdi. Ya sert görünümlerine karşın yumuşak bir kalpleri vardı ya da ona acıyorlardı. İkincisini düşündüğü anda kaşlarını çattı. Kendisi acınak biri değildi. Hiç olmamıştı, olmayacaktı. Afra, stabil bir surat ifadesiyle etrafa ruhsuz bakışlar atan Sancer'e baktı. Kaşları anında çatılırken, bıçağına batırdığı patates kızartmasını ağzına götürecekken durdu.


"Neden yemek yemiyorsun?" diye sordu Afra sert bir sesle. Daha çok azarlar bir tonda konuşmuştu ve bu Sancer'i daha fazla rahatsız etti. Defne'nin, kendi içinde daldığı düşünceler, Afra'nın sesiyle bir toz bulutu misali dağılmıştı. Arkasına yaslanarak konuşan ikiliye baktı.


"Aç değilim!" diyerek cevapladı Sancer. Sesi oldukça sertti ve öldürücü bakışlarının tek hedef noktası; Afra'ydı. Afra tam cevap verecekken Sancer'in karnından gelen guruldamayla durdu. Defne, gülmemek için dudaklarını ısırırken Afra kendini tutamamış ve kahkahayı basmıştı. Sancer içinden okkalı bir küfür savurdu. Bir bu kalmıştı zaten! Utandığını hissetti ve daha fazla rezil olmamak adında çatalını eline alıp nefis görünen yemeklerin tadına bakmak için hazırlandı. Çatalı patates kızartmasına batırıp hışımla ağzına götürdü. Ağzının içinde dolanan nefis ve ona çok tanıdık gelen o tatla beraber yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Ama saliseler içinde bu tebessüm yüzünden silindi. Neden şimdi annesini hatırlamak zorundaydı ki? Allah aşkına. Belki de bu yemeğin içine uyku ilacı dökmüşlerdi? Ya da zehir katmışlardı. Hiç kimse bilemezdi. Ama umurunda değildi. Açtı. Bir parça patates kızartması bütün iştahını açmıştı. Ellerini hızlandırarak tabağındakileri yavaş yavaş azaltmaya başladı. Afra, hala kıkırdarken yemeğine döndü. Sancer birkaç dakika içinde tabağını bitirmişti. Aynı zamanda kızlarda tabaklarını silip süpürmüştü. Üçü de aynı anda ellerinde boş tabakla ayağa kalktılar. Sancer kızlara öncelik verip onların arkasından lavaboya ilerledi. Afra ve Defne hızlı bir şekilde tabakları lavabonun içine tıkıp geriye çekildiler. Sancer tabağı bırakıp mutfaktan çıkacaktı ki Defne buna engel oldu. "Evimizin 1. kuralı, en son tabağı bırakan bütün bulaşıkları halleder." dedi otoriter bir sesle. Sancer şokla bakakaldı. Bu kız kendisine bulaşıkları yıkmasını mı söylüyordu? Hayatında hiç bulaşık yıkamamıştı, yıkamayı da düşünmüyordu. Hem ona misafir olduğunu söylemişlerdi. Bir misafire bulaşık yıkattırılır mıydı?


"Çok isterdim(!) Ne yazık ki yıkamayı bilmiyorum." dedi Sancer sesindeki alayı gizlemeden sert bir şekilde.


"Sorun değil. Öğrenebilirsin, bizde bulaşık yıkamayı annemizin karnında öğrenmedik." dedi Defne. Hemen süngeri eline alıp bulaşık deterjanını döktü. Eline gelen rastgele bardakla uygulamalı gösterdi.


"Maalesef elinde yıkamak zorundasın. Bulaşık makinemiz bozukta." dedi Defne sinsi bir gülümsemeyle. Sancer sinirden onu şuracıkta öldürebilirdi. Kendine hâkim olmaya çalışarak derin bir nefes aldı ve lavabonun başına geçti. Defne, sırıtarak söylendi. "Geldiğimde bitmiş olsunlar." Keyifle salona yöneldiğinde Afra'yı koltuğa yayılmış, televizyon izlerken buldu.


"Afra, televizyon izleyerek keyif yapmaktan başka, daha önemli işlerin olduğunu düşünüyorum." dedi Defne sinirle. Afra Defne'nin söylediklerini umursamadan koltuğa daha fazla yayıldı ve iyice gerindi. "Sana ne be!" dedi çirkefçe. Defne onun bu umursamaz haline göz devirmişti.

KimsesizlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin