KLIST

13 1 0
                                    

BÖLÜM -2-

"Kimin yaptığını bulun. Bu zıplamayı ve herşeyi düzeltmek için, bu zamanla 9 saatimiz kaldı. Geri dönüş için vakit kaybedemem. Korinoyu çağırın."
Ayakları yere değmeyen, tül kadar şeffaf, tüy kadar hafif iki varlık, adeta kayarak karanlık koridorda bir anda kayboldu.
Saniyeler içerisinde, sapsarı bir ışık yayan dokunulursa yok olacak kadar zarif bir varlık, olduğu yerde dönmeye başladı. Döndükçe etrafında ışık dalgaları oluşmaya başladı, her dönüş sanki ışığın gücünü arttırıyor sarı şeffaflık artık neredeyse dokunulacak kadar katılaşmaya başlarken etrafındaki karanlık, dört duvarı olan bir mekan haline geldi. Sapsarı duvarlar önce şeffafken katılaşıp, kerpiç duvarlar oldu. Kırsal kıyafetlerin içerisinde, bir adam, bir kadın, bir genç kız ve küçük bir oğlan çocuğu belirdi.
Adamın kapkara kıvırcık saçlarında ara ara kırlaşmış teller gün batımının ışıkları ile parlıyor, kapı eşiğinde yanında beliren kumral yumuşacık saçlarını gelincikli sarı yazması ile toparlamış hanımının elini tutuyordu. Oğlan çocuğunun tozlu pantolonu ve kirli elleri, tozlu yüzü, sanki yeni oyundan dönmüşte kapıda yakalanmış gibi ama, ablaya hayran bakışı. Ve genç kızın sapsarı uzun, kıvırcık kabarık ortadan ayrık saçları, bedenini saran sarı gün ışığı gibi aydınlık elbisesi...
Günün son ışıklarında arkalarından aldıkları ışıkla, siluet
Geriye dönüp eve baktıklarında, her birinin hafızalarındaki eşyalar, birer birer eve yerleşti. Duvar kenarına, oyalı örtüleri ile bir saman somya, ortada sinili bir yer sofrası, duvar kenarında oyuncak niyetine, elde çakma tekeri tahta kırmızı bir kamyon, bacayı tüttürecek bir ocak ta kaynayan bir tencere ve akşam üstü rüzgarının uçuşturduğu el işlemesi perdeler....

KIZIGINIZ...

...Kızarmış gözlerini bana çevirip, hırsla fısıldayan Filize tek bir lafım yoktu ; ama Şenol hoca duymasın diye ben de fısıldayarak "Evet bilsem ne olduğunu sana cevap vericem. Sanki ben seni kolundan çektimde gel dedim. Bana niye tosurduyorsun...??" deyip bileğimi sımsıkı pençesinden kurtardım. Kendini kaybetmiş, hırs yapmış ve acısını çıkaracak yer arıyordu besbelli. Cevabım karşısında, yerinden fırlayıp kalktı. Biraz ileride grubu duyabileceği bir yerde, sinirinden tırnağını kemiriyor, yerdeki bir iki taşa tekme atarak dolanıyordu.
Şenol hoca da aldığımız cevabın şokunda bir kayanın üstünde kalakalmıştı. Kekeleyerek bana döndü; "Doğru numarayı aradığına emin misin?", "Bakın hocam tek bildiğim, bu numara aranır ve en yakındaki merkez de cevap verir. Tüm Türkiye için geçerli bu, bölgeniz neresi ise gps sizin hattınızı ona göre yönlendirir." "tamam tamam anladım. Yani hata yok.. pekiii o zaman...." Deyip işaret parmağının yanını ısırarak dolanmaya başladı.
Türeç birşeyler geveleyerek konuşmaya çalışıyordu yarım Türkçesi ile. "Duydum ama anlamadım. Işınlandık mı şimdik?" Önce Filiz sonra Şenol hocayla göz göze geldık. Şaka yollu konuşmuştu ama gerçek payı da vardı. Şenol hocanın rengi attı, kendi kendine konuşuyor, "kim vardı, kim vardı?... bilimsel araştırmacı,... isteyince de hiç akla gelmez ki...!!!"
"Peki günlerden ne ?" diye döndü Filiz,
"Bir de şu izler şu el izleri hala hava aydınlıkken o izleri aramalı. Belki geldiğimiz tarafta geriye doğru da vardır. Ve biz de..."
"Ha bulursan bir de geriye döneceksin!" diye sinirle sözünü kestim dalga geçerek.
"Kalkın, yürüyün, dağ başında kaldık, karanlık basmadan bu köyde ne bulursak veya kimi bulursak." Deyip öne düştü Şenol hoca.
Hep beraber ayaklandık, gün sona ermeden, kah korkudan konuşmadan, kah birbirimizin yüzünden ne hissettiğimizi anlamaya çalışarak yürüdük, herkes kafasında kendi düşünceleriyle başbaşa . Günün son ışıklarına doğru kasabanın ıssızlığına, sessizliğine, insansızlığına şaşkın bakarak yürüyüp, kasabanın sonuna ulaştık. İçimi korku bürümüştü, elim ayağım buz kesmiş, dudaklarım kurumuştu.

GEZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin