'8

73 10 7
                                    

Acıyla dolup taşıyor yüreğim, ağlıyorum. Ağlıyorum fakat dökemiyorum nefretimi, öfkemi. Kırgınlığımı belki de.

Öyle kırgın, öyle çaresizim. Elimden bir şey gelmiyor. Yapayalnız hissediyorum. En dibe iniyorum tekrardan. Boğuluyorum, kurtulamıyorum bu boşluktan.

Yaşamak zor, nefes almak bile zor artık.

Kalbim paramparça, kırık parçalar her bir yanımda. Vücudumun her bir yanında ve batıyor. Çok acıtıyor, çok yakıyor.

Üstüm çıplak, ayaklarım çıplak. Balkonda oturmuş gökyüzünü seyrediyorum. Bir yandan da sigaramı içiyorum. Çok düşünüyorum, çok yıpratıyorum kendimi.

Göğsümün acıdığını hissediyorum, pansuman gerek diye düşünüyorum. Ama istemiyorum. Olsun diyorum, olsun. Acısın.

Son dumanı çekiyorum içime, sigaramı söndürüp giriyorum geri odama. Üstüme elime gelen bir hırkayı geçiriyorum. Aşağı iniyorum, ayağım dünden beri acıyor. Sendeliyorum bu yüzden.

Her yer toplu, yerde bir tane bile cam kırığı yok. Gitmeden evvel toplamış. Salona geçip koltuğa atıyorum kendimi, derin nefesler alıyorum. Hatırıma düşüveriyor dün yaşadıklarımız.

Dudaklarının tenimle buluşması, güzel ellerini bedenimde gezdirmesi, saçlarıma buseler kondurması.

Özlemimden yanıyordum, tutuşuyordum. Öyle hasret kalmıştım ki Taehyung'a, birlikte olsak bile dinmezdi.

Bu saatten sonra ise ne benim özlemim diner, ne de biz Taehyung'la birlikte olabilirdik.

Bizim geleceğimizi kendi elleriyle itti. Ölümüm olan elleriyle, bitirdi bizi. Beni öldürdü. Kendini öldürdü benim için.

İlk aşkımın, biricik Taehyung'umun artık yaşayan bir ölüden farkı yoktu benim için.

Her ne kadar beni yıkıp, yanımda olsada bundan sonrası yoktu. Bir müddet yanımda oluyor, gidiyor. Çocuklarının yanına gidiyor.

Mutlu. Baba olduğu için mutlu.
Çocuk sahibi olduğu için mutlu.

Nasıl yaşanır bu acıyla, nasıl katlanılır?

Her şey hallolurdu. Yeminler olsun, evlenip geri dönmüş olsaydı bile affederdim ben onu. Zayıfım, çok zayıfım. nefret edemiyorum.

Yaşadıklarımızdan nefret ediyorum fakat ben asla Taehyung'dan nefret edemem.
Ona karşı belki de gerçekten nefret eksikliğim var.

Çok zor böyle yaşamak. Ona gidememek, ondan gidememek zor.

Kafamı dağıtmak için mutfağa geçiyorum, bir kahve yapıyorum kendime. Kapı açılıyor ardımdan, kafamı çevirip bakıyorum. Minghao ve Jaehyun gelmiş.

Mutfağa gelip, oturuyorlar masanın etrafına. Elim değmişken onlara da birer kahve yapıyorum.

Sonra bende geçiyorum masaya, kahvelerini veriyorum. İkiside susuyor bir müddet, konuşmuyorlar. Sessizliği Minghao bozuyor, "Jeongguk, göğsün!" diyor. Kafamı sallıyorum, yerinden kalkacakken elinden tutup durduruyorum onu. "Endişelenme acımıyor." diyorum.

İnanmıyor, anlıyor. Çok acıdığını anlıyor, canımın çok acıdığını biliyor.

Anlar hep.

Bir sessizlik çöküyor yine, kimse konuşmuyor. Kahvelerimizi içiyoruz, etrafa bakıyoruz. Onlara bakamıyorum, utanıyorum. Yarı yolda bıraktım onları, utanıyorum.

"Jeongguk, nasılsın?" diyor Jaehyun. Kalakalıyorum, beklemiyordum. Bu soru yüreğimi yakıyor, kanatıyor. Ağlamamak için dirensemde başarısız oluyorum. Ağlıyorum yanlarında. Yanıma geliyorlar, sımsıkı sarılıyor Jaehyun. Minghao'nun elleri ellerimde, tutuyor güven verircesine.

ıhlamur çiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin