'10

38 6 2
                                    

Gitmek istiyorum, gidip dönmemek istiyorum. Yapamıyorum, onun gibi acımasız olamıyorum. Belki onu bırakamıyorum, belki de anılarımızı.

Acıtıyor canımı anılar, kurduğumuz hayaller. Dilediğimiz her şey bambaşka oldu, hiçbir hayalimizi gerçekleştiremedik.

Ne evlenebildik, ne evimiz oldu, ne evimize zambaklar dikebildik, ne de bir köpek sahiplenebildik.

En önemlisi ise beraber İspanya'ya gidemedik.

O gitti.

Her zaman hatırlattım kendime bunu, o gitti, o seni ardında bırakıp gitti. Neden gittiğini biliyorum artık lakin affedemem. Affedemem artık.

Çocukları var.

Onu affedersem, kendimi affedemem.

Dün, kendi ellerimle bıraktım evimize aşkımı. Biricik aşkım gözlerimin önünde ağlaya ağlaya kahroldu. Onun gibi acımasız olamadım. Bıraktım onu evimize, çocuklarının yanına.

Tutunacak iki dalı var, onlar için güçlü durmalı. Ama yapamıyor, yapmak istemiyor.

Ağrıyorum, her bir yanım ağrıyor. Hüzün her yanımı sarmış, gitmiyor benden. Senelerdir olduğu gibi, hep benimle. Alıştın diyorum, böyle yaşamaya alıştın, güçlü ol artık. Diyorum ama olamıyorum, güçlü olamıyorum.

Odama göz gezdiriyorum, valizlerim hazır. Çıkmam gerek yoksa uçağı kaçıracağım. Ayaklanıyorum, kapıya götürüyorum eşyalarımı. Bırakıyorum kapı önüne, salona dönüyorum geri.

Zambaklarım, zambaklarım solmuş. Gülümsüyorum. Aşkımız gibi solmuş, bir daha açmayacak. Olsun diyorum, olsun. Dünyanın en güzel zambağı göğsümde.

Bırakıyorum öylece, kapıya yöneliyorum. Avuçlarımı dolduran tek şey valizlerim, alıyorum ve arabaya yerleştiriyorum.

Derin nefesler almaya çalışıyorum, midem bulanıyor. Kusmak istiyorum, nefretimi ve öfkemi dökmek istiyorum, belki de kırgınlığımı.

Dökemiyorum, kırgınlığım hep benimle olacak.

Geç kalmadan yola koyuluyorum. Ellerim uyuşuyor direksiyon üstünde. Yol çok uzun geliyor, yol uzuyor git gide. Anılarımız geçiyor hep gözümün önünden, hızlı gidemiyorum. Terk edemiyorum.

Senelerimi bırakıyorum ardımda, gitmek kolay değil. Nasıl kolayca vazgeçebilir diye düşünüyorum. Nasıl kolayca vazgeçebildi?

İçim içimi yiyor, göğsüm ağrıyor. Zambağım batıyor sanki göğsüme.

Arabayı park edip iniyorum, saate bakıyorum. Az kalmış. Valizlerimi çıkartıp anahtarı valeye emanet ediyorum, Jaehyun ve Minghao sahneye çıktıktan sonra gelip alacak.

Vedasız gidiyorum onlardan. Vedasız gideni döner sanıyorlar. Temelli gideceğimi bilmelerini istemiyorum. Bu yaptığım çok kötü belki ama üzülmelerini istemiyorum. Onlar çok önemli benim için, her anımda yanımda olan iki insan.

Derin bir nefes verip valizleri yine avuçlarıma alıyorum.

Seneler önce hayal kurduğumuzda elleri ellerimde olacaktı bu kapı önünde, şimdi yalnızca valizlerim var yanımda, avuçlarımı onlar dolduruyor.

Gözlerim doluyor, ağlamak istemiyorum.

İçeri geçiyorum, gereken şeyleri yapıyorum. Geçip bir yere oturuyorum, saatin gelmesini bekliyorum.

"Jeongguk!"

Aşığı olduğum ses ilişiyor kulağıma, arkamı dönüyorum hemen. Etrafına bakınıyor, ağlıyor bir yandan. Biriciğim, çok kötü, çok kötü gözüküyor.

"Jeongguk!"

Tekrarlıyor, hala etrafına bakınıyor. Ağzımı açıp tek kelime edemiyorum.

Sonra gözleri gözlerime değiyor. Duraksıyor, yutkunamıyor. Gülümsemeye çalışıyor, yapamıyor. Daha çok ağlıyor.

Koşuyor yanıma, dizlerinin üstüne çöküyor. Yamacımda ağlıyor, yutkunamıyorum. Ellerimi tutuyor, başını dizlerime yaslıyor. Hiçbir şey söylemiyorum.

"Kalk." diyorum. Dinlemiyor beni, ağlamaktan duyamıyor. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor, yenik düşmekten korkuyorum.

"Taehyung, yapma. Kalk." tekrarlıyorum. Kafasını kaldırıyor, gözleri bakıyor. Gözleri kıpkırmızı. Dayanamıyorum onu bu halde görmeye.

"Gideceksin, gideceksin, gideceksin." tekrarlıyor defalarca. Güzel aşkım, kaldıramıyor bunu.

"Jeongguk, gideceksin." Ellerinden tutup kaldırıyorum onu, yanıma oturtuyorum. Eller ve kolları buz gibi, üşümüş. Üzerimdekini çıkartıyorum, giydiriyorum ona.

Sonra tekrar elleri ellerime tutunuyor, sımsıkı tutuyor. Bırakmıyor bir saniye bile. "Gitme." diyor. Ağlamaya devam ediyor.

"Taehyung, gitmem gerek. Bu şehir, bu ülke bana çok fazla, çok ağır geliyor." diyorum. Gözlerinde ki yorgunluk canımdan can alıyor.

"Gidersen eğer, zambağımı da alıp gitmiş olacaksın." cümlesi yarıda kesiliyor, soluklanmaya çalışıyor, devam ediyor ardından. "Eğer benden zambaklarımı götürsen hırsız olursun."

Cevabımın onda bırakacağı etkiyi görmek istemediğim için kafamı eğiyorum. "Peki ya sildirirsem dövmeyi?" diyorum.

Elleri sıkı değil az önceki gibi. Kafamı kaldırıyorum, bir yaş süzülüyor yanağından. "Jeongguk," diyor, sesi çatlıyor. "Katil olursun."

Sımsıkı sarılıyor bir anda, kafası göğsümde, zambağımızda.

Yenik düşüyorum, sarılıyorum bende. Acizim, zayıfım. Çok zayıfım Taehyung'a karşı.

Göğsümü öpüyor uzunca, göz yaşlarına ıslatıyor tişörtümü.

"Jeongguk katil olma, yalvarırım."

Bir şey diyecekken anons yapılıyor, saat geldi. Gitmem gerek. Çok zor.

"Taehyung gitmem gerek, uçak kalkacak." Uzaklaştırmaya çalışıyorum kendimden, bırakmıyor. Ağlaması durmuyor, daha çok ağlıyor. Göz yaşlarına kıyamıyorum.

"Gitme, Jeongguk gitme. Yalvarırım gitme. Katil olma, gitme." diyor, Soluklanmıyor bir saniye bile. Ayaklanmaya çalışıyorum, bırakmıyor beni. İnsanların gözleri üzerimizde, umursamıyor bunu. Eskiden olsa deli gibi kafasına takar, üzülürdü. Şimdi umrunda bile değil.

"Jeongguk yapamam, sen olmadan yapamam. Canım olmadan yapamam. Gitme lütfen gitme." Ayırıyorum kendimden, gözlerine bakıyorum. Yanaklarını siliyorum.

"Aşkım," diyorum. Gülümsüyor. "Aşkın, aşkın çok kötü, aşkın gitmeni istemiyor. Madem aşkın, sözünü dinle, gitme, gitmeni istemiyor hiç." diyor.

"Taehyung," diyorum bu sefer.

"Gitmem gerekiyor senden, gitmem gerekiyor anılarımızdan. Öldürüyor her biri beni, öldürüyorsun sen beni."

Dinlemiyor bile, dizlerinin üzerine çöküyor tekrardan. Bacaklarıma sarılıyor, göz yaşlarım dayanamıyor daha fazla. Hızla süzülüyor her iki yanağımdan.

Güvenlikler fark ediyor. Bize doğru gelmeye başlıyor kapıda ki güvenlik.

"Jeongguk'um, zambağım. Benim güzel zambağım, yapma bunu bana, yapma bunu bize. Gitme. Yeminler olsun telefi edeceğim sana her şeyi, yeminler olsun sana." diyor.

"Hem uçaktan korkarsın sen, binemezsin tek başına." yutkunamıyoruz ikimizde. "Jeongguk binme, korkarsın binme. Gitme Jeongguk, yalvarırım gitme."

Bir şey söyleyemiyorum. Canım yanıyor, çok acıyor.

Güvenlikler geliyor, biri bir kolunu diğeri ise boşta kalan kolunu tutuyor. Çığlık atıyor, "Bırakın beni, canım o benim, aşkıyım ben onun. Bırakın." diyor, ağlıyorum.

"Ağlama." diyebiliyorum sadece, tekrarlıyorum birkaç defa. "Ağlama, değmez aşkımıza."

Uzaklaştırıyorlar, çırpınıyor elleri arasında, ağlıyor. Öylece bakabiliyorum sadece. Bir şey yapamıyorum.

"Jeongguk, yalvarırım katil olma!"

ıhlamur çiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin