HR 4

141 7 9
                                    

                                                                      IV

 Bay Mathers beni sardığı kollarını geri çekip insanın kalbinin çarpma hızını artıracak kadar güzel bir şekilde gülümseyerek;

 “Hadi bakalım, hazırlanmalısın. Babanı bekletme. Evine git ve güzelce dinlen. 3 gün sonra seni iyi görmek istiyorum. Çok iyi.” Dedi.

 “Pekâlâ, ben hazırlanayım.”

 Bay Mathers oturduğu beyaz sandalyeden kalkıp siyah kapıya doğru yöneldi. Kapıyı henüz açmadan önce dönüp bana gülen gözlerle baktı. Bende O’na aynı şekilde karşılık verdikten sonra kapıyı açıp odadan çıktı.

 Bir şeyler olduğuna hala emindim fakat artık bu konu üzerinde kafa yormak istemiyordum. İçimden ‘ne olacaksa mutlaka ortaya çıkacak, meraklanmanın bir anlamı yok’ diye kendimi teselli ettikten sonra yattığım yerden kalkıp yatağın karşısındaki aynaya baktım. Felaket görünüyordum. Gözlerimin altı morarmış bu içi açık kahverengi olan gözlerimin rengini daha da koyu göstermişti. Ten rengim beyazken sapsarı olmuştu. Saçlarım bir cadının ki kadar darmadağınık, karışık ve kabarık duruyordu. Zaten bir cadıdan tek farkım burnumun üstünde benimin olmamasıydı. Aynaya iyice yaklaşıp dudaklarıma daha yakından baktım. Dudaklarımda kıpkırmızıyken hatta bu özelliğiyle birçok kişinin dikkatini çekerken şimdi hafif morarmış gibiydi. En kötüsü de ben bu halimle, bu korkunç halimle Bay Mathers’a daha biraz önce sarılmıştım. Hem de sımsıkı. İçimden bir lanet çekip hızla hala dağınık olan yatağın kenarında bulunan sırt çantamın içinden tarağımı çıkarıp güzelce saçlarımı taradım. Saçlarımı tararken odada birde banyo olduğu dikkatimden kaçmamıştı. Anlaşılan büyük bir evdeydim, çok büyük.

 Banyonun kapısını açıp lavaboda tertemiz elimi yüzümü yıkadım. Ardından beyaz üzerinde mavi mavi çiçek desenleri bulunan yumuşacık havluyla elimi yüzümü kurulayıp banyodan çıktım ve tekrar aynaya yöneldim. Banyoda lavabonun hemen üzerinde de bir ayna vardı ama orada sadece yüzümü görebiliyordum. Odada bulunan ayna boy aynasıydı ve sadece suratımın değil üstümün başımın nasıl göründüğü hakkında da bana bilgi veriyordu. Bu yüzden odada ki aynayı tercih etmiştim.

 Aynanın karşısında kendi kendime ‘Daha iyi görünüyorsun Elizabeth, hiç şüphesiz.’ Dedikten sonra yatağı düzeltmeye koyuldum. Çok yorucu olmuştu. Koskocaman bir yataktı ve üzerinde bir battaniye, bir yorgan ve 3-4 tane de yastık vardı. Bunların hepsi kar beyazdı adeta.

 En son kalp şeklinde ki yastığı da bütün yastıkların üzerine koyduktan sonra yatağın hemen yanında ki komidinin üzerinde bulunan yeşil yapraklı beyaz çiçeği de koklayıp çantamı aldım ve siyah kapıyı bu sefer ben açıp, kapıyı tekrar garipseyerek odadan çıktım.

 Bay Mathers beni kapının önünde bekliyordu;

 “Sonunda hazırlandın.” Dedi gülümseyerek. “Hadi bakalım baban seni arabada bekliyor. Başın dönüyor mu? Yürüyebilecek misin?”

 “Evet, tabi ki Bay Mathers. Uyumak iyi geldi, daha doğrusu bayılmak sanırım.” Dedim gülerek. Bay Mathers’ da bana eşlik etmekten geri kalmamıştı.

 “Pekâlâ, hadi gidelim o halde.”

 Ev koskocamandı. Harika bir şekilde dekore edilmişti. Odadan çıktıktan hemen sonra sağ ve sol tarafta kısa koridorlar vardı ve koridorların her ikisinin de sonunda aşağıya dönerek inen merdivenler vardı. Bay Mathers beni sağ tarafa yöneltti ve o tarafta ki merdivenlerden indik. İnene kadar duvarda birçok tablo vardı. Merdivenlerden indikten sonra sağ tarafa büyükçe bir hol açılıyordu. Kenarlarda da birçok odaya açılan kapılar dikkat çekmiyor değildi. Sol tarafsa çıkış kapısını gösteriyordu ve biz doğal olarak oraya yöneldik. Kapı da ev gibi oldukça büyüktü. Her iki tarafında da kocaman yaprakları ve vazosu olan iki büyük çiçek vardı. Bay Mathers kapıyı açtı ve elleriyle dışarıyı göstererek önce benim çıkmam gerektiğini işaret diliyle söylemiş oldu.

Her Şeye RağmenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin