HR 8

126 5 5
                                    

   Dayanamadım ve bir bölüm daha attım işte. Umarım beğenirsiniz. Gerçi size de birşey beğendirmek çok zor ama olsun. Yine de atmamın iyi olacağını düşündüm. Bu arada karakterlerden birinin ve en önemlisinin ismi değişti. Artık O Bay Morales değil Bay Mathers :) İyi okumalar. 'HER ŞEYE RAĞMEN' yorumlarınızı ve votelarınızı bekliyorum :)                                                                                

                                                                                 VIII

 ....

  Başımdaki beyaz sargıyı hızla ama isteksizce çıkardım. Elimi başıma, yarılmış olan yere götürdüm. Oldukça derin yarılmıştı. Zaten sargıyı açar açmaz koyu kırmızı kanlarım yavaşça süzülmeye başlamıştı. Biraz önce adeta yüzümü okşayan yağmur damlaları şimdi yaralı yere değince canımı fazlasıyla acıtıyorlardı fakat bu umrumda bile değildi. İstediği kadar acıtabilirlerdi, kanayan başım istediği kadar acıyabilirdi.

 Son kez başımı kaldırıp etrafıma bakındım, Londra'ya baktım. Burayı seviyordum, hem de çok. Ama biraz sonra terkedecektim işte. Sonsuza dek. Emindim, cennetin buradan daha güzel olduğuna adım gibi emindim. Buradan daha yeşil olduğu kutsal kitapta defalarca söyleniyordu. Aslında şuan ki yerin yeşilliğinin güzelliğine bakılırsa buna inanmak biraz güçtü ama Tanrı’nın yalan söyleyeceğini hiç sanmıyordum.

 Etraf ağaçlarla doluydu, uzun, yeşil yapraklar etrafımı kaplamıştı. Hayır, kocaman ağaçlardan başka hiçbir şey yoktu burada. Yeni fark ediyordum bunu. Çok işime yaramayacaktı ama. Biraz sonra daha güzel bir yere gidecektim. Cennete gidecektim.

 Gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. Başımdan akan kanın yanağıma doğru yavaşça süzülüşünü hissettim, çok sıcaktı.

  ' Evet Elisa. Bay Mathers'ın Elisa'sı, Bay ve Bayan McIntyre çiftinin hastalıklı ve biricik evladı, Jack'in kaptanı. Artık zamanın geldi işte, atlama vakti. Dünyaya, çekeceğin acılara veda etme vakti artık.' diye mırıldandım son derece uysal bir şekilde. Gözlerim hâlâ kapalıydı.

  Ve işte! Sağ ayağımı ilerlettim, ardından biraz bekledikten sonra sol ayağımı. Ama! Lanet olsun! Sol ayağım hareket etmiyordu. Bir türlü ilerlemiyordu. Oh! Hayır! Bu hastalık resmen bana işkence etmek, acı çektirmek istiyordu. Ona göre bu aptal yığınını içinde barındıran dünyada kalmalıydım ve bana çektireceği acılara katlanmalıydım. Ne lanet bir hastalıktı bu!

 Gözlerimi sinirle tekrar açtım ve gözümden akan ilk gözyaşının dudağıma kadar inişini hissettim. Ardından ikinci, üçüncü, beşinci, onuncu ve sayamadığım yaşları. Hızla geri çekildim. Gözyaşlarımla başımdan yüzüme kadar gelen kanlar karışmıştı. Elerimi sweatshirtimin içine aldım ve yüzüme getirerek ikisini de sildim yüzümden, sertçe. Canımı acıtarak. Olduğum yere istemsizce oturmuştum, yığılmıştım. Tekrar, tekrar etrafıma baktım. Yeşilliklerin, ağaçların olduğu yer şimdi de gözüme oldukça ıssız görünmüştü. İstediğim kadar bağırabilirdim, bağırmıştım da. Bağıra çağıra ağlamıştım. Ağzımdan dökülen kelimelerin haddi hesabı yoktu, hastalığıma kızgınlıkla, son ses bağırarak hitap ediyordum;

 "Lanet olsun, bıktım senden! Benden ne istiyorsun aptal şey? Canımı mı istiyorsun? Al işte! Vermeye çalıştım ama engelledin! Ne istiyorsun benden? Yeter artık! Ben acı çekmek istemiyorum. Eriyerek, çürüyerek ölmek istemiyorum! Ben, anahtar deliğine anahtarı yerleştirirken bunu beceremeyecek kadar aptal olmak istemiyorum! Yürürken adım atamamak beni bitiriyor! Tam uçurumdan atlayacakken, bu berbat hayatıma son verecekken senin buna engel olmanı ve bu yüzden yaşamak zorunda kalıp bu aptal dünyada çekebileceğim bütün acıları çekmek istemiyorum!

Her Şeye RağmenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin