4. bölüm

2 1 0
                                    

toprağa girmiş masum iki beden ve gerisinde kalan tek şey sevenlerinin gözyaşları. Ölümü en hak etmeyen iki insan şu anda o kuru ve soğuk toprağın içinde yatıyorlar. Ve ben hiçbir şey yapamadan, teyzemin arabasının ön koltuğuna oturmuş, suratıma vuran rüzgar eşliğinde annem ve babama giden yollardan geçiyordum. 9 kasım gecesinde olan o berbat kazanın ardından annem ve babamın cenazesi İzmir'e defnedilmiş. Çünkü artık teyzemin yanında kalmak zorundayım ve o İzmir'de yaşıyor. Zaten beni yanına alacak tek kişi de o.                        ''Arya, mola verelim hadi'' dedi teyzem yorgun bir sesle. Kafamı yavaşça sola çevirdim ve teyzemin gözlerinin içine baktım. ''Ben arabada kalsam?''. Duraksadı ve derin bir nefes aldı. ''Yol uzun en azından ağzına bir kaç lokma atsan güzelim?'' itiraz etmeden kemerimi açtım ve arabadan indim. İtiraz edecek hatta konuşacak halim bile yoktu. Bir gözlemecide durduk ve boş bir masaya oturduk. Teyzemin sipariş ettiği gözlemeleri beklerken gözüm az ileride ki parka takıldı. Küçük bir kız çocuğu salıncakta oturuyor, annesi ise ona gülerek bir şeyler anlatıp salıncakta sallıyordu. Tıpkı annemin küçükken beni salıncakta salladığı gibi..                                                                                                                     

                                                                                  5 SAAT SONRA 

       Mezarlığın önünde durduk. Hava yağmurlu, ve etraf fazla sessizdi. ''Geldik mi?''                                         ''Geldik'' Arabadan çekinerek indim. Ayaklarım gitmek istemiyor gibiydi ama onlara bir an önce sarılmak istiyordum. Gözlerimle süzdüm etrafı. Ne çok insanın bedeni toprağı bulmuştu. Birbirini seven onlarca insan ayrılmıştı. Burada ki her soğuk, taştan yatakta uyuyan bedenin gerisinde ne kadar fazla gözyaşı dökülmüştü kim bilir. İstemeden de olsa teyzemi takip ettim yavaş yavaş. Teyzem önümde ben arkasında yürüyordum annem ve babamın yanına doğru. Bu an bana 12 yıl öncesini hatırlattı. Beş yaşındaydım. Yine bir 9 Kasım gecesi teyzem ile annemlerin evlilik yıl dönümünü kutlamaya gidiyorduk. Teyzem önde ben arkada. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Yine annemlerin yanına gidiyorduk, yine teyzemi takip ediyordum. Farklı olan tek şey o zaman onlara ulaşabiliyordum, şimdi onlar ulaşamayacağım kadar uzağımda..                                                            Gözümden akan yaşları tek tek sildim ve teyzeme döndüm. ''Teyze, onlarla yalnız konuşabilir miyim?'' kafasıyla onayladı beni, sırtıma dokundu ve yanımdan yavaş adımlarla uzaklaştı. Annemin mezarının başına eğildim yavaşça. ''Merhaba'' dedim avucumda ki toprağı koklarken. Toprağını okşadım yavaş yavaş. Trafik kazasından sonraki hâli geldi gözümün önüne. Avucumun içinde ki toprak o gün suratını okşadığımda elime bulaşan kan gibi hissettirdi. Yorgun gözlerle baktım toprağın başına tutturdukları ince ve kısa tahtaya. Adı yazıyordu annemin. ''Asya Pala...''          ''Yıllarca baktın bana. Büyüttün, güldürdün, sevdin. Uykunu çaldım ben senin. Sustun, razı oldun, beni yine de sevdin. Dokuz ay karnında taşıdın, eminim size çok çektiren bir bebek olmuşumdur'' dedim hafif gülerek. ''17 yaşıma getirdin anne beni. Peki ben şimdi tek başıma ne yapacağım, nasıl ayakta duracağım?'' Sarıldım annemin toprağına. ''Huzur içinde yat güzel kadın'' dedim annemin mezarından uzaklaşırken. Daha sonra o adamın ismine baktım bulanmış gözlerimle, Babamın...

        ''Hatırlıyor musun küçükken canım kadar çok sevdiğim bir kedim vardı, ölmüştü. O gün odama geçip hiç çıkmamıştım. Sabahtan akşama kadar ağlamıştım hatta. Sonra sen yanıma gelmiş, bana kocaman sarılmıştın. Evet kocaman...  'ağlama' dedin saçlarımı okşayıp. Kedin seni izliyor, üzülür.' nasıl ağlamayayım ki dedim sana.. doğru söylemişim, nasıl ağlamayayım ki?     'Dünya acımasız bir yer Arya' dedin. 'Bütün canlıları içine tutsak eden bir hapishane. İçinde onlarca kötülük besleyen, bitkilerini insanların göz yaşları ile besleyen, bulutlarını kestiği her bir nefesten oluşturan bir yer dünya. Bizde bu dünyada tutsağız. Kedinde öyleydi. Ve o şimdi kurtuldu bu kötü gezegenden. O artık özgür' . Sizde mi özgürsünüz artık, sizin de mi bütün acılarınız son buldu, artık gökyüzüne ki bulutlarda sizin de mi nefesiniz var?" Gözyaşlarımı silip son kez baktım babamın mezarına. Kalbim sıkıştı o iki güzel insanın artık yataklarının bu beton olduğu  gerçeğini görünce. Ayaklandım ve gökyüzüne baktım. Artık gökyüzünde ki bir yıldız kadar bana uzak, ama bir güneş kadar parlaklar. Çünkü onlar artık özgürler. "Hadi Arya" dedi teyzem elime büyük bir şişe tutuştururken. "Onlar artık bir çiçek, ve sen onları sulamalısın ki hiç solmasınlar" gülümsedim hafifçe. Elinde ki şişeyi alıp yavaşça annemin mezarlığını ve daha sonra da babamın mezarlığını suladım. Daha sonra onlar için dua edip oradan ayrıldık...

Geçmişin KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin